Allah-kul ilişkisi, çok zorlandığımız ve pek de becerikli olamadığımız bir konu. Allah’a (c.c.) inanıyor, iman ediyoruz ama o Yüce Yaratıcı karşısında duygusal anlamda nasıl bir duruş sergileyeceğimizi bilemiyoruz. Bunun ayarını yapmak şüphesiz, cidden herkesin başarabileceği bir iş de değil. Genellikle Rabbimizi ürkütücü ve korkutucu bir güç olarak telakki ediyor, bu soyut ve muazzam güçle bir kul olarak ilişkimiz nasıl olmalı konusunu ayarlayamıyoruz. Dolayısıyla Rabbimizle ilişkilerimiz sıcak olmuyor. O’na yalvarırken, dua ederken ve huzurunda namaz kılarken, o çok uzaklarda bir yerden sanki bize bakıyor gibi geliyor. Aramızda duygusal bir yakınlık bulamıyoruz. Gerek Allah-kul gerekse kul-kul gibi ikili ilişkilerde en önemli ahlak “sencillik”tir. Allah’a karşı sencil olmanın adı da teslimiyettir. Allah’tan gelenlere rıza göstermek, emir ve yasaklarını, bencil isteklerimizle değişmemek teslimiyettir.
Ben, olayları değerlendirirken kendim merkezli değerlendirmem. Bencil tabiatlı değilim. Ben kendimi bildim bileli böyleyim. Her zaman karşımdaki kişinin istekleri benim isteklerimden önde gelmiştir. Bu benim tabiatımdır. Bu durumda ben, arkadaşlarımla olan ilişkilerimde bile önce arkadaşımın isteğini gözetirken Allah’a (c.c.) gelince mi bencil olacağım!? Asla nefsim için böyle bir şeye müsaade etmem! Bencil adamdan ne iyi bir kul ne iyi bir baba ne iyi bir eş ne de iyi bir arkadaş olur. Allah ile ilişkileri düzeltmek, O’nun isteklerini kendi isteklerimize tercih etmek istiyorsak bunun için önce insanlara karşı sencil davranmayla işe başlamamız gerekir. Zira insanlara karşı sencil olabilen biri, Allah ile olan ilişkilerinde de kendi isteklerini kolayca yok sayabilir.
Allah ile ilişkilerinde sencil olamazsan Allah’a olan teslimiyeti nasıl göstereceksin? Ben ilkokula giderken sıra arkadaşımdan silgi istemiştim. O da bana “Benim bir tane silgim var, vermem.” demişti. Onun üzerine arkadaşımdan soğudum ve onunla olan arkadaşlık ilişkimi bencil davranışından dolayı bitirdim. Ancak bu ilişkiyi bitirmek bende doğal olarak gerçekleşti. Düşünüp taşınarak yaptığım bir davranış değildi. Bu ahlak çocukluğumdan beri bende hâlen devam etmektedir. Örneğin, biri bana yumruk atsa onun yumruğunu bir elimle savuştururken diğer elimle o kişiye yemek yedirecek bir ahlak var bende… Nitekim ben çevremdeki insanlardan her gün böyle bir sürü manevi yumruk alırım; hasetlik, düşmanlık, fesatlık gibi… Ben ise bunun farkındayımdır ve onların bu hamlesinden kaçınırken karşımdaki kişinin ihtiyaç duyduğu her ne ise onu vermekten imtina etmem. Fedakârlık ve sencillik ahlakımdan dolayı bunu yapmak bana gayet tabii ve kolay gelir. İnsanlarla olan ilişkilerimdeki bu ahlakımı nasıl önemsediysem ve onlar adına fedakârlık ettiysem, nefsimin isteklerini de Rabbimin istekleri karşısında o şekilde değerlendirerek hareket ettim. Yani Allah’ın razı olmayacağı hiçbir davranışı yapmayı tercih etmedim. Tercihim Allah’ın razı olduğu davranışlardan yana oldu.
Allah ile anne sevgisi birbirine benzer. Anneye karşı duyulan sıcak hisler Allah’a karşı da olmalı. Mesela, insan “Anne” dediğinde ne hisseder, neler yaşar, ona bir baksın... Sonra “Allah” dediğinde kendinde ne olduğuna bir baksın... Allah kuluna nasıl bakar, sen kendine öyle bir bakabilsen kendinin nerede olduğunu görürsün. Neler hissediyoruz, Allah ile paylaşımın neresindeyiz?
