Namaz ve Psikolojik İyi Olma İlişkisi / Doç. Dr. Nurten Kımter

Namaz ve psikolojik iyi olma hali arasındaki ilişkiye dair neler söylenebilir?

İngilizcedeki “well-being” kelimesinin karşılığı olarak Türkçeye tercüme edilen “iyi oluş” kavramı, iyi hissetme, iyilik hali, sağlıklı olma ve zindelik gibi anlamlara gelmektedir. Başka bir deyişle kişinin devam eden psikolojik iyi oluş durumunu göstermede kullanılan “iyi oluş” kavramı, genel olarak, hoş duygular hissetme, mutluluk, bir kimsenin yaşamından ve iş dünyasındaki rolünden memnuniyetini, stres ve memnuniyetsizlik halinin ya da endişenin olmayışını ifade etmektedir. Diğer taraftan “psikolojik iyi olma” kavramının ise, insanın yaşam amaçlarına sahip olup olmadığı, potansiyellerini gerçekleştirip gerçekleştirmediği, toplumsal ilişkilerinin kalitesi ve yaşamı ile ilgili sorumluluk alıp almadığı gibi unsurları içermekte olduğu ve bu hususları ifade etmekte kullanıldığı görülmektedir. Bu durumda kişinin kendisini ve yaşamının kalitesini değerlendirişini ifade etmede kullanılan psikolojik iyi olma kavramının, öz-kabul (kendini kabul), kendini gerçekleştirme, başkalarıyla pozitif ilişkiler kurma, özerklik, çevresel kontrol, yaşamda anlam ve amaç bulma ve kişisel gelişim gibi öğeleri içerdiği belirtilmektedir. Her ne kadar psikolojik iyi olmanın, anlamlı ve amaçlı bir yaşam sürdürme, kişisel gelişim ve başkaları ile nitelikli ilişkiler kurma gibi pek çok olumlu insan özelliğini içeren bir kavram olduğu ileri sürülse de literatüre bakıldığında değişik psikolojik iyi olma modellerinin olduğu görülmektedir. Aynı zamanda psikolojik iyi olmanın fiziksel, duygusal, bilişsel, ruhsal, kişisel ve sosyal süreçlerle ilişkili olarak kavramlaştırılabileceğini ileri sürenler de bulunmaktadır. İslam dinindeki en önemli ibadetlerden birisi ve İslam’ın beş şartından ikincisi olan namaz ibadeti en sık yerine getirilen farz ibadetlerden birisidir. İslam dinindeki bütün ibadetlerin hayatımız üzerinde etkisi olduğu gibi farz, vacip, sünnet ve müstehap gibi türlere ayrılmakta olan namaz ibadeti de mü’minlere dünyevî ve uhrevî pek çok faydalar kazandırmakta, günümüz insanı için mucizevî bir sağlık reçetesi olmaktadır. Zira namaz ibadeti esnasında yapılan hem belirli ve özel davranışların sembolik manasının hem de okunmakta olan dua ve surelerin, tekbir ve tesbihlerin gerçek anlamının mü’minin ruh dünyasına, kişilik ve karakteri üzerine büyük tesirleri vardır. Bu bağlamda kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de namazda “derin saygı halini” (huşû) yaşamanın kurtuluşun, mutluluğun imandan sonraki ilk şartı olduğu ifade edilmekte, böylece namaz ile huşû (huzur, mutluluk) arasındaki ilişkiye işaret edilmektedir (Mü’minun 23/2). Esasında ezanda da namaza çağrılırken felaha (kurtuluşa) çağrılması insanların mutluluğa ve ruhsal dinginliğe erişebilmeleri için namaz kılmaya çağrıldıkları söylenebilir. Davete icabet ederek “huşû” içerisinde namaz kılan bir kimse, kıldığı namaz sayesinde rahatlık ve