“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” (Bakara, 2/155)
“O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş’ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır.” (Hûd, 11/7)
Yukarıda paylaştığımız bu ve benzeri ayetlerin ışığında hayatımızın değerlendirmesini yaptığımızda, bu dünyada imtihan için yaşadığımız gerçeği ile karşılaşırız. Yani aslında bizler tıpkı okul çocukları gibiyiz ve ciddi bir eğitim süreci yaşamak için buradayız. İmtihan demek ise daha çok sabır gerektiren acıları, yorgunlukları, sıkıntıları ve pek de zevkli olmayan gayret ve çabaları ifade eden bir süreçtir. Nitekim peygamberler dahi bu imtihanın çile ve sıkıntılarından kurtulamamış hatta imtihanların daha ağırlarına maruz kalmışlardır: Bu nedenle Efendimiz (s.a.v.): “İnsanların belâ/imtihan yönünden en şiddetlisi, en çok belaya müptela olanları peygamberlerdir, sonra salihler, sonra da derece derece iyi hal sahibi diğer müminlerdir.” (Dârimî, 2/320; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr 1/1364) buyurmuştur.
Yine sahabelerden Hz. Sad rivayet ediyor: “Dedim ki: ‘Ya Rasulallah, insanların belası/imtihanı en çetin olanı kimdir?’ Buyurdu ki: ‘Peygamberler ve sonra da derece derece müminlerdir. Kişi, dini oranında bela görür/imtihan edilir. Dini kuvvetli ve sağlam ise belası ağır olur. Dininde zayıflık söz konusu ise dini kadar belâ görür/imtihana tabi tutulur. Bela insanın yakasına öylesine yapışır ki günahsız gezene kadar peşini bırakmaz.” (Süyûtî, Camiu’s-Sağîr, 1/136)
Neticede ayet ve hadis-i şeriflerden açıkça anlıyoruz ki burası cennet gibi ebedi kalacağımız bir yaşama yeri değil, gelip geçici bir eğitim ve imtihan yeridir. Bu imtihan dünyasında ise imtihanların zorluğu, sıkıcılığı, yorgunluğu ancak olumlu düşüncelerle daha az hissedilebilir. Bu nedenle dünya hayatındaki eğitim sürecine ve bu yüzden yaşanan zorluklara olumlu yönden bakabilmek çok önemlidir.
Mesela dünya yaşamında hemen herkesin başına gelen okul hayatı, o kişinin ömrünün kısa bir süresine tekabül etmektedir. Aynen onun gibi dünya hayatı da sonsuz olan bir ahiret hayatının yanında kale alınmayacak kadar kısa bir süreye tekabül eder.
Yine bela ve musibetlere müspet yönden bakınca görürüz ki müminler açısından çekilen sıkıntıların büyüklüğü, o kişinin iman derecesinin ölçüsünü gösterir. Ayrıca burada yaşanan tüm sıkıntılar, kişileri günahlardan arındırmaya yönelik bir rahmet tecellisidir. Yani kabrin, mahşerin ve ahiret hayatının daha şiddetli olan zorluklarına karşı cüzi diyetler ödeyerek arınma ve temizlenme ameliyesidir.
Bir de dünya hayatından herkesin şahit olduğu veya tecrübe ettiği bir şey var ki, sıkıntı ve zorluklar büyük bir amacı ve hedefi olan ve o hedefi için koşanlara çetin gelmez veya aşamayacağı, altından kalkamayacağı sorunlar olarak görünmez.
Mesela hayatın bir döneminde her çocuğun başına gelen eğitim süreci sonuçta iyi bir meslek kazanımı ile o kişi için itibara ve maddi refaha dönüşeceğinden, bu duygular, okul hayatının bütün güçlüklerini hafifletir, hatta belki zorluğu keyfe dahi dönüştürebilir.
İşte kulluğu bu mantıkla kavrayan, idrak eden insanlar, hayatın bütün güçlükleri ile onların altında ezilmeden, psikolojileri bozulmadan baş edebilir, imtihan formatında yaratılmış bu âlemde her türlü sıkıntıya rağmen diğer insanlardan daha huzurlu ve mutlu olarak imtihanlarını yaşayabilirler... Ayrıca şu da bir gerçek ki dünya hayatı insanoğlu için, maddi manevi her türlü darlık ve sıkıntılarla birlikte daha çok güzel şeylerin de yaşandığı, öğrenildiği, tecrübe edildiği, bir yerdir ve burada öğrendiğimiz bilgiler, elde ettiğimiz gelişim, makam ve itibar artık sonsuza kadar bize ait olan bir değerdir. İşte bu tür pozitif yaklaşımlar ve olumlamalar, sadece dinî yaşantıyı kolaylaştırmak anlamında önemli değil, hayatın her alanında önemlidir.
