Başımızın Tacı Derdimizin İlacısın Ya Rasulallah

Muhammed (s.a.s)… Başımızın tacı, derdimizin ilacı, burhanımız, dermanımız, Peygamberimiz. Alemlere rahmet, gökte Ahmet, yerde Hz. Muhammed (s.a.s) O. O'nun dünyaya teşrif ettiği gece;Gecelerin en yücesi,en mübareği,en şereflisi, en rahmetlisi, MEVLİD GECESİ...

Zira bu gece O geldi, İnsanlık üzerindeki kara bulutları kaldıran, Kararmış kalplere ışık tutan Hakk'ı getirdi. Bu gece, Allah'ın Rahmeti geldi, Günahlarından arınmak isteyen müminlere Rahmet getirdi. Bu gece Sultan geldi, Hatalarından dönen tevbekara, Burhan getirdi. Bu gece canlara canan geldi. Gerçek aşkı susamış gönüllere aşk getirdi. Bu gece olmasa idi, bu geceyi şereflendiren zat-ı muhterem doğması idi; ne aşk, ne muhabbet olurdu. Ne arş, ne kürsi oldu.

Ne küre-i arz, ne levh-i mahfuz, ne sidre-i münteha olurdu. Ne cennet, ne cehennem, ne güller, ne bülbüller, ne göktekiler ne yerdekiler olurdu. Zira O, Habibullah, O, Nebiyyullah, O, Resulullah, O, insanların en emini, O, insanların ve cinlerin Peygamberi, Hatemul Enbiya O, Şefi'u ruz i ceza O, Şefi'ul müznibin, Rahmetel'lil-alemin O… O gecenin feyzi; herkesi, müşriki bile rahmete boğdu. Çünkü; Rahmet deryasına dalan O, Aşk-ı ilahiyle yanan O, Allah'ın Habibi, Huzur-ı İlahi'de müminlerin Hatibi O. Bütün alem O'nun peşinden geldi.

Çünkü; Hamd sancağının Sancaktarı O, Öndekilerin ilk'i O, Kıyamet günü, kabirlerden kalkanların O müthiş günde, şefaatcilerin ilki O, Cennet kapısını ilk açan, Cennete ilk giren O, İlk gelenlerin, son geleceklerin en şereflerisi, Nesillerin en seçkini. Ademoğullarının efendisi O, Yüce Rabbimiz, O'nun hakkında, Kur'an-ı Kerimin'de "Biz seni ancak, bütün insanlaarcenneti müjdeleyici, azabı haber verici olarak, peygamber gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler." (Sebe, 28) "Ey Rasulum biz seni, ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." (enbiya; 107) Buyuruyor. Öyle ya, O rahmettir, rahmet diler. O, müjdecidir, cennete çağırır. O, uyarıcı; Hakk'ı gösterir, huzura erdirir. O, gerçek mürşittir, Vacibul Vücud'a, Allah'a götürür. Alemlerin sebebi, Enbiyanın hatemi, Evliyanın rehberi, Ulu Peygamberimiz, Hz. Muhammed (s.a.s)'dir. O. Ve kendisi, şöyle tarif ediyor kendini; "Ben, en güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim." Evet, bu ifadeleriyle, doğru yolda ilerlemek, en güzel ahlaka sahip olmak isteyenlere işaret veriyor. O'nun bu işaretine uyap da, O'nun gösterdiği yolda yürüyen ve O'nun ahlakı ile ahlaklananlara, Yunus oluyor. Mevlana oluyor. Hasanel Basri, Hacı Bayramı Veli, Molla Gürani oluyor. Ve mucizesini, kerametiyle ızhar eden Akşemseddin-i Veli oluyor. Çünkü O, ilm-i Ledün sultanıdır. Çünkü O, Tevhid-i İrfan kanıdır. O halde O'nun nuru ile aydınlanmak, O'nun aydınlık yolundan Allah'ı bulmak gerek.