mutluluk hisseder. Zira namaz ibadeti, mü’min kimsenin sıkıntılarını giderip gönlünü rahatlatır, ruhsal çalkantılarından kurtarıp zihnini berraklaştırır. Ancak bu husus, sembolik yönü de olan namaz ibadetinde kişinin sadece birtakım bedensel hareketleri yapması, lâfzî birtakım ayet ve duaları okuması ile gerçekleşmez. Çünkü bu sembolik davranışların kalpteki kulluk niyeti ve bilinci ile bütünleşmesi, Allah’a saygı şuuru ile anlamlı hale gelmesi gerekmektedir. Namazda kişinin konsantrasyonunu belli bir hedefe odaklaması, dünya ve içindekileri “Allahu ekber” diyerek elinin tersi ile iterek geride bırakması, bir nevi aklın ve düşüncenin meşgul edilmesine ve insanın sanrıları ve hastalıklı düşünceleri kovmasına yardım etmektedir. Namaz ibadeti ile bunalan ruhların, ümitsizliğe düşen gönüllerin, huzursuz kalplerin sükûn bulması söz konusudur. Namaz, iç dünyası kararan ve bunalan ruhların tek tedavi yolu ve biricik mutluluk gıdasıdır. Zira vahiy yükünü ve peygamberlik görevini omuzlayan seçilmiş kimselerin gerek tebliğ görevini yerine getirme esnasında gerekse hayat karşısında karşılaştıkları zorlukları yenmede namaz ibadeti, manevî bir güç ve enerji kaynağı olmuştur. Bu nedenledir ki Hz. Peygamber (s.a.v.) dünya işlerinden sıkılınca, zor zamanlarında müezzini Bilal Habeşi’ye “Ey Bilal! Kalk (ezan oku da) bizi namazla ferahlandırıver.” buyurmuştur (Ebu Davud, Edeb 86). Yüce Allah’la buluşabilmek ve O’ndan güç alabilmek için de daha çok namaz kılmayı tercih etmiştir. Zira namaz kılan kişi kıldığı namaz sayesinde Allah’a olan bağlılığını kuvvetlendirdiği gibi namaz ibadeti, insana kendini tanıma, keşfetme ve iç görü (kendini ve güçlerini gerçekçi bir şekilde görebilmeyi) de kazandırmaktadır. Dolayısıyla kendini kabul ve benlik saygısını geliştirici yönde de katkısı olan namaz ibadeti sayesinde kişi Allah’ın huzurunda gerçek kimliğini, kâinattaki yerini, toplumdaki rolünü ve dünyaya geliş gayesini idrak etmekte; varlıklara ve hayatına yeni bir anlam vermekte; tüm varlıklarla bütünleşme imkânı bulmaktadır. Böylece hayatı anlamla dolu hale gelmektedir. Zira Erich Fromm’un deyimiyle insan, kendi kendisinin farkına vardığı ölçüde hayatı anlam kazanmaktadır. Kavuşma, mülâki olma anlamındaki “salat” kelimesiyle Kur’ân-ı Kerîm’de ifade edilen namaz, Allah’la buluşma, huzur-u ilâhîye çıkma, Allah ile bir tür iletişim içerisinde olmaktır. Bu nedenle Allah’tan insana iletişimin adı vahiy, insandan Allah’a iletişimin adı namaz ve duadır denilebilir. Bu anlamda namaz, Allah’tan gelen ve O’na dönecek olan insana açılan bir vuslat kapısı, huzura ermenin, mutluluğu elde etmenin bir aracıdır. Namazda Allah’la karşılıklı saygı ve övgü içerisinde iletişim halinde olan kimse, Allah’ın kendisi için gerçek bir Dost ve Yardımcı olduğunu, hiçbir zaman kendisini yalnız, âciz ve çaresiz bırakmayacağının farkına varır. Böylece, namaz kılan kimsenin ruhunda ümit, iyimserlik, güven duyguları yeşerir ve benlik saygısı artar. Oysa bir kimse Yüce Yaratıcısı ile