İzmir’de tekstil işiyle uğraşan eski bir dostum var. Bir zamanlar kendisiyle dinî, felsefi ve edebî konularda derin sohbetler yapar, genellikle de anlaşırdık. Aradan uzun yıllar geçti. İtiraf etmeliyim ki telefonla beni aradığında tanımakta güçlük çektim. Bir hayli konuştuktan sonra hatırladım; Bu bizim Servet! Çok romantik bir çocuktu. Nâmıdiğer Kız Servet! Tibet Budizmi’ne merak sarmış. Lamaizm misyonunu yayan bir Himalaya grubunun üyesi olmuş ve âyinlere katılıyormuş. Hoşbeşten sonra sadede geldi; Bana bir video kaset göndermiş. İzledikten sonra duygu ve düşüncelerimi kendisiyle paylaşmamı istiyordu. Öncelikle Uzakdoğu inançlarıyla ilgili bilgilerimi şöyle bir gözden geçirdim. Kaset elime ulaştığında her türlü çözümlemeyi yapmak üzere hazırlıklarımı tamamlamıştım. Buyurun birlikte izleyelim:
İzmir’in turistik koylarından birinde denize nâzır süper bir villa. Pastel renkli büyük parkelerle döşenmiş ve özel dizayn edilmiş bir egzersiz salonu. İçerde yaklaşık 40 kişi var. Saçını at kuyruğu yapmış yaşlı amcalar, obez teyzeler, sosyetenin önde gelenleri, artistler, mankenler, vs. Hep tuzu kuru zevat. İçlerinde fakir fukara, sefil süfelâ bir kimse yok. Karşılarında gruba eğitmenlik yapan bir entelektüel şahsiyet duruyor. Pürdikkat onun öğretilerini dinliyor ve söylediklerini not ediyorlar. Hazret döktürüyor:
“Hocamız Albay Bradford’tan öğrendiğimiz bu kadim Tibet ritüellerini öncelikle teorik olarak açıklamak istiyorum. Beni dikkatlice dinleyiniz; Vücudumuzda 7 tane enerji girdabı vardır. Bunların her birine çakra diyoruz. Bu enerji anaforları aşağıdan yukarı doğru dikey bir hat üzerinde dizilmişlerdir. Bu çakralar sırasıyla apışarası, karın, mide üstü, göğüs ortası, gırtlak, alın ortası ve başımızın tepesinde bulunur. Bu enerji girdaplarının hareketlerinde yavaşlama veya ritimsel dengesizlikler oluştuğunda sağlığımız bozulur ve yaşlanırız. 5 çakranın her birine karşılık gelen bir âyin var. Yani 5 çakraya 5 ayin. Şimdiye kadar âtıl halde bekleyen çakralarınızın fonksiyonel olmaması nedeniyle sizler maalesef ihtiyarlıyor ve hastalanıyorsunuz. Bu âyinler enerji anaforlarını belli ve eşit hızlarla döndürme egzersizleridir. Yaşlanmayı durdurmak, sağlıklı ve uzun yaşamak Tibet Öğretisi’nin temelini teşkil eder. Biliyor musunuz yıllar sonra Albay Bradford Tibet’ten döndüğünde biz onu tanıyamamıştık. Düzgün ve dik duran vücuduyla, simsiyah saçlarıyla, cıvıl cıvıl bakışlarıyla karşımızda 30 yaşında bir genç duruyordu. Halbuki doğum tarihine göre 70 yaşında olması gerekiyordu. Giderken ileri derecede gözlüğü, ak saçları, elinde bastonu ve sırtında kamburu olduğu söylenir. Enerji anaforlarını hızlandırarak onun yaşlılığını tersyüz eden ve tekrar sağlığına kavuşmasını sağlayan bu mucizevî âyinleri birlikte gerçekleştireceğiz.”
Hâzirûndan iri kıyım bir adam araya girerek soru soruyor: “7 çakradan söz ettiniz fakat buna karşılık uygulayacağımız âyinlerin 5 tane olduğunu söylediniz. Diğer 2 çakra ne olacak?” Hazretin bu güzel soruya yanıtı gecikmiyor; “Aşağıdan yukarı doğru 5 çakrayı aktif hâle getirdikten sonra alın ortası ve baş tepesi ile ilgili 2 çakra çalışmasına geçilecek. Onlar Mantra ve Mantram denilen zihinsel çalışmalardır. Yani son iki çakra çalışması fiziksel değil zihinseldir. Fakat o aşamalara 5 çakra çalışması başarılı olanlar geçebilirler. Sözün doğrusu o merhaleye gelebilmek yakın zamanda gerçekleşmeyecektir. Şimdi izninizle 5 âyinle ilgili bilgileri teorik olarak açıklamak istiyorum. Sonra uygulamaya geçeceğiz.
