Kutlu doğum etkinleriyle yeryüzünün nurlanacağı ve şenleneceği ay içindeyiz. Her belde ve şehirde sayısız mekânlarda bu etkinlikler yapılacak. İnşallah bu etkinlikler günlük meşakkatler içinde boğulan ve adeta ölümü ve ahireti unutan insanlarımızı, sanki Kur an yeniden nazil oluyormuş ve sanki Hazreti Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) aramızda geziyormuş gibi güzel duygular içine taşıyacak. Belki bu ayda bir Ramazan bereketi bir Ramazan atmosferi teneffüs edeceğiz.
Hazreti peygamber bizim hem dünya hem ahiret hayatı için önderimiz,mürşidimiz,rehberimiz ve olmazsa olmazımız..Onsuz bir hiçiz.Bu sebeple her zaman hatırımızda kalması ve hayatımızın her alanında bize yol göstermesi gerekiyor. Peygamberler insanlığın yolunu aydınlatmak üzere Allah tarafından görevlendirilmiş üstün meziyetli insanlardır. Geldikleri topluma hayatın nasıl yaşanması gerektiğini öğretir ve kendileri de bizzat yaşayarak topluma örnek olurlar. Efendimiz (s.a.s.) ise son peygamber olması hasebiyle topyekûn insanlığa rehber olarak gönderilmiştir. Onun risaleti belli bir toplum, bir zaman ve bir mekânla sınırlı değildir. Dolayısıyla görevi, sadece Araplarla değil, bütün insanlıkla ilgilidir. Belli bir zaman dilimine değil, gönderildiği çağdan itibaren kıyamete kadar gelecek bütün zamanlara hitap etmek, insanlara hayatın nasıl yaşanması gerektiğini öğretmektir. Bu itibarla o, çağlar üstü bir mesaj sunmuş ve her devri kapsayacak biçimde bir hayat tarzı ortaya koymuştur. Bizler bu gerçeğe inanıyor ve bunu savunuyoruz. Ama ne var ki Avrupa dâhil olmak üzere bu gerçeğe ihtiyacı olan dünya üzerinde birçok millet ve devlet var. Ve onları bundan haberdar etmek noktasında da sorumluyuz. Ne var ki bu sorumluluğumuzu yerine getirme noktasında yeterli olamıyoruz. Bunun iki sebebi var: biri muhataplarımızın var sandıkları ve şimdilik idare ettikleri hükmü geçmiş dinleri.. İkincisi İslam'a karşı cahillikleri ve ön yargıları... Bizler Müslümanlar olarak Küreselleşmenin sağladığı yakınlaşmayı ve teknolojinin sağladığı bilgi paylaşım, iletişim ve ulaşım imkânlarını kullanarak bu cahilliği gidermeyi ve ön yargıları kırmayı kendimize hedef belirlemeliyiz. Bu makalede, insanların var sandıkları ve idare ettikleri hükmü geçmiş dinleri ve Peygamberleri hakkında objektif bir şeyler söylemeye çalışacağım Rabbimizin yardımıyla inşallah.
Bugün dünya üzerindeki bütün dinler son ve kâmil bir din olmak iddiasıyla insanlara huzur ve mutluluk vaat ediyorlar. Ve kendi inançlarına çağırıyorlar. Kitaplarını ve Peygamberlerini bu iddialarına birer delil ve şahit olarak sunuyorlar. Bizler bu delilleri objektif bir şekilde incelediğimiz ve değerlendirdiğimizde vicdanımızda elbette bir karara ulaşacağız. Bu dinlerin hangisi ahir zamanda insanları irşada ehil ve yetkili olmalıdır.
Önce tarihsel olarak incelenmeye tabii tutacağız. Yani tarih bunların hayatlarına şahitlik ediyor mu? Ediyorsa ne kadar ediyor. Hayatlarının ne kadarı bize tarihsel olarak ulaşmış. Şu anda yeryüzünde hâkim üç semavi dini bu çerçevede fazla teferruat girmeden bir makaleye sığabilecek şekilde incelemeye tabii tutacağız.
Hayatı insanlara örnek olabilecek bir önderde, bir mürşidde aranacak en mühim şart, hayatının tarihen gerçek olmasıdır. Sıhhati şüpheli, ispat edilemeyecek veya tarihen doğru olması için gerekli kriterlere sahip olmayan, efsaneler türünden bilgiler hiçbir işe yaramaz. İnsanoğlu yaratılışı gereği, hayal ürünü şahsiyetlere ait kahramanlıkları dinlemeyi sevse de tarihen ispatlanamayan hayat hikâyeleri kişiler üzerinde derin tesirler bırakmaz. Ve insanlar için örnek oluşturmaz.