ilişkisini, diyaloğunu kopardığı zamanlarda yalnızlık, huzursuzluk, çaresizlik, bocalama ve kararsızlık içerisinde kalabilir. Namaz ibadeti ise kişiye isteklerini Allah’a sunma, O’ndan yardım dileme, böylece ferahlama ve rahatlama fırsatı verir. Dolayısıyla namaz kişinin ümitsizliklerinin ortadan kalkmasına, en büyük zorluklar karşısında bile Allah’a yönelip O’ndan yardım isteyerek çözüm aramaya sevk etmektedir. Kısacası namaz ibadeti duygu, düşünce ve davranış bazında kişide olumlu değişiklikler meydana getirmek suretiyle psikolojik iyi oluş haline katkıda bulunmaktadır. Haluk Nurbaki’nin ifadesiyle namaz insandaki ahsen-i takvîm üzere yaratılışın ortaya çıkması, Allah’a giden kutsal yolda mutlu bir yolculuktur. Bu anlamda ruhun ilacı olan namaz ibadeti, ruh için bir nevi huzur ve mutluluk kaynağıdır. Zira sadece para-pul, yeme-içme, mevki-makam gibi suflî arzuların yerine getirilmesi, günümüz insanının ruhunda fırtınalar estirmekte, ruhî bunalımlara yol açmaktadır. Onun için ruhun iyi oluşu için namaz gıdasına ihtiyaç vardır. Başka bir deyişle manevî olan ruhun, manevî gıda ve vitaminlere ihtiyacı vardır. Bu gıda ve vitaminlerden en önemlisi ve etkilisi de namaz ibadetidir. Aksi durumda insanın manevî yönünü teşkil eden ruhun gıda ve vitaminleri ihmal edildiğinde, insanın doğal dengesi ve sağlığı bozulur; ruhta sıkıntı, gerilim, karamsarlık ve gönül darlığı baş göstererek ruhsal bunalımlar meydana gelir. Oysa hem bedensel hem de ruhsal yönden rahatlatıcı bir özelliğe sahip olan namaz ibadeti, mü’min kişiyi dünya meşguliyetlerinden, stres ve sıkıntıdan uzaklaştırarak ruhen sükûnete kavuşturmakta ve bir iç huzuru sağlamaktadır. Hamdi Yazır’ın deyimiyle namaz, korku halinde kılınırsa ümidi, emniyet halinde kılınırsa neşe ve huzuru arttırmaktadır. Namaz kılan bir kimse kıldığı beş vakit namaz sayesinde günlük hayatın telaşından, sıkıntı ve stresinden, ihtiras ve aşırılıklarından büyük ölçüde kurtulmakta, ruhsal hastalıklarda büyük etkisi olan vesvese ortadan kalkmakta, kişide tevekkül duygusu otomatik olarak gelişmektedir. Çünkü bir kimse Gerçek Sevgili olan Allah’ı ne kadar çok anarsa O’nun sevgisi de ister istemez gönle yerleşmekte ve gönül hep O’nunla meşgul olmaktadır. Oysa Allah’tan başka şeylerle ve kimselerle uğraşan insanın zihni sürekli bu tür şeylerle meşgul olacağı için onun kıldığı namaz vesvesesiz ve uğraşsız geçmemektedir. Gazali’ye göre kalp/gönül huzuru namazın ruhu ve özüdür. Namazın başından sonuna kadar bu gönül huzurunun varlığı sağlanamasa da en azından bir anlık da olsa örneğin, iftitah tekbiri sırasında bu gönül huzurunun var olması gerekir. Bilinçli ve ihlaslı bir şekilde huşû ile dosdoğru olarak kılınan namaz sayesinde insan ruhu, sükûn ve istikrar bularak manevî feyzlere ve ruhsal zevklere kavuşmaktadır. Namaz sayesinde kişilerin kazandığı bu huşû ve huzur namaz dışındaki hayatlarına da aksetmektedir. Böylece namaz dışına taşan huşû ve huzur ile mü’min kişi daima psikolojik iyi oluş içerisinde olmaktadır.

