İsrail, son yaptığı Filistin katliamı ile bütün dünyayı bir kere daha şaşırttı. Eminim dünya kamuoyu, özellikle masum çocuklara yönelik bu şiddet karşısında, İsrail hakkındaki düşüncelerini yeniden gözden geçirmek zorunda kalacaktır. Hamas bu zulmü söylüyor ama özellikle Batı görmezden geliyordu. Ama bu defa o kadar aleni oldu ki bu soykırım, İsrail resmen suçüstü oldu. Her taraftan şimdi İsrail'e lanet yağıyor. Her ne kadar ölenler, yaralananlar maddi kayıplar hep Hamas'tan yana görünse de, İsrail hiç boş yere zafer naraları atmasın, bu savaşın galibi Hamas'tır. Nitekim Avrupa basınında da birçok uzman gazeteci olayı böyle yorumluyor.
Gazze'deki çilekeş insanlar bu zulüm karşısındaki duruşlarıyla bütün Müslümanların ilgisini, övgüsünü ve duasını bir kez daha üzerine çekti. Ve Müslümanlar arasında çok özel bir konuma yükseldi. Ve ayrıca dünya üzerinde yaşayan bütün Müslüman halklar arasında duygusal yönden ciddi bir kaynaşmanın, yakınlaşmanın, yardımlaşmanın da tohumlarını ekti. Onları gözleri yaşlı ve kalpleri acıyla kavrularak izleyen her mü'min, o devrin çilekeş arabîlerini, Habbab bin Eret'leri, Sümeyye'leri (r.a.) yeniden hatırladı. Kutlu yılların zorlu cihat günlerine bir daha gittiler.
Tarihi bilgilerimizi bir daha hatırlayacak olursak Hz.Peygamber'in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) döneminde o yüce davete icabet edenler çölün kızgın sıcağında ne çilelere göğüs germiş, ne acılar çekmiş, yine de "Allah bir ve Muhammed O'nun kulu ve Resulü'dür" demekten geri durmamıştılar. Onlar biliyordu ki hüküm Allah'a aittir; Öldürmek ve yaşatmak Allah'ın elindedir. Allah'ı bütün sıfatlarıyla tanıyıp ona göre iman etmedikçe ve bu uğurda gelecek sıkıntı ve ezalara katlanmadıkça imanda kemâle ulaşmanın yolu yoktur. Onlar ölüm korkusu taşımıyor, yalnız Allah'tan korkuyor ve yalnız O'ndan ümit ediyordu.
İşte bugün de kimsenin yürekleri İsrail'in toplarından ürpermedi. Ama herkes oralarda, bombalar altında Hamas'lı kardeşleriyle beraber olmak ve ölmek için can attılar. Onlarla beraber savaşmak ve şehit olmak için iç geçirdiler.
Habbab (r.a.) da müşriklerin eziyetlerine sabırda örnek büyük bir sahabeydi. Boynuna kızgın demirler takılmış, kızgın güneşte bırakılmış, sırtına kızgın taşlar konulmuş, bu şekilde sırtının bütün etleri gidinceye kadar eziyet edilmiş ama o, kâfirlerin bütün eziyetlerine karşı sabretmişti.
İmam Şa'bî anlatıyor: "Bir defasında Hz. Ömer (r.a.), Bilâl'e (Mekke devrinde) müşriklerden çektikleri sıkıntı ve ızdırapları sormuştu. Habbâb (r.a.), ileri atılarak şöyle dedi: "Ey Emir'el Mü'minîn! Şu sırtıma bak!" Hz. Ömer (r.a.), Habbâb'ın (r.a.) sırtındaki yara izlerini görünce, "Hiç bugüne kadar böylesini görmemiştim" mukabelesinde bulundu. Habbâb (r.a.), şöyle devam etti. "Müşrikler, benim için bir ateş yaktılar ve beni ateşin içine attılar. Ateşi, vücudumda eriyen yağlar söndürmüştü."
Rahmet ve dua ile yâd ettiğimiz bu kutlu sahabelerin, biliyoruz ki günümüzde de temsilcileri olacak ve inşallah onlarla yarışacaktır. Çünkü Efendimiz (a.s.) haber vermiş ve müjdelemiştir. Gazze' de mücadele veren kadın, erkek, çoluk çocuk bütün Filistinlilerin de inşallah onlardan olmasını Rabbimizden niyaz ve temenni ediyorum.
Hamas'ı bu anlamda kendisine önemli görevler verilmiş ahir zamanın kutlu askerleri olarak düşünüyorum. Sanki duygusal anlamda Ümmeti şuurlandırma ve birleştirme görevini üstlenmiş gibiler…
İsrail, harab olmuş Gazze'ye ve şehit olmuş Müslümanlara bakıp hiç boş yere gururlanmasın. Uhud savaşında müşrikler de Müslümanlardan öldürdüklerine bakıp, sevinç naraları atıyorlardı. Müslümanlara, savaşı kazandıklarını ve zaferin kendilerinin olduğunu söylüyorlardı. O zaman sevinçlerini kursaklarında bırakarak Resulullah ( s.a.v) onlara şöyle bağırdı: "Kazanan bizleriz, bizler! Zira Bizim ölülerimiz cennete, sizinkiler ise cehenneme gitti!"