1.Âyin: Kollarınızı iki yana açın ve saat yönünde 360 derece dönün. Balerinler gelsin aklınıza. Her dönüşte derin nefes alın.
2.Âyin: Sırtüstü yatıp elleriniz yanınızda iken başınızı göğsünüze doğru çekip nefes alın. Dizlerinizi kırmadan aynı anda iki bacağınızı da havaya kaldırın. Bacaklarınızı yere indirirken nefesinizi boşaltın.
3.Âyin: Diz çökün ve ayak parmaklarınızı içbükey kıvrık tutun. Şimdi soluk alın. Başınızı öne eğip, çenenizi göğsünüze değdirerek nefes verin.
4.Âyin: Bacaklarınızı uzatarak oturun. Nefes verirken çenenizi göğsünüze indirin. Tekrar soluk alın ve başınızı arkaya eğin. Sonra dizinizi kırın ve zemine paralel olacak şekilde köprü kurun. Nefesinizi bu pozisyonda boşaltın.
5.Âyin: Yüzüstü yatın. Başınızı iyice geriye sarkıtın. Bu pozisyonda nefes alın. Bundan sonra kalçanızı yukarı kaldırıp vücudunuzla ters köprü kurun, nefesinizi iyice boşaltın. Şimdi uygulamaya geçebiliriz…
Hocanın bu teorik açıklamalarından sonra bizim yerli çakma Tibet lamaları bağdaş kurarak büyük bir halka oluşturuyorlar. Huşû içinde gözlerini yumarak natüralist bir gezintiye çıkıyorlar. (Hindular gibi Tibet Budistleri de panteisttir). Uzun bir meditasyon… Daha sonra verilen direktifle “Om” sözcüğünü terennüm etmeye başlıyorlar. Om! Om! Om!... Om Mani Padme Hum! Mantra dedikleri bu ezoterik sözlerle beyinlerini iyice uyuşturduktan sonra birinci âyine geçiyorlar. Bu yorucu ritüelin sonunda entel hoca, günü gelip de 21 kez kesintisiz dönülebildiğinde birinci çakranın açılacağını söylüyor. İlk çakra açıldığında cinsel gücün olağanüstü artacağını belirttikten sonra şunu ekliyor: “Albay Bradford Tibet’ten döndüğünde bir delikanlının cinsel gücüne sahipti. Beyler! Yakında süpermen gibi olacaksınız, artık viagra kullanmanıza gerek kalmayacak. Bayanlar bu sizin de işinize gelir değil mi?” (kahkahalar, gülüşmeler)
Entel hoca çalışmayı bitirmeden önce mantram zihin çalışması ile ilgili tüyolar veriyor;
“Mantram üst bilinç demektir. En son çalışmalar bu alanda yapılır ama siz şimdiden direktiflerinizi göndermeye başlayın. Orada acı-zevk, üzüntü-sevinç, mutluluk-mutsuzluk ayrımı yapılmaz. Siz ne istiyorsanız mantram bunu gerçekleştirecektir. Hem de iyi-kötü, doğru-yanlış, değerli-değersiz, faydalı-zararlı ayrımı yapmaksızın. Onun işi düşünce biçimlerini maddeye dönüştürmektir. Üst bilinç için hiçbir duygu iyi veya kötü değildir. Bu son çakra fonksiyonel hâle geldiğinde artık sizi kimse tutamaz ve bütün fantezilerinizi gerçekleştirebilirsiniz!”