Biliniz ki O'nun nuru alemde mevcuttur hala. O doğduğu gece, O'nun nuru ile aydınlandı alem, "O gece, dünyayı cennet kıldı Hak." O gece, eşyaya rahmet kıldı Hak." O gece, eşyaya rahmet kıldı Hak." Çünkü, o gece dünyayı şereflendiren Muhammed Mustafa (s.a.s), "Rahmeten lil-alemindir" Hem , şefial müznibindir." Bu gecenin değerini, değer bilenlerbilir. Bu gecenin değerini, aklı erenler bilir. Mevlid gecesinin kadrini anlamayanlar bilmelidir ki, O'nun kadri bilinmez, anlaşılmaya çalışılır. Zira bu, feyizlerle dopdolu bir gecedir; "Ağlayan oğul avundu, doğuran ana sevindi. Hiç sönmeyen ateş söndü, Muhammed doğduğu gece." Yine bilinmelidir ki: Bu gece, çok nurlu bir gecedir. Bu gece her şeyin rengi değişmiştir; görebilenelr için, bu gece açlar doymuş, susuzlar suya kanmıştır. Ehl-i dil'in dediği gibi; "Arşın nuru yere indi, suyun rengi nura döndü, Hep susuzlar suya kandı; Muhammed doğduğu gece."

Rahmet peygamberi olan Peygamberimizin merhameti sonsuzdu. O'nun merhametine sığınmak gerek. Cenab-ı Hak, O'nun merhametini şöyle beyan buyuruyor "Andolsun ki, kendi aranızdan öyle bir peygamber gelmiştir ki, sıkıntıya düşmeniz O'na çok üzücü ve ağır gelir. Kalbi üstünüze titrer. Müminlere karşı esirgeyici ve bağışlayıcıdır." (Tevbe; 28-29) Ya Muhammed, (s.a.s) "Gül açmaz, çağlayan akmaz, seni nurun olmasa, Söner alem, nefes kalmaz, merhametin olmasa," O müstesna insana, sevgili Peygamberimize aşkın en saf, en sade örneğini veren Ashab-ı Kiram olmuştur. O'nun aşkı ile tutuşan, yanıp yanıp kül olan, hayatı boyunca hazerde ve seferde yanından hiç ayrılmayan ve irtihalinden sonrada, Hz. Muhammed'siz Medine bana haram olsun diyerek Medine'yi terk eden Bilal'i Habeşiler gibi yanan gönüller O'na aşık olmuş; "Gönül nuru cemalinden habibim bir ziya ister, Gözüm hak-i rehinden, ey tabibim, tutiya ister. "Ne ab-ı didenden rahat, ne ah-ı isenden imdat. Benim bar-ı günahım lutf-i Şah-ı Enbiya ister." "Gül-i ruhsarına meftun olanlar, şüphesiz sensiz Ne mülk ü mal ü cah isetr, ne zevk ü sefa ister. "Yetiş imdada ey şah-ı risalet, ruz-i mahşerde Ki, derd-i bi devay-ı ma'siyet esnden şifa ister."

Hz. Muhammed aşıklarından kimi Bilal gibi, her baktığı yerde O'nu gördüğü için dayanamayıp Medine'yi terk ediyor. Kimi de O'nun ayrılığına dayanamadğı için, O'nun huzurunda, Medine'de kalıyor. Fakat, O'nun huzurunda kalabilmek için de, güç ister, takat ister, imam-ı malik misali, aşk ister. O'nun aşkına bakınız: Medine'de doğan, Medine'de yaşayan ve Medine'de ölen imam Malik, çok zengin ve varlıklı olduğu halde, bir defa olsun Medine içinde at, deve veya başa bir binekle dolaşmamıştır. Talebesi İmam Şafi "Hocam, bunca malın mülkün var, neden bir binekle dolaşmıyorsunda, yoruluyorsun" dediğinde -Hz. Muhammed (s.a.s)'in mübarek vücudunun içinde bulunduğu topraklar üzerinde at ile dolaşmaktan haya ederim ben" diye cevap verdi. İşte gerçek aşk ve Maşuk (a saygı)… Gerçek aşıklar, ancak O'nunla sükun bulur ve hiçbir şey de gerçek aşığa acı çektirmez: "Susuz kalsam, yanan çöllerde can versem, elem duymam.

