Hayatımız boyunca çok zaman annelerimize yaslanır ve onlardan alırız gücümüzü. Bizim her derdimizle dertlenen ve her çığlımızla yürekleri ağızlarına gelen fedakâr insanlardır annelerimiz. Kışın soğuk gecelerinde bizi uyutmak için hiç uyumayanlardır. Kavurucu yaz sıcağında güneşin zararlı ışınları evladımı yakmasın diyerek, körpecik yavruları için kendilerini siper edenlerdir. Her şeyi bir başka ve daha çok sevdik onlarla. Daha çok yüzümüz güldü onlar varsa yanı başımızda. Daha tatlı uyuduk, annelerin ninnisi ise söylenen başucumuzda. Boşuna mı denmiş; "ağlarsa anam ağlar gayrisi yalan ağlar" diye? Böyle bir paylaşımı birlikte yürüten anne ile evladı arasındaki ilişki, yine hep böyle devam edecektir bir ömür boyunca. Yani annelerimizin gözünde bizler hiç büyümeyeceğiz yaşımız girerse girsin, kaç'a… Bu yüzden olmalı ki senenin bir gününü, dünya onlara tahsis etmiştir, hatırlansınlar diye! Hâlbuki onlar hiç unutulmaması ve her gün gönülleri alınması gereken çilekeş ve nazlı çiçeklerimizdir bizim…
İşte bir "Anneler Günü"ne daha ulaştık! Hiç düşündük mü geçen yıldan bu güne, kaç çocuk annesiz kaldı geçen zaman zarfında diye. Kaç anne yavrusuna veda etti, çocukları adına bin bir kaygıyı beraberinde alıp götürerek… Evet, ben de bu duygular içinde annelerimize tahsis edilmiş böyle özel bir günü vesile edip, annemin şahsında tüm annelerimize seslenmek istedim.
Sevgili anneciğim!
Bizi ne kadar sevdiğini ve önemsediğini biliyoruz. Biz küçükken öptüğün ellerimizle, şimdi biz de senin pamuk ellerinden öpüyoruz. Biliyoruz ki biz senin güllerin ve çiçekleriniz; sevgi, şefkat, emek ve süt kokan… Tüm yoğunluk ve yorgunluklarına rağmen hiç soğuk yemekler yedirmedin bize. Hep az uyudun, çok harcadın kendinden. Hayata senin kollarında başladığımızdan mıdır nedir, hayatın her badiresinde senin kollarına dönüşü özlüyor insan, anne! Zaman zaman seninle tartıştığımız da olmuştur, üzmüşüzdür de seni muhakkak. Bil ki, bu art niyetimizden değil, sadece seni anlayamamış olduğumuzdandır. Zaman hep seni haklı çıkardıkça, eksikliğimizi bir parça daha farkettik her geçen günde... Gün olup, inadımıza yenik düşsek de, âsi zamanlarımız olmuşsa da sana karşı, hep senin merhamet denizini suiistimalden, nazdan, kapristendir bil ki, anne. Sen bize bakma… Burnunun kemiklerini sızlattıysak bilmediğimizdendir anne. Merhamet dolu kalbin bizi affetsin, hatalarımızı ve eksiklerimizi sen bizim cahilliğimize, çocukluğumuza say anne. Şimdi seni daha iyi anlıyoruz, özrümüzü kabul et, sen bizim başımızın tacı ve en kıymetli hazinemizsin, tekrar tekrar ellerinden öpüyoruz anne...
Aşılması zor dağların arkasında seni hayal ettik. Kimsesiz odamızdaki kış gecelerinde yorganlar değildi bizi ısıtan, senin yüreğinin sıcaklığıydı. Gecelerin karanlığına, biz uyumadan senin de uyumadığını düşünerek daldık. Uzayan yolların ucunda bizi bekleyen bir güzel insanın varlığının emniyetinde çektik, gurbet yükünü. Gökyüzündeki bulutların uçuşunda, senin havaya kattığın oksijeni soluduk. Güneşi karşıladık sabahları tebessümler içinde. Güneş bize gülümserken sanki senden gelen sabah öpücükleri diye hayal ettik, ışık huzmelerini. Seni hatırdan hiç çıkarmadık ve gurbet kuşlarından sana selamlar gönderdik. Yüzünde gülücükler ve elinde çiçekler açtırmak istedik her zaman. Her çiçeğin açmak için baharı beklemesi gibi, her yeni günde özlemeni bekledik ve seni andık. Hep senin gönlünde, yüreğinde, kafanda ve hayalinde olduğumuzu biliyoruz. Sen de sevildiğini ve özlendiğini bil anne. Sen dünyanın en güzel insanı ve annesisin. En fedakâr, en çilekeş, ak saçlı, güzel hülyaların kadını ve biricik annemizsin. Ne olur kendine iyi bak, zaman seni soldurmasın anne!