Bir rivayete göre Allah-u Teala 120 bin peygamber göndermiştir. Hz peygamberin risaletinden önce hiç bir diyar ve millet yoktur ki onlara bir peygamber gönderilmiş olmasın. Ama biz bugün çok azının ismini bilebiliyoruz.
Mesela Nuh, İbrahim, İsmail, Hud, Salih, İshak, Yakup, Zekeriyya, Yahya, Musa, İsa (A.S.). v.s gibi yirmi beş kadar peygamberi biliyoruz. Bunların hayat hikâyelerinden günümüze gelenler, işimize yarayacak örnek alınabilecek türden bilgiler asla değildir. Veya bu bilgilerimiz en azından bütün hayatımızı kuşatacak, her olayda örnek alınabilecek türden bilgiler değildir. Büyüklerin hayatlarının bir sürü cepheleri vardır. Bunların hepsini bilmek gerekir. Bu hususta bilmediklerimiz bildiklerimizden azsa onların hayat hikâyeleri hakkında çok az bir bilgiye sahipsek o peygamberlerin hayatları nasıl bütün ömrümüz boyunca bize örnek olacak.
Bu saydığımız Peygamberlerin hayat hikâyelerinin bize ulaşan kısmının sıhhatinden muhakkik ulema şüphe içindedir. Bu şüpheleri yok saysak bile bu peygamberlerin hayatları o kitaplarda eksiktir. Mesela Tevrat'ta Hz. Musa'(a.s.)nın ahvaline ait bilgiler konusunda Ansiklopedia Britanica yazarları şu gerçeği itiraf ederler: Bu kitaplar Hz.Musa'nın vefatından çok sonra toparlanmış ve yazılmıştır. Buna şu gerçeği de ilave edelim ki bazı Alman âlimleri incelemeler neticesinde şu kanıya varmışlardır; Tevrat'taki her hadise hakkında bir birine zıt iki hikâye mevcuttur. Çok defalar bu hikâyeler bir birini yalanlamaktadır.
Hz. Musa, uzun yıllar yaşadı. Allah ona yüz yirmi senelik ömür verdi. Onun bu uzun hayatından bizim bildiklerimiz nedir. Ömrünü neyle geçirdi? Onu örnek tutabilmemiz için tercüme-i halinden açık ve sarih olarak bütün tafsilatıyla neleri biliyoruz. Bizim onun hakkında bildiklerimiz, Doğuşu, gençliği, Mısır'dan çıkışı, evlenmesi, peygamber olarak gönderilmesi, sonra müşriklerle savaşı, derken ömrünün sonunda ihtiyarlıktan titreyen, çökmüş, yüz yirmi yaşında bir ihtiyar olarak görüyoruz. Her insanın alelade hayatıyla ilgili şeyleri bilmekte ne fayda var. İnsanların Hz.Musa'nın içtimai hayatından bilmeye muhtaç oldukları şeyler, O'nun ahlakı, adetleri ve mürşit sıfatıyla hareketleridir. Fakat bunların hepsini onun hayatıyla ilgili bilgilerde bulamıyoruz. Ahlakı ve ibadetleri ve insanlara ve Rabbine karşı muamelesi gibi örnek alınacak bilgiler yerine, sadece insan isimleri, nesepleri, memleket yerleri, gibi bilgileri bilmek ne yarar sağlar. Hâlbuki Tevrat'ta tekrar edilerek yazılan şeyler bu kabil şeylerdir.
Hz. İsa ya gelince onun hayatı ve ahvalide İncillerde yazılıdır. İnciller ise bilindiği gibi çoktur. Ancak Hıristiyanların ekserisi dört incili tanır. Mesela Barnaba ve Tufulet incili gibi birçok incili dikkate almazlar. Bir de şu tarihi gerçek vardır bu İncillerin hiç birisinin yazarı Hz. İsa' ya yetişmiş, onu görmüş değildir. O zaman bu İnciller kimden rivayet ediliyor dediğimiz zaman tarih buna cevap veremiyor. Bu mesele tarihin karanlıkların da kalmıştır. Ayrıca kendilerine bu dört İncil nispet olunan bu dört zatın bu İncilleri toplamış oldukları bile ispat edilemez. Bütün bu tarihi gerçekler karşısında bu İncillerin sıhhatine nasıl güvenilir. İşin garibi bu İncillerin hangi dille ve ne zaman yazıldıklarını da bilemiyoruz. İncil şarihleri ve müfessirleri bunların yazılma ve toplanma zamanlarını tayin hususunda ihtilaf içindedirler. Miladi 60 senesinde yazıldığını söyleyenler olduğu gibi, bundan çok daha sonra olduğunu söyleyenlerde vardır.
