Adamın biri yanından geçen dilenciyi görünce ‘Allah'ım, niçin bu insanlar için bir şey yapmadın?' diye sorar. Allah'u Teala'nın yanıtı şöyledir; ‘Bir şey yapmadığımı nereden çıkarıyorsun? Bir şey yaptım; seni yarattım. '
İnsanın alandan çok veren olması gerekliliğini bu hikâyeden daha çarpıcı bir şekilde nasıl ortaya konulabilirdi bilmiyorum. İnsan ustası olan Mevlana'nın, insanın kendisinde var olan potansiyeli nasıl ortaya çıkartabileceğinin rotasını çizen bir hikâye.
Evet, aslında vermek bize kendi potansiyelimizi keşfettirir. Başkalarının hayatında olumlu farkların ortaya çıkmasına vesile olan bir insanın kendi kişiliğinde daha olumlu sonuçların meydana gelmesi kaçınılmazdır zaten. Her şeyden önce başkalarına iyilik yapmak insanı mutlu kılar. Bilimsel çalışmalarla da iyilik yapan insanda mutluluk hormonunun salgılandığı kanıtlanmıştır. Mutlu olan insanın ise hayatında anlam olur, doyum olur. Kendimiz ile kabiliyetlerimiz arasında doğru bağlantıları kurmamız kolaylaşır. Kendi kabiliyetlerinin farkında olan insanın da vericiliği artar.
Aslında herkes kendine dönüp insanlık için ne verebileceğinin analizini yapmalıdır. Vermek deyince ilk akla gelen nedense paradır. Ve çoğumuz da benim param pulum yok ki insanlara ne verebilirim kılıfıyla farkında olmadan hayatımızda olabilecek birçok güzelliği elimizin tersiyle itebiliyoruz. Ne acı! O halde insanlara paradan başka ne verilebilinir; sevgi, ilgi, zaman, bilgi, beceri, nasihat...
İnsanın verebileceklerinin en başında yer alan ve emin olunuz ki paradan daha kıymetli olan, aynı zamanda verdikçe sürekli çoğalan bir potansiyel hepimizde var. SEVGİ… İnsan ilk olarak sevgiyle anne babası vesilesiyle tanışır. Hakikaten anne baba, evladına sevgisini samimi ve karşılıksız olarak verir. Özveriyle… İşte bu sevginin yarısı kadarını bile etrafımızdakilere verebilsek…
Ama tam tersi sevgilerimiz de koşul doludur. O bana şunu yapmadı, ben onu niye seveyim. Hıı o falanca zamanda bana şunu vermedi, şimdi ondan bana ne!.. Ve daha nice koşul. Oysa hepimizin hayal kırıklıkları, duygusal yaraları, sağından solundan sağlam kazıkları vardır. Yaşam sürecimiz içinde bir sürü acı yaşarız. Muhtemelen başkalarına da acı yaşatırız. Ama bunların hiç biri ‘bana ne'ciliği gerektirmez. İçimizdeki kırgınlıkları, öfkeyi, korkuyu kısacası tüm olumsuzlukları bir kenara bırakıp sevgimizi paylaşalım. Böylelikle hem kendimizin hem de başkalarının yaralarına merhem olabiliriz. Unutmamalıdır ki, sevgi verilen insan, zamanla sevgi vermeyi de öğrenebilir. Çünkü sevilmek ne kadar ihtiyaçsa sevmek de o kadar ihtiyaçtır.
Duyarlı biri etrafındakilere olan ilgisi ile de bir hayli verici olabilir. Sıkıntı içinde kıvranan birisini dinleyip derdine merhem olamasak da, rahatlamasına vesile olabilmek göz ardı edilebilecek bir şey değildir. Çünkü insanların hayatlarını idame ettirebilmeleri için biyolojik uyumun yanında psikolojik uyuma da ihtiyaçları vardır. İlgi ve alaka insana kendini değerli hissettirir. Bazen sizin için oldukça sıradan olan hal hatır sorma bile karşınızdakinin gününün iyi geçmesine vesile olabilir. Birçok güzel dostluğun arkadaşlığın temeli böyle atılmıştır. Etrafına kaygısız kalmayan kişi sosyal ilişkilerini kuvvetlendirdiği gibi insanlar için güven telkin eder. Bütün bunlar vericiliğin kişiliğimize verdiği kazanımlar değildir de nedir?