Esasında namaz ibadeti, kişinin hem bedensel hem de ruhsal iyi oluşuna katkıda bulunmaktadır. Çünkü namaz ibadeti kişiyi muhtelif hastalıklara karşı korumaktadır. Bu husus tıbben de ispatlanmıştır. Her şeyden önce namaza hazırlık sadedinde alınan abdest sayesinde ruh mânen meskenetten yani uyuşukluktan kurtulduğu gibi bedenen de dinçleşip silkinmekte ve huzur-u ilâhîye hazır hale gelmektedir. Dolayısıyla namaz kılmak için alınan abdestin bedenen ve ruhen pek çok faydaları vardır. Bir tıp doktoru olan Haluk Nurbaki’nin deyimiyle bunlardan birincisi abdest almanın dolaşım sistemi üzerindeki faydalarıdır. Vücut sağlığımız açısından hayatî önem taşıyan damarlarımız, oburluğumuz, hırçınlığımız, beslenme hataları ve sinirsel nedenlerle daralıp zamanla esnekliğini kaybedebilmektedir. Bu tehlikeli gidişten uzaklaşmanın en pratik ve sağlam yolu genç yaşlardan başlayarak damarlara esneklik kazandırmaktır. Özellikle beyin dolaşımı ve kalpten uzak düşen ayak damarlarında bu jimnastiğin yapılması daha çok gereklidir. Bunun en kolay yolu da damarları ısı farkı ile açıp kapayan su ile yıkama sistemidir. İşte namazın hazırlık şartlarından olan abdest, damar sistemine esneklik kazandıran harika bir sağlık reçetesidir. Abdest alma ayrıca mikroplara ve kansere karşı korunma sistemimiz açısından da son derece faydalıdır. Korunma sistemi, başka bir deyişle lenf sistemimizin sağlıklı bir şekilde işlemesi dolaşım sistemi kadar önemlidir. İşte abdest, lenf sistemindeki kıldan ince damarları esnek tutmak suretiyle tüm hastalıklara ve kansere karşı büyük fayda sağlamaktadır. Ayrıca abdest almanın vücudun statik elektriğini giderici bir etkisi de vardır. Gerek havada artan iyonlar gerekse giyilen plastik giysiler vücudun dış yüzeyinde elektron artmasına neden olmaktadır. Bu durum ise özellikle sinir sistemi ve deri üzerinde ciddi rahatsızlıklara sebep olmaktadır. Vücuttaki kırışma ve sarkmaların bu statik elektrikle yakından ilişkili olduğu ileri sürülmektedir. Vücuttaki negatif elektronları dışarıya atmanın iki yolu vardır. Bunlardan birisi çıplak el ve ayakla toprağa dokunmak diğeri ise su ile yıkayarak bu elektronları dışarı atmaktır. Bu da su ile abdest alma, su olmadığı zamanlarda toprak veya toprak cinsinden bir şeyle alınan teyemmümle çok kolay bir şekilde gerçekleştirilebilmektedir.

Namaz öncesinde alınan abdestte olduğu gibi namaz ibadetinin de bedenimiz ve ruhumuz açısından pek çok hikmet ve faydaları vardır. Günde beş vakit kılınan namaz ibadeti sayesinde kişinin göz mercekleri takriben bir saat kadar dinlenmekte, vücudun en çok zahmet çeken organları olan eklemler, namaz ibadetinin disiplini ve devamlılığı sayesinde sağlık kazanmaktadır. Ayrıca namaz ibadeti sayesinde kalbin çalışması ve duygusal sistemlerle son derece ilgisi olan elektromanyetik eksenlerin en ideal çizgilere gelmesi de beden sağlığı açısından büyük önem taşımaktadır. Özellikle sağlıklı kişilerin günlük elektromanyetik etkiler sonucu göğüs çevresinde hissettikleri huzursuzluklara namaz kılan kimselerde neredeyse hiç rastlanmamaktadır.