Bir Amerikalı münekkit Hz.İsa'nın mevcudiyetini inkâr etmektedir. Bunu eski bir efsane ve uydurma bir hikâye saymaktadır. Ona göre söylenenler eski Rum ve Yunan putperestliğinin kalıntılarıdır. Nitekim Hıristiyanların birçok inanç ve ayinleri eski yunanlıların Pagan dini inanç ve ayinleri ile son derece benzerlik taşımaktadır.
Hz. İsa (A.S).İslam'a asırlarca en yakın olan peygamberdir. Hıristiyanlık ise Dünya genelinde semavi dinlerin içinde nüfusça en fazla olanıdır. Ama maalesef ki Hz. İsa'nın hayatı ve ahvali diğer peygamberlere göre daha kapalıdır. Zaman onun hayatına daha kalın bir perde çekmiştir. Hıristiyan Avrupa, tetkik araştırma ve keşif amacıyla dünya üzerinde karıştırmadığı yer kalmıyor. En eski medeniyetlerin tarihini yazıyorlar. Fakat kendi peygamberleri hakkında boşlukta kalan yerleri dolduramıyorlar. Hz. İsa İncillerin rivayet ettiğine göre bu dünyada otuz üç sene yaşamıştır. Eldeki zayıf haberleri de doğru kabul etsek bile onun hayatının son üç senesinden bahsedilebilir. Bizim onun hayatına dair bildiklerimiz şunlardan ibarettir: Doğmuştur. Mısıra götürülmüştür. Çocukluğunda Allah ona bir veya iki mucize göstermiştir. Bundan sonra Hz. İsa'yı insanlar arasında göremiyoruz. Otuz yaşında iken insanların arasında görüyoruz. Bazı tepelerde ve sahillerde denizcilere ve balıkçılara vaaz ederken rastlıyoruz.. Hz. İsa (A.S.) hayatının otuz senesini nerede geçirtmiştir. Neler yapmıştır. Ömrünün bu geniş boşluğunda nelerle meşgul oluştur. İnsanlık buna dair bir şeyler bilmiyor. Bilinen son üç senede neler görüyoruz: Muayyen ayetler ve mucizeler, bazı hikâyeler, sonra çarmıha gerildi, deniyor ve hayatının bütün safhaları sona eriyor
Hz. İsa (A.S.)'nın varlığını Kur' an bize söyler; biz onun yaşamadığı inancını taşımıyoruz. Ama bir gerçek var ki bu tür tartışmalar onun hayatının nasıl tarihin karanlıklarına gömüldüğünü ispat sadedinde önemlidir. Şimdi böyle bir meçhul hayat bugün insanlığın hangi derdine deva ve örnek olacak. İnsanlara rehber olacak ve örnek olacak şahsın hayatı her yönüyle apaçık v e aydınlık olmalı ve tarihin şahadetiyle ortada olmalı ki insanlık ondan faydalanabilsin. Kalplerde bir şüphe olmadan insanlar o hayatı örnek alabilsin.
Hayatı beşeriyet için örnek olması istenen şahsiyette şu şartların bulunması mutlaka lazımdır. Onun hayatı her yönüyle tamam ve derli toplu olmalıdır. Bundan kastımız şudur. Her sınıf ve kesimden, her millet ve ırktan içtimai hayatın her kademesindeki insanlardan her kes onun hayatından kendine önekler bulmalı ve hayatını ona göre tanzim etmelidir ki cemiyet huzur ve güven bulsun. Mesela Hz. İsa (A.S.)' hayatında; bir koca eşine, bir kadın kocasına, bir baba evladına, bir evlat babasına ve annesine, bir kumandan askerlerine, bir devlet büyüğü yönettiği insanlara, bir din adamı, bir âlim, bir kul rabbine karşı muamelesinde örnek olacak bir şeyler arasa bulamayacaktır.
