İslam'da Diyalog / Mehmet Şevket Eygi

  Feyz: Efendim, İslam'da diyalog ve hoşgörü geçmişte nasıl olmuştur ve bugün nasıl olmalıdır?

  M.Şevket Eygi: İslam'da diyalog ve hoşgörü hem vardır, hem yoktur. Olanı şudur: Yani lugati manasıyla Müslümanlar farklılıkları, başka dinde olanlara hoşgörüyle bakarlar. Onların kimliklerini korumalarına, efendim din hürriyetlerine izin verirler, imkan tanırlar.
Diyaloğa gelince; Osmanlı İmparatorluğu dönemini ele alalım. Daha öncelerini efendim, Abbasi Hilafetini, Endülüs'teki İslam Devletini.. Onlar Yahudilerle ve Hristiyanlarla daima diyalog içinde olmuşlardır ve hatta onları çalıştırmışlardır, devlet hizmetlerinde.

"İSLAM'DA REFORM YAPMAK İSTEMEKTEDİRLER"

  Ama diyaloğun bir de ideolojik manası var; yakın tarihlerde, 30-40 sene önce çıkartılmıştır. Bu İslam'da reform yapmak, İslam'ın tek din olduğu inancını yıkmak onun yerine "Diğer dinler de haktır. Bunların hepsi ilahi dindir. Bir kimse Müslüman olmasa Yahudi ve Hıristiyan olsa yine ehli necattır, yine cennete girecektir," şeklinde. Bu bir ideolojidir. Bunu İslam kabul etmez.
Çünkü bu ideolojiyi kabul ettiğiniz anda İslam'dan çıkmış olursunuz. Çünkü İslam'ın temel birtakım zaruri hükümleri vardır. Bu ikinci cins diyaloğa bunlar uymaz efendim.
Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) risaleti, daveti ve tebliği bir kimseye ulaştığı zaman, o kimse red, tekzip ve inkar ederse; o ehli necat değildir! Yani lugat olarak vardır.
Hıristiyanlarla komşuluk yaparız, Yahudilerle toplum içinde yaşama imkanı tanırız, onların ibadet etmelerine, kimliklerini korumalarına, çocuklarına din eğitimi vermelerine hep toleransla bakarız.

  FATİH, İSTANBUL'U ALDIĞINDA BİR FERMAN VERDİ!

Onlar tarih boyunca böyle bir toleransta olmamıştır bize karşı. Hz. Ömer ne yapmıştır? Kudüs'ü aldığı vakit Kudüs'lü Hıristiyanlara bir emanname vermiştir. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u aldığı vakit bir ferman vermiş ve şimdi gidin bakın Fener'deki patrikhaneye; asılıdır o ferman.

"ONLAR İSE ENDÜLÜS'Ü ALDIKLARINDA MÜSLÜMANLARI KATLETTİLER!"

Ama onlar Endülüs'ü aldıkları vakit bir tek Müslüman bırakmadılar. Önce söz verdiler; "Müslümanlar da yaşayacak" diye ama o sözlerini çiğnediler. Ya kovdular, ya öldürdüler, ya da zorla Hristiyan ettiler. Zorla Hristiyan ettikleri çeşmede ellerini yüzlerini yıkayamıyorlardı. El yüz yıkama bahanesiyle, abdest alıyorlardı ve onları da öldürüyorlardı. