İnsanın ve tüm canlıların yaşamak için hayatın her alanında en gerekli duygularından biri güven duygusudur. Temelinde güven olmayan her anlaşma ya da ilişki çökmeye mahkûm, kurulan her bağ pamuk ipliğinden öte gidemez... Hiçbir arkadaşlık, eş dost ilişkisi güvensiz olmayacağı gibi Allah-kul ilişkisi için de imanın temelinde güven duygusu hâkimdir. Aslında girdiğimiz bu duyguların hepsi bizlere Allah’ı tanıtan, yani tanımayı öğreten sebeplerdir.
Kâinatta her şeyi bir sebep üzere yaratan, tanzim eden Allah, sebeplere sarılmamızı yani sebeplere güvenmemizi emretti. Bu anlamda ateşin yakması, bıçağın kesmesi Allah’ın dilemesiyle bir sebeptir. Allah’tan ayrı ateş yakar diye inanmak küfürdür. Dolayısıyla sebeplerin tesirini yaratan Allah’tır.
Dünyada insan, varlığının devamını sürdürebilmesi için maddi ve manevi ihtiyaçlara mahkûmdur. Yeme, içme, uyuma, barınma, korunma, sevilme, sayılma, mutlu olma vb. yaşamak için zorunlu olan bütün bu ihtiyaçların karşılanması, insana sık sık acziyetini hatırlatan sebepler ve vesileler silsilesidir. Bu noktada psikolojik olarak en büyük dayanak, Allah’a güvenmektir yani tevekkül etmek... Tevekkül; çalışıp, gayret edip, yapılması gerekeni yapmak ve sebeplerin tesirini yaratana güvenerek, sonucu kendisi için daha iyisini ve hayırlısını bilene bırakmak, kabul etmek ve hükmüne razı olma psikolojisidir. Kısacası tevekkül, sebeplere sarılıp sonucu Allah’tan beklemektir...
Bana göre tevekkül imanın aklıdır ve insanın düşünce yapısının her alanına sirayet eder; bu anlamda aldığı her kararın sezgisel manada doğruluğunu tasdik etmiş olur. Allah’a olan hakiki imanın kalpteki ve sezgisel akıldaki etkisi ve tesiridir. Çok kıymetli babamız hem de rehberimiz olan Seyyid Şenel İlhan Beyefendi’nin de ‘İman, din akla sığmaz, aklı aşar ama aynı zamanda akla yatar, akla uygundur.’ dediği gibidir tevekkül...
Allah’tan her an razı olma halidir... Dolayısıyla imanı sağlam olmayan, taklidi iman sahiplerinde idraki bile mümkün olmayan kalbi bir kavrayıştır. Ruhun kabiliyetine göre Rabbini bilme ve tanımayla gelişebilen, terakki ettiren ve onu en yüksek mertebelere çıkaran imandan sonra en kıymetli özellik tevekkül ehli olmaktır... Bu anlamda tevekkül, insanın imanının seviyesini belirleyen önemli imani duruş ve kriterlerden biridir.
Tevekkül etmek Allah’a güvenme ve razı olma duygusu olduğuna göre, Allah’a güvenmeyi sadece sebeplere bağlamak elbette ki doğru değildir. Yani buradan anlaşılan tevekkül iki çeşittir: Sebeplere sarılarak tevekkül ve bir de hiçbir sebebe dayanmadan, sebepleri de aradan çıkararak tevekkül. Örnek olarak Hz. İbrahim mancınıkla ateşe atıldığında Cebrail Aleyhisselam’ın dahi yardımını kabul etmeyip ‘Allah bana yeter’ diyerek sebepleri de aradan çıkararak Allah’a tevekkül etmiş ve Allah’ın ‘Halilim’ buyurduğu dostu olmuştur... Aynı şekilde Hz. Yunus balığın karnında, elinden hiçbir şey gelmediği ve sebeplerin olmadığını bilerek Rabbine dua ile ulaşmış ve sadece O’ndan yardım dilemiştir... Ayet-i kerimede... ‘Eğer O, Allah’ın şanını yüceltenlerden olmasaydı kıyamete kadar balığın karnında kalacaktı.’ buyrulmuştur... (Sâffât, 37/143)
Hz. Yunus örneğini bu şekilde anlamazsak hiçbir şey anlamamışız demektir…
Peygamberler ve Allah dostları veliler kendilerini koşulsuz, şartsız Allah’a güvenmeyi yaşayarak ispat etmiş ve en çetin imtihanlarda tevekkül ederek, insanlara Allah’a yakınlığın yollarını göstererek rehberlik etmişlerdir.