Şimdi birde din ve şeriat sahibi beşeriyetin Mürşidi olan Haz. Peygamberin hayatına inceleyici bir münekkit gözüyle bakalım. Böyle bakacak olursak; Yukarda zikri geçen Peygamberlerin ve hatta Zerdüşt, Buda gibi semavi olmayan din önderlerinin arasında sireti ve hayatı kelimenin tam manasıyla ortada ve açık olan Haz. Peygamber(A.S.) gibi ikinci bir peygamberin hatta herhangi bir liderin olmadığı görülecektir. Bunu en yakın tarihte yaşamış liderlerin hayatlarıyla da kıyaslasak yine fark eden bir şey olmayacaktır. Evet, insaf dairesinde ve objektif olarak bakacak olursak Hz.Peygamberin (A.S.)siret ve hayatı insanlık için tarihen varlığı açık olan, yaşamının her cephesiyle ortada olduğu için örnek alınma anlamında eşi benzeri bulunmaz olan bir hayattır.
İşte bu önemli zaviyeden meseleye baktığımızda Hatemü'l Enbiya Hazreti Muhammed 'den (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) den başka hayatı güneş gibi aşikâr olan, hayatının her cephesi kayda alınan ve içtimai hayatın her cephesinde bizler örnek ve ışık olabilecek fiilleri ve sözleri günümüze kaybolmadan gelen, başka bir dini rehber ve mürşit bulamayız. En hafifi tuvalet adabından tutunda, nasıl giyindiği, nasıl yemek yediği, eşlerine karşı nasıl muamele ettiği, nasıl savaştığı, nasıl komutan olduğu, büyüğe, küçüğe, canlıya, cansıza, dostuna düşmanına nasıl muamele ettiği, Rabbine nasıl ibadet ve dualar ettiği bugün bizce bilinen şeylerdir.
Evet, aradan geçen bindörtyüz seneye rağmen Krallara yazdıkları mektupları, Mübarek sakalının kılları, kılıcı, kalkanı, sancağı hırkası günümüze ulaşarak hala içimizde yaşıyor gibi olan başka bir mürşit başka bir lider var mıdır? Her şey ortada ki Allah-u Teala onu ve eserlerini korumuştur. Çünkü Kıyamete kadar onun hükmü bakidir.
Biz Müslümanlar Allahın bütün peygamberlerini sever sayarız. Hiç birisini ayırmayız. Ama şunu da biliriz ki hepsinin dereceleri bir birinden farklıdır. Biz işte peygamberlerin bazısını bazısından farklı kıldık(Bakara-253) Bu peygamberlerin hepsinin üstünde fazilete sahip olan ahir zamanda gönderilen ve kendisinden başka peygamber gönderilmeyecek olan Hz. Muhammed (S.A.) dir. Ne Musa (A.S.), ne İsa (A.S.) ne Tevrat ne İncil son nebi ve son kitap olma iddiasında değildirler. Ayrıca ne bu peygamberlerin siretleri ne de kitapları mahfuz korunmuş değildir. Onlardan her biri hususi bir ümmete, muayyen bir zaman diliminde örnektirler. Üzerlerinden zaman geçmesiyle siretleri de kitapları da sisler arasına girmiştir.
Netice-i kelam Hz. Muhammed (a.s) Hatemü'l Enbiyadır. Allah (.c.c.) Onunla Peygamberlik halkasına son vermiştir. Ve onun getirdiği ilkeler ve şeriat kıyamete kadar bütün beşeriyeti kucaklayacak ve ihtiyaçlarını karşılayacak niteliktedir. Ve onunla artık hiçbir peygambere ve getirdiği şeriata ihtiyaç kalmamıştır. Çünkü İslam dini bundan önce gelmiş bütün semavi dinlerin güzelliklerini üzerinde toplamış eksikliklerini ise ikmal etmiştir. Bu sebeple onun getirdiği şeriat kıyamet sabahına kadar bakidir. Hazreti Peygamberin(A.S.) Kendisi de getirdiği şeriat gibidir. Yani bir beşerin üzerinde toplayabileceği bütün güzellikleri ve kâmil sıfatları üzerinde toplamıştır. O sebeple peygamberlik mesleğinin de burcu odur. Bu söylenenler, yukarda da ispat ettiğimiz gibi, tarafgirlik tesiriyle söylenmiş sözler hüsnü kabuller ve içi boş iddialar değil, tarihi bilgilerin şahitlik ve ispat ettiği gerçeklerdir.
Allah'a c.c. emanet olun.