Abdest alma ve akabinde kılınan namaz, kişiyi manevî kirlerden de temizlemekte ve ruhî yönden dinginlik sağlamaktadır. Çünkü namaz öncesinde suyla alınan abdest sayesinde gerçekleştirilen maddî temizliğin yanında namaz içinde kişinin kendisi, yakınları ve tüm insanlık için bağışlanma dilemesiyle de namazda kişinin hem fizikî hem de ruhî olarak arınması ve affedilmesi söz konusudur. Böylece namaz kılan kişi, kendisiyle ilgili olumsuz duygu ve düşüncelerinden (günahkârlık, suçluluk ve değersizlik duyguları) kurtularak kendisiyle ilgili daha olumlu duygu ve düşüncelere (affedildiği, arındığı, yenilendiği, değerli olduğu, kabul gördüğü vs.) sahip olmaktadır. Tevbe bilinci ve bağışlanma ümidi sayesinde yenilenme imkânı bulan mü’min kimsenin ruhu namaz ibadeti sayesinde huzur ve mutlulukla dolmakta, böylece kendisiyle barışık ve öz saygısı yüksek, sağlıklı ve mutlu bir kişi haline gelebilmektedir. Onun için Hz. Muhammed (s.a.v.) bir hadislerinde “Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir nehir geçse, o kimse her gün bu nehirde beş defa yıkansa, üzerinde kirden bir şey kalır mı? Beş vakit namaz işte bunun gibidir. Allah beş vakit namaz ile günahları silip yok eder.” buyurmuştur (Buhari, Mevâkit 6; Tirmizi, Edeb, 80). 

Namazda ayakta durma eylemi (kıyam) azmi, sebatı, dik duruşu, yükselişi sembolize etmekte; böylece namaz kılan kişi hayatın zorlukları karşısında dik durmayı, direnmeyi, yıkılmamayı, umut etmeyi ve sabretmeyi öğrenmektedir. Ayrıca namazda kul samimiyet ve içtenlikle yaptığı secde ile kemâle ermektedir. Çünkü secde insan hayatında tevâzu ve alçak gönüllüğün en ileri noktasını teşkil etmektedir. Tüm bunlara ilave olarak namaz ibadetinin sosyolojik yönünün olması da kişilerin psikolojik iyi oluşuna katkıda bulunmaktadır. Zira cuma, bayram ve cenaze gibi toplu kılınan namazlar sayesinde mü’minler arasında sevgi, saygı, birlik, beraberlik, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma duyguları meydana gelmektedir. Dolayısıyla toplu (cemaatle) kılınan namazlar, kişiye sosyal destek de sağlamakta, toplumla ve evrenle bütünleşmesine katkıda bulunmaktadır. Bu nedenle Hz. Muhammed (s.a.v.), beş vakit namazı cemaatle toplu olarak kılmanın kişiye yirmi yedi derece daha fazla sevap kazandıracağını haber vererek bu konuda Müslümanları teşvik etmektedir (Buhari, Ezan 405).

Kısacası namaz ibadetinin gerek maddî ve gerekse manevî yönden sağladığı fayda ve hikmetler sayesinde bireyin kendi ile ilgili pozitif değerlendirmesini destekleme, sürekli bir büyüme ve gelişme duygusu, hayatın anlamlı ve amaçlı olduğu inancı, başkalarıyla kaliteli ilişkilere sahip olma, kendi hayatını etkin şekilde yönetebilme becerisi ve özerklik duygusu gibi hususlarla elde edilen psikolojik iyi oluşa fazlasıyla katkı sağladığı söylenebilir. Ülkemizde 413 katılımcı üzerinde gerçekleştirdiğimiz bir deneysel araştırmada katılımcıların beş vakit namazları ve nafile namazları yerine getirme sıklıkları ile psikolojik iyi oluş düzeyleri arasında pozitif yönde istatiksel olarak anlamlılık düzeyinde bir ilişki olduğu, namaz ibadetinin psikolojik iyi oluş durumunu anlamlı bir şekilde yordadığı tespit edilmiştir. Kısacası ifade etmek gerekirse dinî inanç ve ibadetler, yalnızca stres verici yaşam olaylarının etkisini azaltmakla kalmamakta, aynı zamanda sevgi, merhamet, affetme, şükür, sabır gibi olumlu duyguların ortaya çıkmasına ve bunların gelişmesine de katkıda bulunmak suretiyle bireylerin psikolojik iyi olma durumlarını desteklemektedir. Ayrıca dinî ibadetler sadece ruhsal sağlığa değil fiziksel sağlığa yönelik hikmet ve faydalarından dolayı da psikolojik iyi oluş üzerinde olumlu tesirler meydana getirmektedirler.