Hoca o günkü seansın bittiğini ve terli terli dışarı çıkmamalarını, mutlaka duş almaları gerektiğini, çalışmalarda yoğun efor sarfettikleri için bol proteinli gıda almalarını, enerji içecekleri ile bünyeyi takviye etmelerini öğütlüyor. Grup toparlanırken bir sarışın bayan, hocaya işaret ederek; “Afedersiniz! Albay Bradford’u merak ettim. Şu anda ne yapıyor, hangi ülkede yaşıyor? “ diye soruyor. Hoca yanıtlıyor:
“Tibet’ten İngiltere’ye döndükten sonra Londra’da özel bir okul açtı. Bu okulda dünyanın her ülkesinden çok özel öğrencileri seçerek yetiştiriyordu. Ben çok kuvvetli referanslarla o özel ekibe kabul edilmiştim. Daha sonra okulu kapatarak inzivaya çekildi. Bir zaman dünyayı dolaştıktan sonra izini kaybettirerek Himalayalardaki manastıra geri döndüğü söyleniyor…”
Kasetle ilgili bu kadar deşifre benim için yeterliydi. Aslında merak ettiğim şey Lamaizm değil, Tibet Budizmi’ne merak salan bizim insanımızın nasıl bir ruh hali içinde olduğu, refah düzeyi yüksek olan çağdaşlarımızın, nefis tezkiyesini temel alan Tibet ritüellerini pratiğe döküp dökmeyecekleriydi. Ensesi kalın, eyyâmcı, keyfine düşkün türk sosyetesinden nirvanayı hedefleyen bir rind, zâhit bir lama üretilebilir miydi? Ne gezer! Cevabımı bizim Kız Servet’e yazılı olarak gönderdim. İsterseniz devamını oradan okuyalım:
Sevgili Servet!
Tüm lamaların manastırda edindikleri perhiz ve diyet alışkanlığını yaşamlarının sonuna kadar devam ettirdikleri bilinir. Dalay Lama’nın açıklamasını aynen nakledelim: “Gıdaları bitki ve protein olarak iki gruba ayırırız. Örneğin öğlen yemeği olarak bu gruplardan birini seçeriz. Bu tercihimizin bitki türünden olduğunu varsayalım; bu kez bitki türünden bir yiyecek seçeriz. Mesela bunun ekmek olduğunu kabul edelim. Bu durumda ekmekten de bir birim kullanmamız gerekmektedir. Böylece öğlen yemeğinin ne olduğu tespit edilmiştir; bir dilim ekmek! Protein grubunu seçmiş olsaydık -ki bizim Lacto Ovo vejeteryan olduğumuzu bilirsiniz- et yasak olduğu için canlı hayvanlardan üretilen gıdalardan birini tercih edecektik; mesela bir yumurtanın sarısı o günkü öğlen yemeğimiz olacaktı. “
Dalay Lama’nın açıklamalarına devam edelim: “İkinci olarak Tibet Budizmi’nde cinsel gücün transferi önemli bir konudur. Şöyle ki; İnsanların çakralarındaki yaşamsal enerji kendi haline bırakıldığında birinci çakraya iner. Bekârlarda bu enerji çok yüksektir ama müsrifçe kullanırlar. Üstün insan bu hayat enerjisini daima en tepeye, yukarıya yükseltir. Birinci çakra âyinlerinde kazanılan cinsel güç harcanmaz. Ama birinci çakrada da bırakılmaz. Bu enerji son çakraya yükselmek için yakıt olarak kullanılır. İşte Tibet’in yaşam iksiri budur.”
Servetciğim! Lamaizm hakkındaki bilgilerimi seninle paylaşmak isterim; Hindu Budizmi’ndeki Kast ve Parya şarlatanlığına karşın Lamaizm’de Senyör ve Serf denilen iki sınıf vardır. Yani Tibetliler, Ağalar ve Azaplar olmak üzere iki zümredir. (Tibet medeniyetten izole bir yerleşim bölgesi olduğu için eskiden de böyleydi, şimdi de!) Karma inancına göre hayvanlar ve kadınlar önceki hayatlarındaki hatalarından dolayı cezalıdırlar. Bir üst sınıfa yükselebilmeleri için bu dünyaya daha pek çok kez gidip-gelmeleri gerekecektir. Bu gidiş-gelişler Nirvana’ya kadar devam edecektir. Ama bu hiç de kolay değildir. Yok olmak, acılardan kurtularak özgürleşip mutlu olmak imkansız olduğundan, nirvana türevlendirilir! Son ölümden sonra son nirvanaya ulaşılacağı söylenir! Tabiatıyla bir serf, hayat çarkının hangi aşamasında olduğunu bilip, durumunu kabullenerek uslu durmalıdır. Önceki hayatlarında bit, pire, böcek, köpek, at olduğunu düşünüp, içinde bulunduğu aşamada insan suretine dönüşebilmiş bir toprak hizmetlisi olduğuna çok şükretmelidir. Bu güzel bir aşamadır ve azap olmayı da mutlaka başarmalıdır. Az yiyip az içmeli, cinsel isteklerden ve şehvetten arınmalıdır. Hayata dair fazla bir beklenti içinde bulunmamalıdır. Bunları başarabilmek için nefis mücadelesi yapmalı; tepkisiz, uysal ve barışçı olmalıdır. Bir lama, nefsinde derinleşmeli, dışarıya değil daima iç dünyasına bakmalıdır.