Aynı şekilde ölümü ne kadar hazin ve korkunç olursa olsun, bizim ölülerimiz inşallah bir daha hiç acı çekmeyecekleri, yorgunluk ve üzüntü görmeyecekleri Cennet'i Ala'ya Yüce Rablerinin ebedi konukları olarak uçup gittiler. Allah bizlere de nasip etsin inşallah… Ama onların ölüleri ise Efendimizin buyurduğu gibi daha asla sefası olmayan cehennemi boyladı..
İsrail'in yaptıklarını havsalamız almıyor gerçekten. Sözün bittiği, aklın iflas ettiği bir vahşete imza attılar. Kur'an'ın bir ayette ifade ettiği, hayvanlardan da aşağı olan makam bu olsa gerek. Burada kelam edebilmek cidden zor. Yaptıklarını ne akıl ne vicdan alıyor. Bence bunlar insan nev'inin çok ilginç bir örneği. Laboratuarlarda ibretle incelenmeli.
Musa'nın (A.S.) İsrailoğulları'yla mücadelesi her zaman benim kanımı dondurur. Bir millet onca olağanüstülükler yaşamasına ve mucizelere şahit olmasına rağmen, peygambere inanmak ve ona teslim olmakta nasıl bu kadar zorlanır, anlaşılır değildir. Toplumumuz İsrailoğulları'nı aşırı dindar olarak bilir. Zira öyle görünürler. Dinlerine düşkünlüklerine ve Yahudi devleti kurmadaki çabalarına şahit olanlar haklı olarak bu zanna kapılırlar. Ama bana göre Yahudilerin psikolojileri dindar insanlardan ziyade Alman Nazilerinin psikolojileriyle daha iyi örtüşür. Zira dindarlık sıfatı Allah'a teslim olan, bu konuda duygularını aklıyla bastırabilen insanlara daha çok yakışır. Yahudilerin Allah'a inandıkları söylense de teslim oldukları asla söylenemez.
Yahudilerin dinlerine bu kadar bağlı görünmelerinin sebebi narsist kişilikleri doğrultusunda dinlerini tahrif etmiş olmalarından gelir. Dolayısıyla onlar aslında Allah'ın indirdiğine değil kendi yazdıklarına iman etmişlerdir. Gerçek Tevrat olsa Yahudiler ona bu kadar bağlı kalmazlardı. Yahudiler, kendilerini diğer ırk ve milletlerden üstün, seçilmiş ve özel yaratılmış bilme gibi ben merkezli kişiliğin en uç örneğini sergilediklerinden dolayı, tercihe bağlı olarak gelişen sonradan olma Yahudiliği kabul etmez veya buna pek kıymet vermezler. Ahlaklarıyla şeytan'a daha çok benzerler. Zira Şeytan, tıpkı Yahudiler gibi Allah'a inanan, ama işine gelmeyen konularda isyan eden, teslimiyete yanaşmayan bir kul örneğinin en önemli temsilcisidir.
Evet, inanmak, beraberinde Rabbe teslim olmayı getirmezse, ortaya şeytanın insan türü olan İsrailoğulları gibi yaratıklar çıkar.
Bu ağır yargıya varmama sebep, bu milletin tarih boyu Peygamberlere karşı sergiledikleri akılsız ve inatçı tavırlarıdır. Musa'ya (a.s.) nasıl inandıkları ortadadır. Aynı tutumu Araplarda göremezsin. Sahabe Hazreti Peygambere inanmakta başta belki zorlanmış, direnç göstermiştir. Ama bir kere inandıktan sonra da candan teslim olmuşlar, daha hiçbir şekilde onu yalnız bırakmamış, asla tekrar putlara meyletmemişlerdir.
İsrailoğulları için aynı şeyleri söyleyemiyoruz. Zira İsrailoğulları akıldan ziyade duygularına yönelen, onun esaretinden çıkamayan yobaz insanlardır. Hazreti peygamberin Yahudilerden çektiğini hele bir hatırlayın. Ellerindeki Tevrat'ta Hz peygamberin bütün vasıfları açıkça yazılı olduğu halde, sırf milliyetçilik duygularına mağlup olarak, bu ayetleri gizlediler veya görmezden geldiler. Bilerek böyle bir hakikati gizlediler, inkâr ettiler. Elbette ki bu tutumları iyi bir Yahudi, iyi bir Musevi olduklarından değildi.. İyi bir Musevi olsalardı Hz. peygamberi hemen kabullenirlerdi. Ama aşırı milliyetçi olduklarından Hz. Peygamberi tanımadılar, hatta öldürmeye kalkıştılar, tıpkı Hazreti İsa'ya yaptıkları gibi.
Bugün Avrupa'da aşrı dincilik ve aşırı milliyetçilik akımlarına karşı çıkan AB ve Amerika İsrail'in bu iki aşırı yönünü de görmezden gelir. Bunun sebebi İsrail'in yaptıklarında haklı olması değil, ama ekonomik ve politik yönden güçlü olması, lobi faaliyetlerini ve adam satın almayı iyi bilmesindendir.
Yahudi toplumunun zararlarından Ortadoğu coğrafyasını korumanın yolu, onları tekrar sürgüne göndermektir. Allah'ın onlara reva gördüğü horluk, zillet ve sürgünü sen de onlara yaşatacaksın. Bunların kursağı bunun götürür. Ne zaman devlet olur bir araya gelirlerse Filistin'de yaşanan son olaylarda görüldüğü gibi bütün Ortadoğu'yu felakete sürüklerler. Allah onların fitne ve zararlarından cümle insanlığı korusun. Âmin!
Allah'a emanet olun.