Sonuç olarak günümüz dünyasında bu konuda önerileriniz nelerdir? 

Gerek yurtdışı gerekse yurtiçi literatüre baktığımızda, genelde tüm ibadetlerin özelde ise namaz ibadetinin hem beden hem de ruh sağlığı üzerinde ne gibi etkileri olduğuna dair yeteri kadar deneysel araştırma bulunmamaktadır. Bu nedenle gerçekleştirilecek araştırmalar sonucunda namaz ibadetinin hem beden ve ruh sağlığı hem de ahlak gelişimi üzerindeki etkilerinin daha açık bir şekilde ortaya koyulmasına ve ruhsal hastalıkların ve davranış bozukluklarının tedavisinde ve manevî bakımda namaz ibadetinin terapötik yönünün aydınlatılmasına şiddetle ihtiyaç vardır. Bu bağlamda genelde tüm ibadetlerin özelde ise namaz ibadetinin potansiyel pozitif etkileri konusunda gerek tıp doktorlarının gerekse psikiyatristlerin konuya dikkatleri çekilerek farkındalıklarının arttırılması faydalı olabilir. Modernitenin beraberinde getirdiği seküler yaşam tarzları ile birlikte psişik anlamda bölünmüş, parçalanmış kişilik yapılarının, hızla arttığı günümüz dünyasında, bunun yansımaları dinsel yaşantı biçimlerinde ve dinî kişilik yapılarında da bariz bir şekilde görülmektedir. Dolayısıyla inanç, bilgi, duygu ve yaşantı (ibadet ve ahlak) ya da davranış olmak üzere gerçekte dört temel unsur üzerine oturan ve böylece bir bütünlük arz eden ilâhî dinlerin günümüzde sadece bilgi ve inanca indirgendiği ibadet yaşantısı ya da ahlakî davranış anlamında derinliğini ve bütünlüğünün büyük ölçüde kaybettiği görülmektedir. Esasında bu hususun dindarlıkla ilgili yapılan ampirik araştırmalarda da ortaya çıktığı, dindarlığın ibadet ya da ahlak boyutu ile ilgili puan ortalamalarının diğer boyutlara nazaran daha düşük seviyede olduğu tespit edilmektedir. Bu bağlamda ülkemizde değişik örneklem grupları üzerinde gerçekleştirilen gerek bireysel çapta yapılan çalışmalar gerekse Diyanet İşleri Başkanlığının ülke çapında yaptığı araştırmalarda, genellikle dindarlığın ibadet boyutu ile ilgili ortalamaların yani kişilerin ibadetleri yerine getirme düzeylerinin (en yüksek oran %40-45 civarında) dindarlığın inanç boyutundan daha düşük düzeyde olduğu görülmektedir. Dolayısıyla günümüzde öncelikle kişilik yapısı bölünüp parçalanmış, bütünlüğünü yitirmiş modern insanın ruh, zihin ve beden anlamında tekrar bütünleşmesi, sağlığına kavuşması anlamındaki çabalara ve sonrasında bunun dinî yaşantıya olan yansımalarına da önem verilmesi, inanç ve bilgi kadar dinî hayatının merkezinde ibadetler ve ahlakî davranışların da yer aldığı sağlıklı ve bütünlük arz eden dindar kişilik yapılarının inşa edilebilmesi temel hedef olarak benimsenmelidir. Buradan hareketle ibadetlerin gerek ruh sağlığı gerekse ahlak gelişimi üzerindeki olumlu tesirleri göz önünde bulundurulduğunda, günümüz Müslümanlarına ve bilhassa genç kuşaklara ibadetleri sevdirme ve özendirme yönündeki eğitim faaliyetleri ile ibadet etme düzeylerinin arttırılması yönündeki çalışmaların pek çok ruhsal rahatsızlığın pençesinde kıvranan ve ahlâkî çürümüşlük içerisinde bulunan kimseler için iyileştirici bir terapi işlevi göreceği söylenebilir.

