Toplumda kendisinden başka kimselerle anlaşamayan tipler vardır veya yalnız aynı kendisi gibi düşünenlerle anlaşan tipler… Ne kadar mantıklı olursa olsun hiçbir yeni düşünceye açık değildirler. Balta girmemiş ormanlara benzeyen karanlık dünyalarına girip bir ışık yakmak için çabalamayın, giremezsiniz. Yani vahşi duyguları iç dünyalarına ve beyinlerine girmenize engel olur…
Ehilleştiremezsiniz bu tipleri, işiniz çok zordur. “En iyisi mi zorlamayım, ne onu ne de kendimi boş yere üzmeyeyim.” dersiniz ve sessizce onunla konuşarak anlaşmak fikrinden vazgeçersiniz.
Bu kişileri bu hale sokan sebep ne olabilir diye sorgularsanız akıl azlığı veya çok güçlü olan duygularının aklına hakim olması şeklinde bir sonuca ulaşırsınız. Neticede aklın hakimiyetini kaybettiği bir şahsiyetten bahsetmiş olursunuz.
İşte sosyal hayatımızda yobaz dediğimiz veya yobazlıkla damgaladığımız kişilere dikkat edin tam da yukarda tarif ettiğimiz gibi aklını kullanamayan veya aklını duygularına esir vermiş kişiler olduklarını görürsünüz.
Yobazlık kanserden zor bir hastalıktır. Kanserin zaman zaman iyileşeni olur, yobazın iyileşeni olmaz.
Yobazlık ahmaklıkla kardeştir. Hz. İsa, ölüyü dirilttim ahmağı diriltemedim diye ahmaktan kaçarmış ya hani…
Yobazın tarifini, yalnız dini taassup içindeki insanlara ait bir sıfat sanmak ise ayrı bir yobazlıktır.
Yukarıdaki tarife uyan her fikir ve düşüncenin sahibi maalesef ki yobazdır. Bu nedenle entelektüelim diye geçinen ateistler, evrim kuramı üzerinde beyinlerini kilitlemiş evrimciler, çağdaşlık diye bir fikirsizlik fikrine inanıp gayesiz yaşayanlar, İslam’a tahammül edemeyen ırkçılar vs. bunların hepsini yobazlar sınıfına dâhil edebilirsiniz.
Yobazlık, gericilikle aynı da değildir. Gericilik; geriye gitmek ve geride bıraktığımız güzel değerleri savunmak ise ben İslam gibi güzel bir değeri savunduğum için gericiliği kabul ederim.
Halbuki İslam’ın da yobazları vardır; her fikrin her dinin yobazları olduğu gibi… Hem de işin garibi, İslam dini bugün maalesef ki bu kendi yobazları elinden çektiğini kimseden çekmiyor.
Halbuki İslam’ın kendisi asla yobazlığa müsait değildir. Zira İslam akla, düşünceye, inceliğe, nezakete, sevgiye, hoşgörüye, affa, merhamete velhasıl her yönüyle güzel ahlaka değer veren, içtihatlarla gerektiğinde yenilenmeye ve gelişmeye kapısını kapamayan bir dindir.
• Ama yobazlar fikirlerini tartıştırmazlar, dolayısıyla aynı zamanda dogmatik ve fanatiktirler.
• Yobazlar derin düşünemeyen, incelikten, estetikten anlamayan, kaba saba adamlardır.
• Yobazlar gerçek İslam’ı değil de kendi anladıkları ve onunla bilinçsel anlamda şartlandıkları İslam’ı bilir ve bir daha da asla değişmezler. Bozuk plak gibidirler, hep aynı yerde dönerler ama ilerlediklerini sanırlar.
• Daha çok bidat ve hurafelerde takılır kalırlar; ama İslam’ı gerçekten doğru anlayıp doğru yorumlayanları da bidatçi, yenilikçi diye yaftalamaktan geri kalmazlar.
• Ortalığı kana bulayan, kafirleri bırakıp daha çok Müslüman kanı döken, İslam emirlerini uyguluyorum diye nefsinin emirlerini uygulayan, hoşgörüsüz, anlayışsız, nezaketsiz, empatisiz ve merhametsiz adamlar yobazlardan çıkar.
İslam adına ortaya çıkan ve İslam’a en çok zarar verenlere bir bakınız, işte bunlar tam bir yobaz ve bağnaz insanlar yığınıdır. Aşağıdaki hadis-i şerif bunlar için söylenmiş olmalı şüphesiz:
“İlim, alimlerin kaldırılması (vefat etmeleri, Allah’ın katına alınmaları) ile ortadan kalkar. Ortalıkta hiçbir alim kalmaz, nihayet insanlar cahilleri rehber ve önder edinirler; meselelerini onlara sorarlar. Onlar ilme dayanmadan halka fetva verir, hem kendisi sapar hem de halkı saptırır.” (Buhari, Müslim)
Yobazlığın beslendiği kaynak akıl azlığı ile beraber sevgisizlik ve hoşgörüsüzlük olduğu için, yobazlar içlerindeki karanlıkla İslam dininin temeli olan sevgiyi çok anlayamazlar. Bu nedenle de her türlü güzelliği, estetiği, sanatı, müziği, bilimi, neşeyi, sevinci, günah diye, yaşadıkları İslam’da asla barındırmazlar. Sevginin, estetiğin, sanatın, bilimin yasaklandığı, kadınların mahrem diye tamamen sosyal hayatın dışına itilip evlere kapatıldığı, kız çocuklarının çocukluklarını yaşayamadığı karanlık ve sıkıcı bir dünyaya “İslam sistemi” demek tam bir yobazlıktır. Aslında bu, “şeytanın insanları dinden uzaklaştırmak için ahmak Müslümanlara kurdurduğu bir tuzak” olmaya maalesef ki daha çok layıktır.
