İnsanlar devamlı kazanmayı isterler, "gözümüzü ancak toprak doyurur." Daha büyük evde yaşamak ister, daha gösterişli otomobiller alırlar. Daha pahalı giysiler edinir, daha lüks yerlerde tatil yapmayı arzu ederler. Maddi isteklerin en tehlikeli yanı, hiç bitmemesidir.
Yıllar önce evim yoktu, "Ah küçük de olsa kendi dairem olsa. Kiradan bir kurtulsam" derdim. Sonra evim oldu, ama 3-5 sene sonra daha geniş bir ev edinmeyi istedim. Şimdi böyle bir dairede oturuyorum. İnşallah yıllar sonra daha konforlu ve genişini talep etmem.
Aslında hayat standardımızı gelirimize uygun bir şekilde yükseltmemiz gerekir. Mütevazi, orta halli yaşamaya gayret edelim. Her şeyden önce sıkıntılı bir döneme girecek olursak (ki olmayacağını kimse garanti edemez) bu dönemde fazla sarsılmayız. Sadece ufak birkaç ayarlama yeter.
"Müslüman olma şerefine kavuşup kendine yetecek kadarla geçinen ve Allah'ın verdiğine kanaat edene ne mutlu!" Hadis-i Şerif
Diğer önemli sorun ise, sürekli hayat standardımızı yükseltmenin bizi daima yoğun bir çalışma ve meşguliyet içinde boğacak olmasıdır. Sahip olduğumuz dünyalıkların sayısı arttıkça zihnimizin meşguliyeti artacaktır. Çünkü yapmamız gereken ve endişe kaynağı olan şeyler çoğalacaktır. Bize hizmet etmesi için aldığımız mülk ve eşyalara biz hizmet etme durumuna düşeceğiz.
Tabi ihtiyacımız olanı almayalım, buna layık değiliz demek istemiyorum. Aklımızda tutmamız gereken şey, huzurlu ve mutlu bir hayat sürmek için illa da pahalı şeylerin gerekmediğidir. Mutluluk dıştan değil içten gelir. Sahip olduğumuz şeylere bakış açımızdan doğar, onların kendisinden değil.
İsteklerimizi kontrol altında tutabilirsek gelir seviyemizi koruyarak bambaşka bir zenginlik keşfedeceğiz: Huzur. Herhalde hayatın en güzel hediyesi budur.
Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?
Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?
Her zaman güzel mi bu kadar,
Bu eşya, bu pencere?
Orhan Veli Kanık