Yanar dağlar, yanar bağrımda, ummanlarada nem duymam. Ve bu öyle gerçek bir aşktır ki, ruhunu O'nun huzurunda teslim etemnin özlemiyle alevlenir: "Ne devletir, yumup aşkınla göz, rahında can vermek, Nasip olmaz mı Sultanım, Haremgahında can vermek?" O'na aşık olanlar, gerçek aşıkn değerin bilen, hikmetleri sezebilenlerdir şüphesiz: "Sevdim seni ben, sevmeye hayık diye sevdim, Bir benzeri yok, herkese faik diye sevdim." "Sensin beşerin meşaleyi feyz-i kemali, Her aşıka can, arife canan idye sevdim." "Dertli gönül derdine sen merhem olursun, Sevdim seni dertlere derman diye sevdim" "Kur'an-ı Kerim'de Huda madihin oldu, Aşık sana Allah'u Azimüşşan diye sevdim." Kimi aşıklar, susuzluğunu O'nun huzurun akoşarak gideriyor, Ondan medet diliyor: "Ruhum sana aşık, sana hayrandır efendim.

Bir ben değil, alem sana kurbandır efendim." Mahşerde nebiler bile senden medet ister, Rahmet diyen, alemlere Rahmettir efendim." "Aşkınla buhurdan gibi tutmekte bu kalbim. Sensiz bana, cennet biel hicrandır efendim." Ve gerçek aşık, gönül derdini dermanın bulmuş, huzurunda varıyor O'na: "Doğ kalbime bir lahzacık, ey Nur-i Dilara, Nurun ki, gönül derdine dermandır efendim." "Kıtmirinim, ey Şah-ı Rusül, kovma kapından beni, Asilere lütfun yüce fermandır efendim." Bazı aşıklarda işaret beklemekte O'na doğru uçmak için: Aşkın sel misali içimde benim Coştukça coşar çağlayan gibi Anıldıkca adın titrer tüm tenim Çağırıver koşar sana gilirm. Peygamberim sana olan aşkımın Farkındasın elbet bunu bilirim, Ferman versin Rabbim inanki bana Kanat takar uçar sana gelirim. Nurun ziyası, hissedilir anlatılamaz. Bizim de Nurun ala nur olan, her türlü iyiliğin ana kaynağı, gönüller sultanı Yüce Peygamberimizi ve O'na muhabeti anlatmamız ne mümkün. O ancak kendisine gerçek aşkla bağlanıldığı zaman anlaşılır.

Zaten AŞK, anlatımaz, yaşanır. Öyle ise, böylesi mübarek geceler dönüm noktası olmalı kişinin. Hakk'a, Hakkit'a dönüm noktası. Günahlar üzerine sünger çekip, Allah'a doğru ilerlenen geceler olmalı, İçten gelen samimi duygularla dökülen göz yaşlarından şeytanın boğan, gafletten uyanan müminler doğmalıdır bu gecelered. Ruhuna olgunluk kazandırıp, ibadetlerin hazına eren, mukaddesat için her türlü fedakarlığa katlanıp, değer bilen müminler çoğalmalıdır bu gecelerde. Bu mübarek gecelerde gerçek Resulüllah aşıkları O'nun nuru ile aydınlanmalı, Allah'ın dostonu dost edinmelidir. "Ya Muhammed, o senin aşkına kurban olayım,Ayağın hakine ben, hak ile yeksan olayım, Göreyim gül yüzünü, seyrine ver de takat, Bakayım hüsnüne ben, öylece hayran olayım, Seni sevmek bile haddim değil amma severim, Sen de sev bendeni de nail-i ihsan olayım, Mübarek bir geceyi ihya için, O'nun büyük şefaatine nail olmak için, Cennet'te Livaül Hamd'inin altında buluşma arzusuyla yanıp tutuşanlar. Sizlere, örnek olarak, kalbi Hz. Muhammed (s.a.s.)'in aşkı ile yanan gerçek aşıkların dilinden, sevgisinden bir buket sundum. Allah'ın Habibi'ne muhabbet buketi.

Şairin duygularımıza tercüman olan selamını, O Rahmetellil-aleminyn'e, büyük şefaatine nail olma ümidiyle, takdim derek sözlerimi bitiriyorum; "EY BAD-I SABA, UĞRARSA YOLUN SEMT-İ HAREMEYNE" TA'ZİMİMİ ARZEYLE RESULU'S-SEKALYN'E"

En içten saygılar, selamlar sana. Selat ü selam, Tahiyyat ü ikram senin üzerine olsun, Ulu Peygamberim, YA Muhammed (s.a.s.)

Abdullah Sevinç