Güneş üzerimize doğmadan erken kalkmanın sağlıklı ve faziletli olduğunu sen öğrettin bize. Doğruluğu, sözünün eri olmayı, hafif meşrepli olmamayı ve çalışkan olmayı senden öğrendik. Vefasız olmamak gerektiğini, insanları sırtından vurmamayı ve kalleşlere vurulmamayı öğrendik! Hayat zorluklarla dolu olsa da, zoru seçmeyi ve zorla savaşmayı, sonunda da başarmayı, kaçak ve göçek olmamayı, küçük bir yüreğe; koca koca yürekler sığdırmayı ve koca yükler taşımayı, uygulamalı olarak bizzat senden öğrendik. Bir insan özünde ne ise her yerde o olması yani, kendi olması gerektiğini, ahlaklı ve saygılı olmayı yine senden öğrendik. Edepli olmayı; "oğlum nerede ud, edep, orada bet bereket" diyerek perçinlemiştin bizim dünyamıza. Şimdi başımıza geldikçe bazı olaylar, yaşandıkça sıra sıra hepsinin de ne anlama geldiğini, ben de tek tek anlıyorum annem. Meğer o veciz sözlerinde ne sırlar saklıymış…
Sadece sen değildin, bizimle gurur duymak isteyen. Biz de seninle hep gurur duyduk anne. Tek benim için değil, dedem, babam, amcamlar, dayı ve kardeşlerim dahil hepimizde; sonsuz ve ödenmeyecek emeklerin vardır senin. Hiç karşılık beklemeden verdin sermayeni... Sırf Allah (Celle Celalühü) razı gelsin diye! Ne de çok seversin ikram etmeyi. İkram senin ahlakın, cömertlik senin diğer adındır anne. Adeta parçalarsın kendini hep bir şeyler hediye verebilmek için, hem de hiç karşılık almayı beklemeden. Çünkü sen bilirsin ki, bir gün bunların karşılığını mülkü verenden alacaksın! Bu senin inancındır... Hayat doludur, merhamet doludur senin yüreğin. Varsın kıskansın seni anlayışsızlar, cimriler, nâdanlar... Varsın kıymetini bilmesin vefasızlar... Sen aldırış etmezsin bütün bunlara, hep mazlum kalmayı tercih ettin, en haklı olduğun zamanlarda bile. Sessiz kaldın haklı olduğunu bile bile... Biliyordun ki, Yüce Yaratıcının (Celle Celalühü) Nazarı; mahzun gönülleredir hep! Sen övenin övmesine, yerenin yermesine de bakmadın hiçbir zaman. Her şeyin bir sahibi var dedin; tevekkülü öğrendik senden, teslimiyet senin öbür adın oldu. Sabrı öğrendik metanetinden; hep özür dilenen, elleri öpülen oldun. Ve yaşantınla bize hep, en güzel örnek oldun...
Şimdi hayatın bir gerçeği ile yeniden yüzleştin. Hayat bunca yıl aradan sonra tekrar başa dönüyordu, babam ve senin için. Herkes bir dünya sebebine bağlı olarak, yuvadan uçup gitmişti, tıpkı göçmen kuşlar gibi. Koca bir ömrü kendilerine karşılıksız hediye ettiğin, ıssız gecelerde başında nöbet beklediğin yavruların, artık hayatın cilvesine kapılmışlar ve fiziki mekân olarak senden ayrıydılar. Issız nöbet beklediğin gecelere inat şimdi, bir de ıssız çöl mevsimi yalnızlığın başladı... Artık bir telefon, bir araba sesi, bir torun neşesi ve camlardan seyredilen karlı dağların tepesine çöreklenmiş bulutların arkasını gözlemek eklendi hayatına. Ve geçmişin çocuk cıvıltıları ile bütün yaramazlıklarımız, belleklerin siyah beyaz anılarında kaldı. Hasret duyulduğunda; tıpkı kare kare kaydedilmiş film kesitleri gibi, kasetin geriye sarılmasını andıran bir mazi güzelliğinde. Buğulu gözlerle süslenen çocuklarının hasreti, yerini torun neşesine kucak açan özlemlere bıraktı…
Senin baharın ise bize kavuştuğun andır diye düşündük hep! Ama sensizliği hiç akla getirmedik. Hayat bizden yıllarımızı alıp götürürken birden dünyanın öbür yüzünü hatırladık, kendi hayatımızın hızla ilerlediğinden ders alarak… Sensizlik hayatın en kötü yüzü anne!.. Dünya bizim olmuş, yıkılmış, yâda ayakta durmuş ne anlamı var sen yoksan… Biz yaşasak ne anlamı olur, kalsak ne önemi vardır? Gülümserken acı yutkunuşlar hayatın diğer adı olmaz mı, sen yoksan anne? Bir kelebek gibi kanat çırpabilir, kanaryalar gibi uçabilir miyiz o zaman? Güneş doğarken bize gülse, ay geceyi doldursa, yıldızlar gök kubbeyi süslese ne anlam ifade eder, sen bize veda etmişsen anne...
Sözün büyük ustası Necip Fazıl gibi ben de diyorum ki; "Gözlerinde aksi bir derin hiçin, Kanadın yayılmış, çırpınmak için; Bu kış yolculuk var, diyorsa için, Beni de beraber al anneciğim." Al anneciğim..! Sen varsan her şey çok güzel!.. Düştüğümüz yerden kalkmak, sana tutunmak, hayır dua'nı almak ve duygusal desteğini hissetmek çok güzel. Senden aldığımız güçle yere sağlam basmak, adımlarımızı kararlı bir şekilde atmak ve yüreğimizde ümitler yeşertmek, senin varlığınla daha bir güzel anne…
Tüm annelerimizin, anneler gününü kutluyor, nice güzel günlere sevdiklerinizle birlikte ulaşmanızı diliyorum.
Hüseyin USTAOĞLU / email: huseyin_ustaoglu37@hotmail.com