Kendini çok aciz ve çaresiz gören bir adam vardı. Rabbine hep dua ederdi. Elinden bir şey gelmezdi. Ama gayretliydi. Ele güne muhtaç olmamak için Rabbinden isterdi. Değişik yerlere ve kişilere gitti. Amacı bir maharet sahibi olmaktı. Uğraştı, didindi. Bir gün Rabbi onun önünü açtı ve en sonunda bir şeyler yapmayı öğrendi.
Yaratıcısıyla o kadar beraberdi ki, her fırsatta kendinin acizliğinden, güçsüzlüğünden bahsederken Rabbinin güç ve kudretinden söz ederdi. Acizliğinin farkında olmak farklı bir şeydi. Bu, aklını kullanabilmeyi gerektiriyordu. Acizliği onun öğrenme azmini artırıyor ve aklını daha çok kullanmaya götürüyordu. Öğrendikçe daha çok şeyler yapabileceğini, daha farklı ürünler ortaya koyabileceğini fark etti.
Artık sürekli meşguldü. Artık sürekli bir şeyler üzerinde çalışıyordu. Her geçen gün geçmişte yaşadıklarından uzaklaşıyordu. Artık "ben" diyordu. Acziyetten eser kalmamıştı.
Bütün bunları "ben yaptım" diyordu. Yaptıklarıyla gurur duyuyordu. Ortaya koyduğu eserlerine baktıkça kendini üstün görmeye başlamıştı. Artık zirvede o vardı. Mükemmeldi ve küçük dağları yaratan da kendisiydi sanki. Ne kadar keyif almıştı. Ne kadar mutlu olmuştu zirveye çıkmaktan ve zirvede olmaktan. Zirvede olmak kalmaya dönüşüvermez mi? Zirvede kalabilmek ne kadar önemliydi.
Eskiden etrafında konuşabileceği dostları ve arkadaşları vardı. Birden onları hatırladı. Yukarı dikilen, hep yükseğe bakan gözleri aşağı indi, etrafa bakmaya başladı. Heyhat! Kimsecikler yoktu. "Mükemmelim" diyordu şimdiye kadar. Ama aslında yükseklere baktıkça ayağını yerden kesmiş, kendine bulutlardan ev yaparak orada yaşamaya başlamıştı.
Sanki çok kötü bir düştü yaşadıkları…
Sadece etrafında olmayanlar dostları da değildi. Sanki kalbi de rafa kaldırılmıştı. Ruhu bir dolaba kilitlenmişti. Birden ne kadar yalnız ve çaresiz kaldığını hatırladı. Sanki yer yarılmış da dostları ve arkadaşları olan o insanlar çekilmişti. Sesleri bile duyulmuyordu neredeyse. Kulak kesildi çok uzaktan gelen seslere. Ama anlaşılmıyordu. Sesleri tanımıyordu bile.
İşte o zaman korkuya kapıldı.
Mükemmel olarak gördüğü kendisi aslında ne kadar çaresiz ve muhtaç bir varlıkmış. Allah demeye başladı.
İşte o zaman Allah'ın varlığını hatırladı.
Kendisine yoksulluk içindeyken nasıl yardım ettiğini, aklını ve ufkunu nasıl açtığını hatırladı. Ne çok sevmişti çaresiz ve muhtaçken Rabbini…
Adam rabbini unutmuş ama Rabbi onu unutmamıştı. Herkes giderken etrafından yavaş yavaş.Yalnız O kalmıştı yanında. Unutulduğunu, hatırlanmadığını görmesine ve bilmesine rağmen O Rabbi yanındaydı ama adam bunu yeni anlıyordu.
Her yukarıya doğru merdivenleri tırmandıkça kendisini mükemmel görmeye ve Rabbini yavaş yavaş kalbinde gölgelemeye başlamıştı.
Yokluk içinde yalnız değilken varlık içinde yalnız olmak çok garip değil miydi?
Yavaş yavaş Rabbiyle kurduğu ilişkiyi hatırladı. Ne çok dua ederdi. Ne çok konuşurdu dua aracılığıyla Rabbiyle. Şimdi Rabbiyle konuşmadığını görünce mahcup oldu.
Her şey artık açık ve netti.
Duayı unutan adam yeniden yaşamak için duaya muhtaçtı.
Evet… Dua, Rabb ile konuşmaktır.
Evet… Dua, yaşamaktır.