Mesela, Allah bize her günah işlediğimizde nasıl bakıyordur? Kerih bakmaz mı? Dolayısı ile bir günah işlerken Allah’ın bize bakışını da empati yaparak değerlendirelim. Ayrıca biz Allah’tan isterken hep kendi isteklerimiz doğrultusunda dua ederiz. “Ya Rabbi! Şunu da ver, bunu da ver…” diyerek hep kendimiz içiniz isteriz. Hatta evliyalığı ve cenneti dahi isterken bencil bir duygu ile isteriz. Bu sebeple Allah’ın zatını, kendisini isteme noktasında hep eksik ve bencil kalmışızdır. İşte burada empatimizi bir daha gözden geçirerek Allah’ın cephesinden bakalım. O zaman Allah’ı istemek değil de hep kendi menfaatlerimiz doğrultusunda bir iletişimde olduğumuzu görürüz. Hâlbuki Rabbimizin istekleri bizim isteklerimizin önüne geçmeli. Ben merkezli, kendi merkezli yaşayan insanlar, Allah ile olan ilişkilerinde de hep kendi isteklerini ortaya koyarlar. Ama insanın şartları ne olursa olsun aldırmadan, Allah’ın istekleri hep önde olmalıdır. Niye bu böyle, niye şu şöyle deme… Allah ile ilişkilerinizde iradeniz ikide bir neden devreye girsin ki? Yani Allah’a rağmen kendi varlığını ortaya koyuyorsun. Allah’ın isteklerinin yanında senin isteklerin nasıl var oluyor?..
Allah (c.c.) Nisâ sûresi 31. ayette: “Eğer size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi değerli bir yere koyarız.” buyuruyor. Aslında Allah senin küçük günahlardan da kaçmanı istiyor. Nûr sûresi 30 ve 31. ayette “Mü’min erkeklere ve kadınlara söyle gözlerini haramdan sakınsınlar.” buyurarak küçük günahlardan da kaçmamızı istiyor. Ben bu geçici, ahirete nispetle basit dünyada Rabbimi küstüreceğim öyle mi?.. Bu sadece göz zinası meselesi değil, bunun psikolojik boyutu da önemlidir. Allah’a rağmen sen ha! Öyle mi? O zaman teslimiyet nerede, sencillik nerede? Allah’ın istekleri nerede? İşte bu durumda maddiyat, dünyalık boyut; manevi değerlerin önüne geçerse olmaz. Hâlbuki maneviyat, maddiyatın önüne geçerse güzel ahlak kendiliğinden ortaya çıkar.
Burada şu konuya da açıklık getirelim. Âlimler diyorlar ki: “Büyük günahlara düşmezseniz küçük günahlarınızı affederim.” ayetinin tefsirinden çıkan sonuca göre Allah (c.c.) “Tövbe etmeseniz bile küçük günahlarınızı affederim.” diye vaad ediyor. Bu ayette küçük günahlardan kaçmanın zorluğundan dolayı Rabbimizin bize merhametini görüyoruz. Yalnız, her ne kadar küçük günahlar af kapsamında olsalar bile bizler daha iyi olanı tercih ederek küçük günahlardan da kaçmaya çalışsak kötü mü olur? Elbette ki daha güzel olur. Bizler de daha güzel olana talip olmalıyız.
Şeytan kendine tapıyordu, kendini ululamak için ibadet yapıyordu. Böylelikle kendi egosunu ve nefsini büyüttü, çünkü bencildi. Bencilliğinin altında da sevgisizliği vardı. Sadece kendini seviyor, “narsist” mantıkla “ben” diyordu. Bu sebeple imtihan edildiğinde ise gerçekler açığa çıkmış, bencil olan yönüyle Allah’a teslim olamamış; “Sen ne dersen o, ya Rabbi” diyememiş, “ben” diyerek Âdem’e olan secde emrini yerine getirememişti. Mevzu Allah rızası ise kendi egonu dahi iptal et. Kendi iradeni Allah’a teslim et. Her şey imtihan formatında yaratıldığı için başına gelen sıkıntılara karşı “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci‘ûn” de… Yani “Allah’tan geldik Allah’a döneceğiz.” de… Üç günlük dünyada kendi nefsî isteklerinin peşinde koşarak ahiretini perişan etme. Dua ederken dahi, “isteklerimiz Allah’ın istekleri ile paralellik arz etsin” diye dua etmek lazımdır. Bunların en kestirme yolu dürüst olmaktan geçiyor. Kısaca Allah ile olan ilişkilerimizde “Allah neyi istiyorsa ben de onu istiyorum.” ahlakı ve psikolojisi içerisinde olmamız lazımdır. Okuduğumuz ilim, bilgi gibi tüm kazanımlarımız bizi, Allah’ın isteklerinin önüne geçiriyorsa dikkat etmek lazımdır.