Diğer taraftan dinî ibadetlerini yerine getiren fakat ibadetlerle ilgili bilinç ve şuur düzeyi düşük olan yani gerek ibadetlerdeki sembolik birtakım hareketlerin ve gerekse ibadetler esnasında okunan sûre ve duaların anlamından habersiz olan kimselerin bu konudaki bilinç ve şuur düzeylerinin arttırılması yönünde de eğitim faaliyetleri ve birtakım çalışmalar yapılabilir. Böylece kişilerin ruh sağlığına ve ahlâkî gelişimlerine ibadetlerin olumlu yöndeki etki düzeyleri arttırılabilir. Zira bu konuda yapılan araştırmalarda, ülkemizde namaz ibadetini düzenli olarak yerine getiren kişilerin gerek bu ibadet esnasında yapılan birtakım davranışların sembolik anlamları gerekse namaz esnasında okunan sûre ve duaların anlamları konusunda kısacası ibadetlerin iç anlamı konusunda yeterli bilgi ve bilinç düzeylerine sahip olmadıkları görülmektedir. Bu bağlamda örneğin, Karaca’nın yabancılaşma ve din üzerine gerçekleştirdiği araştırmasında, yaş gruplarına göre “namazda okuduğu surelerin anlamlarını bilen ve onlar üzerinde düşünenlerin” 40 yaş ve üzerindeki kişilerde %36,4 oranında olduğu ve birinci sırada yer aldığı görülmektedir. Diğer taraftan 23-39 yaş grubundaki kişilerin %37,4’ünün ise “namaz surelerinin anlamlarını bilmediklerini” belirttikleri tespit edilmiştir. İbadet öğretiminde şekil ve sembollerin ötesinde, ibadetlerin hikmetleri ve ihtiva ettikleri manaya, tüm ibadetlerin nihai hedefinin ahlaken kemâle erme, olgunluk kazanma ve mutluluğa ulaşma olduğu hususuna vurguda bulunulmalıdır. Küresel bir ahlak erozyonu yaşadığımız ve ruhsal hastalıkların büyük artış gösterdiği günümüz dünyasında ibadet eğitimi ve öğretiminde ibadet etme, ruh sağlığı ve ahlakî olgunluk ilişkisine bilhassa dikkat çekilmelidir. Bu bağlamda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi’nin içeriği yeniden gözden geçirilmeli, DKAB derslerinden bağımsız olarak okul öncesi eğitimden başlayarak eğitimin her kademesinde bütün ilâhî dinlerin evrensel ahlak ilkelerini esas alan ve bunun üzerine temellenen, daha sonra ahlakın pratik hayattaki bütün alanlarla ilişkisini (meslek ahlakı, bilim ahlakı, ticaret ahlakı vs.) ele alan kapsamlı ve bütüncül zorunlu bir ahlak dersine yer verilmesinin ve bunun okutulmasının son derece faydalı olduğunu düşünmekteyiz.

Ayrıca ibadetlerde süreklilik kadar niyet ve samimiyet de önemlidir. Zira ibadetlerden elde edilecek psikolojik, sosyolojik ve uhrevî faydaların tamamen başlangıçtaki niyet ve samimiyete bağlı olduğu söylenebilir. İnanan insan namaz ibadetini, hiçbir çıkar ve menfaat gözetmeksizin sadece Allah’ın emri olduğu için ve Allah’ın rızasını kazanmak için yerine getirdiği takdirde ruhen ve vicdanen huzurla dolmakta, Allah’la yakınlaşmanın, O’na güvenip bağlanmanın ve vazifesini yerine getirmiş olmanın iç huzurunu ve gönül rahatlığını yaşamaktadır. Ayrıca günahlardan arınmış olmanın ve uhrevî mükâfat kazanmanın umuduyla içsel huzur ve kendine güven duygusu geliştirmektedir. İbadet öğretimi ve eğitiminde namazdaki sembolik davranışların manasını, okunan sure ve duaların anlamını bilmenin yani bilinçli ve şuurlu bir şekilde namaz ibadetini yerine getirmenin yanında Allah’ın emri olduğu için ve O’nun rıza ve sevgisini kazanmak için namaz kılmanın yani ibadet öncesindeki niyet olgusuna da vurguda bulunulması gerekmektedir.