Servetçiğim! Sizin uyguladığınız nefes kontrolü üzerine bina edilen ritüellerin bale ve jimnastik egzersizlerinden hiçbir farkı yoktur. Durum böyle olunca da senin entellerin bu sportif etkinlikleri gerçekleştirmek için kuvvetli besin almaları gerekiyor. Tabiatıyla hormonal faaliyetler arttığı için buna paralel olarak cinsel istek de artacaktır. Allah aşkına elini vicdanına koy! Entel hocanın sizlere empoze ettiği şey Lamaizm’e benziyor mu? Nefis kontrolünü nefes kontrolü olarak algılamışsınız. Ulan oğlum! Tıka basa yemek içmek filan yok, viagra miyagra yok! Nerden çıkardınız bunları yahu!
Şimdi gelelim en önemli konuya: Sana 5 ayin yerine 5 vakit namazı öneririm. İbadetin girişinde alınan abdest ile günde 5 kez üzerimizde biriken statik elektrik deşarj edilmektedir. Namaz ritüelleri içinde her türlü vital egzersiz vardır. Profesöründen çobanına kadar ibadet eden herkes bu egzersizleri mükemmelen yapmış olur. Boyun kaslarından eklemlere, dik durmaktan uzanmaya, östaki borusundan gırtlak kaslarına kadar her zaruri enstantane gün boyunca uygulanır. Bilim, konuşma merkezinin (solenium) formda kalabilmesi için bir günde belirli miktarda cümle kurulması gerektiğini söyler. Namaz kılan kişi her gün 40 Fatiha, 29 ek sûre okuyarak solenyumu formda tutmuş olur. (Sahib-i tertip olanlarda afazi, alzeimer ve demans hastalıklarının görülmediği kesinlik kazanmıştır). Dua, sistemi resetlemenin en mükemmel yöntemidir. İnsan doğrudan Allah ile irtibat kurmakta, suçlarını itiraf etmekte, tövbe ederek relaks konuma gelmekte, her şeyin sahibinden dilek ve temennilerde bulunmaktadır.
Lamaların çakra dedikleri şey gerçektir. Nefis tezkiyesi gibi önemli bir eylem gerçekleştirdikleri için onları -enerji anaforları- olarak görmelerine izin verilmiştir; o kadar. Bizler onlara “latife” diyoruz. Lamalar manevi âleme açılan bu pencerelerin önüne kadar gelip enerji girdaplarını seyrederler. İçerden haber almaları mümkün değildir. Oraya kadar yaklaşmaları da emeklerinin karşılığıdır. Namaz doğru kılındığında miraç yani merdivendir. Yükseltir, alır götürür. Bu böyledir! Ancak doğru namaz kılanlar azdan daha azdır. Genelde bitirip kurtulmak, Allah’ın verdiği bu görevi ikrah ile yerine getirmek, yılların verdiği bezginlikle isteksiz ve üstünkörü yatıp kalkmaktan dolayı letâif kapıları aralanmamaktadır. Allah’a götüren yolda içtenlikle yürümek isteyenler, tasavvufi dersler alarak nefislerini temizleyip kalplerini parlatarak letâif kapılarından süzülüp ötelere uzanabilirler. Yaptıkları zikir törenlerinde sizin İzmirli entellerin oturduğu gibi onlar da seans (zikir halkaları) öncesi bağdaş kurar, natürel bir objeyi değil Allah’ı düşünür ve sürekli Onun adını anarlar. Bütün bunları ihtiyarlığı tersyüz etmek, uzun yaşamak, genç kalmak için değil; cinsel aktivitenin yükselmesi, saçların tekrar siyahlaşması, selülitlerin yok olması gibi fiziksel bir beklentiyle değil yalnızca -Allah bizden hoşnut olsun- diye yaparlar. İşte niyetleri bu kadar temiz olanlara letâif kapıları açılmaktadır. Niyeti zerre kadar bozuk olanlar, maalesef lamalar gibi dışarıdan enerji girdaplarını seyretmekle yetinecektir.
Üzgünüm Servetçiğim! Sana olumlu şeyler söylemek isterdim ancak elimde yoklardan başka harc-ı âlem hiçbir veri bulunmuyor canım. İşine gelirse onları da bir kaç kelimeyle arzedeyim:
-Mantram denilen şey, panteist Tibet sapıklarının beynin ortasına oturttukları bir hayal gücü tanrısıdır. Fantazilerini gerçekleştirmeyi düşünüyorsan daha çok beklersin çünkü kafamızın içinde her şeye kâdir ve emrimize âmâde böyle bir hizmet departmanı yok!