Zira çoğu zaman insanlardaki bilgisizlik veya bilinçsizlik kolay olan imtihanları daha ağır hale getirir, aynı şekilde doğru bir bilgi ve düşünce de zor olanı kolaylaştırır... Mesela matematik fobisi olan bir çocuk çok zeki olmasına rağmen bu dersi bir kâbus olarak algılıyorsa ondan nefret edebilir, baş belası görebilir, ama matematik ona sevdirilirse hiç de korkulacak bir ders olmadığını görüp, bu ders en sevdiği derse dönüşebilir… Yani hayata pozitif yönden bakabilmek ve olayları doğru değerlendirebilmek, bizim için her zaman çok önemlidir.
İşte bu mevzu ile alakalı olarak Şenel İlhan Beyefendi’nin bizler için çok önemli ölçüler barındıran bir sosyal medya paylaşımını bu makalede paylaşmak isteriz:
“Bir insan, kendi boğazını sıkan, gereksiz vesveselerle kendini adeta boğan bir psikoloji içinde hareket etmemelidir...
Maalesef, çok azı hariç, neredeyse insanların tamamı, kendine haksızlık ve zulüm etmeyi yaşam felsefesi seçmiş gibi bir hayat içinde, debelenip duruyorlar…
İmtihan formatında dizayn edilmiş bu dünya denen eğitim alanı; doğal olarak musibetlerle, hastalıklarla veya her türlü imtihan ve eğitim için gerekli olay, durum ve yaşamlarla donatılmış, özel ve geçici bir çile meydanıdır... O nedenle, hastalık da olacak, dert de olacak, ayrılık da olacak, gurbet de…
Fakat, şunu çok iyi bilmeliyiz ki: Hayatta en büyük çilelerle imtihan edilenlerin bile iyi günü kötü gününden daha çok, nimeti daha fazla, mutluluğu her zaman mutsuzluğundan çok daha fazla olmuştur… Yeter ki görmemezlik etmeyelim... Görelim... Şükredelim! Yeter ki, hasta olduğumuz zaman “Hastayım.” demeyelim! “Hastalığım var.” diyelim!.. Veya sıkıntımız olduğu zamanda “Sıkıntılıyım.” demeyelim, “Sıkıntım var.” diyelim… Yani, derdimiz, hastalığımız, herhangi ne sıkıntımız varsa onu genel durumumuz gibi değerlendirmek yerine; bize verilen sonsuz nimetleri fark edip “Bir sürü nimetler içinde yüzüyorum, evim var barkım var, şunum var bunum var, annem var, eşim, çocuğum, babam var; fakat bir de hastalığım var! Ne ki, vallahi Allah’ın izniyle bunu da atlatırız…” diyerek, tek bir hastalığı, derdi, sıkıntıyı, üzerimizdeki diğer her nimeti görmemezlikten gelerek genelleme psikolojisi ile yok etmeyelim. Yani “hastayım, dertliyim, perişanım…” demeyelim. Eğer böyle dersek tek bir derdin bizi kuşatmasına, binbir nimeti yok sayma nankörlüğüne düşmemiz bir yana, derdi bizim yönetmemiz değil, derdimizin, hastalığımızın bizi yönetmesine sebebiyet verip, hem dünyamızı hem ahiretimizi rezil ve perişan ediyoruz demektir…
O halde sadede gelirsek: “Hastayım.” değil, “Hastalığım var.”, “Dertliyim.” değil, “Derdim var.” diyeceğiz ve kendimizi haksız yere sıkboğaz etmeden, tek bir tane derdi, kişiliğimizin ve hayatımızın tamamı yerine koymadan, şu dünya denen gezegeni ve çilelerini çok daha kolay atlatıp, Rabbimize ve gerçek, ebedi yurdumuza, Allah’ın izni ve rahmeti ile tertemiz varacağız inşaAllah…”
Evet bu kısa ama mana yüklü paylaşımı biraz daha açacak olursak, diyebiliriz ki hayatta hiçbir şeyi genellememek lazım. Zira bu genellemeler gereksiz yere insanın omuzundaki yükleri ciddi oranda artırıyor ve insan hayatını işin içinden çıkılmaz şekilde zorlaştırıyor. Hâlbuki insanların büyük çoğunluğu, başlarına gelen olumsuz olayları, hayatlarının tamamı ile genelleyerek hastalıklarının veya sıkıntılarının tesiri altında değerlendiriyorlar. Bütüncül düşünüyorlar, fakat negatif bütüncül düşünüyorlar ki bu bakış da onları adeta bitiriyor. Bu gerçeklik, sadece dünya dertleri için değil, manevi dünyamızı tehdit eden nefis hastalıkları ve kalp marazları için de geçerli. Yani derdimiz her şey olabilir; fakirlik, hastalık, nefs marazları, vesveseler, takıntılar gibi bizleri üzen, düşündüren her şey olabilir.
O halde hiçbir olay, hiçbir durum, hastalık, dert, sıkıntı, kalbi maraz vs. bizi yönetmemeli, biz onu yönetmeliyiz o kadar. Yoksa ümitsizlik ve çaresizlik kaçınılmazdır.
Allah’a emanet olun.