İslam dini son dindir ve tüm insanlığa geldiği için evrensel bir dindir. Dolayısıyla doğusu, batısı, dünyanın her köşesi bu dinle tanışmalı ve bu dini sevmeli, benimsemeli. Zira bu din onları yaratan tarafından gönderilmiş yaratılışımızla birebir uyumlu bir fıtrat dinidir.
Halbuki yobaz zihniyettekilerin İslamî anlayışları tek tiptir ve kendilerinden mamuldür. Kılık kıyafetleri ve görüntüleri tek tip ve itici; sanata, estetiğe, hayata bakışları hep yasaklayıcı ve reddedicidir… Ortası yok mu, yok… Onların ifrat ve tefritin ortasında düşünmeye beyinlerinde sanki hücreleri yoktur. Değişik coğrafyalardaki değişik kültürdeki kadınlar ve erkekler bu dinle tanışıp seveceklerse; asker gibi tek tip bir kadın kıyafeti ve görüntüsü yine tek tip bir erkek kıyafeti ve görüntüsünden başka bir görüntüyü İslamî kabul etmeyen bir zihniyet İslam’ı bu coğrafyalarda nasıl tanıtıp sevilen bir din haline getirecek? Gerçekten bu tür zihniyeti anlayabilenlere aşk olsun demek lazım.
İslam’da örtünme tesettür vardır, buna kimse karşı çıkamaz. Günaha girmeden ama aşırıya da kaçmadan, herkesin kendi kültürüne göre kolaylıkla uygulayabileceği ve onları sosyal hayatın dışına atmayan örtünme şekilleri olamaz mı?!… Daha açığı kadınları ve erkekleri günahtan koruyacağım diye abartmanın, bu konuda Allah’tan c.c. yani Allah’ın kitabından daha fazla titiz olmanın nasıl bir açıklaması olabilir bilmiyorum. Giyim ve kıyafetin bu kadar bollaştığı ve ucuzladığı bir dünyada hem de…
Biraz daha merhametli olup geniş düşünsek düşünebilsek ve tekrarı olmayan şu imtihan aleminde insanları kırıp dökmeden, ötelemeden, en azından imanlarını kurtarsınlar diye Yunus gibi, Mevlâna gibi, sevgi, şefkat, merhamet ve hoşgörüyle yaklaşsak birbirimize, çok mu şey istemiş oluruz?
Ayrılıklardan, tahammülsüzlüklerden kan gölüne dönmüş İslam coğrafyasını, kafirlerin Müslüman’ı Müslüman’a kırdırarak hem para kazandıkları hem de yeni silahlarını denedikleri coğrafya olmaktan kurtarsak; birbirimizi affederek, severek, hoş görerek yaşasak kötü mü olur?
İşte bu temennilerin gerçekleşebilmesinin önündeki en büyük engel önce cahilliktir ve sonra da yobaz zihniyete sahip Müslümanlar ve onlardan oluşan tehlikeli gruplardır.
Yobazlar dinde olmayan konuları var gibi veya dinde olanları yokmuş gibi gösterir, helal olan şeyleri haram kılarlar. Oysa helal ve haram bellidir, Kur’ân’da ve Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde bu konular gayet açık anlatılmıştır…
Evet bugün İslam’ı gerçek güzelliği ile gayrimüslimlere tanıtmak görevi büyük bir vebal olarak samimi Müslümanların üzerinde duruyor. Dolayısıyla yobazların tahribatını durdurmak, bertaraf etmek ve önlemek için onlardan daha çok çalışmak gerekiyor.
Herkesin malumudur ki, bu yüzyılın son çeyreğinde, ehl-i küfrün oyununa gelerek savaşlar çıkaran, zulüm yapan, toplu katliamlar yapan Müslüman modeli, İslam dini hakkında çok yanlış kanaatleri dünya genelinde iyice pekiştirmiştir. Yeni Müslüman adayları ise, vahşice kan döken bu yobaz zihniyeti, gerçek İslam sanıp İslam’dan korkmakta, haklı olarak ürkmektedir. Gerçek İslam ve Müslümanlık ise Allah’ın Kur’ân’da bildirdiği, Peygamberimiz’in (sav) söylediği İslam’dır. Bu nedenle, sevgi dolu, sanata, estetiğe, güzelliğe, temizliğe, nezakete değer veren İslam anlayışını önce nefsimizde ve çevremizde yaşayarak göstermek sonra da anlatmak Müslümanların en önemli bir vazifesidir…
Zaman ahir zamandır, Allah kafirler istemese de nurunu tamamlayacak, gerçek İslam’ın anlaşılması ve yayılmasıyla zulüm ve gözyaşları bitecek, kardeşlik ve barış dünyaya yeniden hakim olacak, yaşlı dünyamız son günlerinde asr-ı saadet günleri gibi huzurlu bir dönemi bir kez daha yaşayacaktır inşallah...
O günleri bir an önce görmek dileğiyle Allah’a emanet olun.