-Uzun yaşamak isteği ile reenkarnasyon arasındaki çelişkiyi yakalaman gerekirdi; Bir yandan yaptıkları egzersizlerle genç kalmak, ölmemek, bu dünyadan gitmemek için ayak direttiklerini görüyoruz. Öte yandan dünyaya vızır vızır gidip-gelerek, hayat çarkındaki aşamaları tamamlayıp bir an önce nirvanaya ulaşmaları gerekiyor! Besbelli ki bunlardan birincisi aristokratların, ikincisi fakirlerin beklentisi. Binaenaleyh uzun yaşamak ve genç kalmak isteği bütün insanlarda olduğu gibi Tibetlilerde de var ama reenkarnasyon diye bir şey yok!
-Yüksek dağlarda ve yaylalarda yaşayanlar yoğun oksijen, düşük basınç ve doğal beslenme nedeniyle uzun ömürlü olurlar. Bu Alpler’de de böyledir, Anzer Yaylası’nda da. Velhasıl uzun yaşamanın Himalayalarla ilişkisi var ama Tibetli Lamalar uzun yaşar diye bir şey yok!
-Tibetlilerin çoğunu Çinliler katlederek topraklarına yerleştiler. Sağ kalanların bir kısmı Hindistan’a sığınarak canını kurtarırken diğerleri Çin muhbiri olmak kaydıyla hayatta kalabildi. Şimdi orası komünist çinlilerin yaşadığı bir Çin toprağı. Hülasa Tibet diye bir ülke de yok!
-Dalay Lama yaşamsal enerjiyi en üst çakraya çıkarmayı başaran kimseymiş. Öyle söyleniyor! Kendileri Çin işgalinden Hindistan’a kaçarken yedeklerinde 400 katır yüküyle altın götürdüler. Ekselansları mırın kırın etseler de şu anda çok mutlu ve konforlu bir hayat yaşıyorlar. (Barışçı mesajlarından dolayı Nobel ödülü almaları da cabası!). Yaşamsal enerji ancak bu kadar mükemmel kullanılabilir. Helal olsun! Adamın mantramı görevini güzel yapmış! Sözün kısası onu da çoktan kaybettik. Artık Dalay Lama’da yok! Bu esas oğlandı. Bir de en üst çakraya çinlilerin çıkardığı atanmış imitasyon Dalay Lama var! Tibet topraklarındaki yerli işbirlikçi. Onun da lamalıkla bir alâkası yok.
-Evet geriye ne kaldı? Haa…Şu videoda sözü geçen 70’lik delikanlı. Ne hikmetse her panteist yogacının ağzında bu adamın adı dolaşır. Yeşil Yol filminde saf bir idam mahkumu vardı. Ölümünden sonra hapishanede eğittiği evcil faresinin geleceğinden endişe ediyordu. Gardiyanlar onun bu haline acıdılar. Ona farelerin mutlu yaşadığı bir şehrin varlığından söz ettiler. Üstelik orada yetenekli hayvanların gösteri yaptığı bir sirkin de varlığından söz ettiler. Mahküma “senin fareni o mutluluklar şehrindeki sirke götürecek ve meşhur olmasını sağlayacağız. İçin rahat olsun “dediler. Mahkum bu masum yalana inandı ve çok sevindi. Kendisi ölse bile emek verdiği, eğittiği faresi mutlu bir hayat sürecekti. İnfaz anı gelmişti. Ancak diğerleri gibi olmayan sadist infaz memuru elektrikli sandalyenin şalterini indirmeden önce mahkuma kötü bir sürpriz hazırlamıştı. Kulağına eğilerek; “Farelerin mutlu yaşayacakları öyle bir şehir yoktur, seni kandırdılar!” dedi… Bunun konumuzla ilgisi ne diyeceksin; Benim sadist bir insan olmadığımı bilirsin ancak şalterini indirmeden önce kulağına şu cümleyi fısıldamak istiyorum; O gençleşen Albay var ya, romancı Peter Kelder’in ustaca kurguladığı hayali bir kahraman. Albay Bradford diye birisi yok! Sizi kandırmışlar!
-Servetçiğim! Yaşamak ciddi bir eylemdir. Bırak artık yalanı dolanı! Titre ve kendine gel. Emri Hak her an vâki olabilir.
Hiç vakit geçirmeden tövbe et ve namaza başla!
Sevgilerimle…