Görünen o ki vermek insanı zenginleştiriyor.
Şimdi şöyle diyenler olabilir; aslında ben etrafımla alakadar olmak isterim de, zamanım yok ki... Yaşadığımız devrin zor şartları düşünüldüğünde belki haklı gibi görünüyor olabilirsiniz. Lakin bu da arkasına sığındığımız bahanelerden biri sadece. Emin olun her devrin kendine göre zorlukları var. Ve insanlar yaşadıkları zamanın zor şartlarının arkasına sığınıp hayra iyiliğe vakit ayırmasa idi, şimdi birçok hayır kurumu olmazdı, nice bilge insan yetişmezdi. Hiç kimseye olmasa bile en azından ailemize zaman ayırabilmeliyiz. Televizyonu yarım saat kapatalım yeter. Eşimizle çocuklarımızla geçireceğimiz nitelikli yarım saat hepimizin hayatında bir sürü olumluluk meydana getirebilir. Hatta televizyonu bir yarım saat daha kapatıp, komşunuzla ya da akrabanızla geçirdiğiniz zaman, unuttuğunuz tatları hatırlatacaktır size…
Kaldı ki, biz insanlar için zaman ayırmazsak insanlara bilgimizi hayat tecrübemizi nasıl aktarabiliriz ki. Birçok insan birbirine çok benzeyen hayat hikâyeleri yaşar. Böyle zamanlarda birinin diğerine yol gösterici olması, telafisi mümkün olmayan hataların önüne geçebilir. Ya da yaşanacak olanların kalitesi artabilir. Sizin tecrübeniz hayat bile kurtarabilir belki kim bilir?!
Herşey bir yana, hakikaten insanoğlunun insanoğluna ihtiyacı var. Hiç birimiz yalnız yaşamaya uyumlu değiliz. Matematiksel olarak buna imkân yok. Bizim arkadaşa, eşe, ana babaya, evlada, terziye, doktora, mühendise... ihtiyacımız var. Onların da bize… Kısacası Allah bizi başkalarına, başkalarını da bizim yardımımıza muhtaç yarattı. Yani aslında elimizin uzanabildiğine, gücümüzün yettiğine ne kadar duyarsız kalırsak; o kadar zararda, o kadar vebal altındayız. Yani biz yaratılmışlara merhameten değil, kendimize merhameten verici (maddi- manevi) olmak zorundayız. Ama vermek samimiyet de ister aynı zamanda. Çünkü samimiyetsiz yapılan işlerde sonuç yetersiz olur.
Emekliliğe hazırlanmakta olan yaşlıca bir inşaat ustasını anlatan bir öykü vardır. Usta işverenine, inşaat işini bırakma ve bundan sonra karısı ve çocukları ile daha rahat ve telaşsız bir hayat sürme planlarını açar. Ustasının işi bırakacağını duymak işvereni üzmüştür; ona, kendi hatırı için son bir ev daha yapmasını ister. Usta, biraz düşünür ve gönülsüzce bu talebi kabul eder. Ve bu evin inşasında kalitesiz malzemelerle son derece özensiz bir iş çıkarır. Hayatını adadığı işini talihsiz bir şekilde sonlandırır.
Usta, işini bitirdiğinde, işveren eve bakmaya gelir. Sonra, ustaya evin kapısının anahtarını uzatır. ‘Bu senin evin, usta,' der, ‘Benden sana emeklilik hediyesi.' Usta bilseydi bu evin kendisinin olacağını, bu kadar samimiyetsiz ve bu kadar özensiz olabilir miydi?..
Hepimiz ahiret yurduna hazırlanıyoruz. Asıl emeklilik orada. Yukarıdaki hikâyede bahsi geçen ustanın hüsranını yaşamamak için -yine söylüyorum kendimize merhameten- samimiyetle veren el olalım.
Halime ALÇAY