Rabbimiz bir ayeti kerimesinde “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” buyuruyor. (Âl-i İmrân, 3/104) İslâm’ın iyi olarak kabul ettiği şeyleri emir ve İslâm’ın iyi saymadığı şeyleri nehiy vazifesi, Müslümanlar üzerine bir farz olup, farziyeti Kitap ve Sünnet ile belirlenmiştir. Yukarıdaki ayetin haber verdiği üzere, bu vazifeyi yerine getirecek âlimlerde bir grup teşekkülü Müslümanlar üzerine farz-ı kifâyedir. Bu görev yerine getirilmediği takdirde, bütün ümmet mes’uliyet altına girer. Şu da var ki, bu konuyla ilgili yegâne nas bu ayetten ibaret olmadığı ve bunun yanında daha pek çok ayet ve sahih hadisi şerifin de olduğundan hareketle bu konu iyice değerlendirilince, iyiliği emir ve kötülükten nehiy görevinin bütün inananlar için umûmî bir görev olduğu görülür.
Nitekim “Sizler kitabı okuduğunuz halde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?” (Bakara, 2/44); “Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır.” (Saf, 61/3) gibi âyetler, toplumun her ferdinin iyiliği emir, kötülükten nehiy ile görevli olduğuna açık delil teşkil eder. Şu da var ki, her kişi gücünün yettiği ölçüde sorumludur ve bu sorumluluk fertlerin bilgileri, görevleri ve toplum içindeki mevkilerine göre de farklılıklar arz eder. Dolayısıyla şer’î mükellefiyeti olan yani yaşında veya aklında bir sorunu olmayan veya hastalık gibi daha farklı mazeretleri bulunmayan kadın ve erkek her Müslüman ferdin, gücü yettiği oranda iyiliği emir ve kötülükten nehiy görevi yapması ve İslâmî tebliğe katkıda bulunması farz-ı ayndır. Nitekim “İnanan erkekler ve kadınlar, birbirlerinin velisidirler. İyiliği emreder, kötülükten men ederler.” (Tevbe, 9/71) gibi daha sayısız birçok ayette bu gerçeği ifade eder.
Özellikle tebliği kendine misyon edinmiş kardeşlerimizin, Şenel İlhan Beyefendi tarafından tavsiye edilen şu beş noktada çok hassas olmaları önemlidir.
1- Karşılıksız Saygı:
Tebliğ yapan kişiler, tebliği ulaştırdıkları kişilere saygı duyduklarını göstermeli ve bunu hissettirmeliler. Zira saygı göstermezsen, saygı göremezsin. Saygı göremezsen muhatabında olumlu izler bırakamaz, onu etkileyemezsin. Yalnız bizim karşıdan saygı görmek gibi bir beklentimiz de, amacımız da asla olmamalı. Amacımız, insanların doğru yolu bulmaları veya hidayete ulaşmaları. Biz bir vesile olmaya çalışacağız. Bu arada eğer karşıdaki kişiden saygı görüyorsak muhatabımızda olumlu izler bırakmışız, doğru yoldayız demektir. Her şeye rağmen bizim karşıdan saygı görmek gibi bir beklentimiz olmayacak. Bu beklentilere girmek hem ihlâsımıza zarar verebilir hem de mücadelemizde gevşeklik meydana getirebilir.
2- Karşılıksız Sevgi:
Tebliğ için olmazsa olmazlardan birisi de sevgi ve şefkat hisleri ile dolu olmaktır. Bu duygular bir aracın yakıtı gibidir. Araç nasıl yakıtsız gitmezse insanlar da bu duyguların yardımı olmadan bu işi sürdüremezler. Tebliğde insanları karşılık beklemeden sevmek ve bu sevgiyi onlara hissettirmek önemlidir. İki türlü sohbet vardır; akıllara sohbet ve gönüllere sohbet. Akla sohbet felsefe gibi bir şeydir, kalıcı değildir. Gönüllere sohbet kalıcıdır ve önce gönül kazanmakla olur. Sevmek ve sevilmek gönle giden yolun kapısıdır. Bizler yine insanları karşılık beklemeden seveceğiz. Sevgimizi göstereceğiz.
3- Doğru İlgi, Doğru Bilgi
Muhatabımızla ilgilenirken onun bütün sıkıntılarını, dertlerini, içinden çıkamadığı sorunlarını samimi olarak hem anlamaya hem de elimizden geldiğince bu sorunlarını aşması için yardımcı olmaya çalışmalıyız. Onu dinlerken bütün dikkatimizi ona yöneltmeli, derdiyle dertlenmeyi ve samimi olarak yardımcı olmayı istediğimizi karşımızdakine hissettirmeliyiz. İhtiyaçlarını iyi tespit edip, önce ihtiyacı olan (bilgi, ilgi vs. gibi) konulardan yardıma çalışmalıyız.
4- Sıfır Beklenti:
Tebliğde öncelikli amaç Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmak olmalı. Tebliğ yaparken Allah’ın (c.c.) en sevdiği işi yaptığımızı düşünmeli, bununla mutlu olmalıyız. Başarılı olmayı istemeli, arzulamalı, bunun için azami performans göstermeliyiz ama mutlaka başaracağım dememeliyiz. Yaptığımız tebliğ ve iyilikler karşılığında da insanlardan bir beklenti içinde olmamalıyız. Yüce Rabbimizin, Efendimiz’in (s.a.v.) şahsında tüm ümmete olan “Kuşkusuz sen istediğini hidayete erdiremezsin.” (Kasas, 28/56) şeklindeki hatırlatmasını aklımızdan çıkarmamalı, kendimizi başarısız sanmanın düşürebileceği gevşeklik ve ümitsizlikten kaçınmalıyız. Hâlbuki biz her halükârda isteğimize ulaşmışız. Rabbimizin rızası yolunda çalışmışız. Evet, sonuç bizim için Rabbimizin takdirine kalmalı. Bu anlamda da sıfır beklenti içinde olmalıyız.
5- Sabır:
Kur’an’da Yüce Rabbimiz; Lokman’ın (a.s.) lisanı ile bizlere şu tavsiyeyi yapmakta: “Yavrucuğum, namazını özenle kıl, iyi olanı emret, kötü olana karşı koy, başına gelene sabret. İşte bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir.” (Lokman, 31/17)
Bu ve buna benzer sayısız ayet ve hadislerin ışığında anlıyoruz ki, sabır ahlâkı her zaman bizim can yoldaşımız olmalı. Çünkü tebliğ görevi en zorlu bir iştir. Bunun sabrı ve azmi gerektiren bir ibadet olduğunu bizzat Rabbimiz yüce kitabında haber vermektedir. Sonuçta unutulmamalı ki, zafere ulaşanlar hep sabredenler olmuştur.
Allah’a (c.c.) emanet olun.