Tevekkül ahlakının topluma, yani bizlere bakan cephesinde ise takva sahibi, derinleşme ihtiyacı duyan, peygamberlerin, velilerin önderliğinde onları kendine rehber edinmiş, elbette ki, imanı hakiki tevekkül ehli insanlar vardır.
Ancak yüzde sekseni Müslüman olan ülkemizde İslam’ı gerektiği gibi anlamak ve yaşamak, bozuk algıların ve ölçülerin yüzünden pek de mümkün olamıyor. Ancak şu da bir gerçek ki iman varsa Allah’a tevekkül de vardır. En bilinçsiz Müslüman bile sıkıştığı çaresizlik anında yaradılış gereği psikolojik sığınağına kaçar. Yani Allah’a güvenme ve teslim olma duygusuna sarılır. Ama bu kaçışın tevekkülün en düşük seviyesi olduğu da açıktır. Birçoğumuzun adını yaşamak sandığı şeyin aslında kendi benliğinde kaybolmuş, nefsinin istekleri ve ruhunun ihtiyaçları arasında sıkışıp kalmış, arafta tevekkülsüz bir yaşantıya hapsolmuş debelenmek olduğu da açıktır. Öngörülemeyen bir geleceği kontrol etmeye çalışmak, insanın psikolojik düzenini bozan, müstağni, kuşatılmış aklın en önemli delilidir.
İman zafiyeti içinde tevekkülsüz bir hayat insanı anlamsız bir mutsuzluğa sürüklerken, Allah’a güvenme ve hükmüne razı olma duygusu yaşadığı sıkıntılara anlam yükleyen imani bir şuurdur. Bugün insanların çoğunun tevekkülden anladığı şeyin imanla, tevekkülle alakası yok… İslam’da çarpıtılan, içi boşaltılan, yanlış anlaşılan birçok İslami değerden, tevekkül kavramı da payına düşeni almıştır.
Kendisine göre somut olan aklıyla yapabilecekleri, soyut olan değerlerle yarışacak imani güçte değil, ne yazık ki... Peygamber Efendimizin (s.a.v.) “önce deveni bağla sonra Allah’a tevekkül et” hadisini, sadece mallarını, mülklerini korumak için tedbir almak ve Allah’a güvenmeyi “tembellik etmek” algısı olmasın diye tevekkül kavramını garip bir hale dönüştürdüler. Kaderime başkaldırdım diyenler alkışlanırken, kadere boyun eğdim diyenler itilip kakılanlar sınıfına katıldı. Demek istediğim, hayatın her alanında olması gereken tevekkül anlayışı, sanki bir dini ritüelmiş gibi belli kalıplara, belli alanlara hapsedildi ya da imkânsızlığın sınırında, bıçak kemiğe dayandığında ya ifrat ya tefrit mantığında yaşandı. Hayat bir anlam üzerine şekillenecek olursa, bu tevekkül anlayışı, yani Allah’a güvenmek ve hükmüne razı olmak olmalı... Çünkü hayatını ve aldığı kararları Allah’tan ayrı değerlendiren bir insan, eğer kaliteli bir ruha sahipse, kadere boyun eğse de başkaldırsa da, boşluk ve yokluk hissinden onu kimse kurtaramaz...
Bugün maalesef bizim hayatımızda kendi tercihlerimizle uzaklaştığımız ve buna razı olduğumuz Allah’a yoksulluk var.
Bütün dayanakları bir kenara bırakıp Allah’a tutunmak, kendimize gelmek, Rabbimizin şah damarımızdan da yakın olduğunu farketmek için bilmem kaç belayla daha sınanmamız gerek...
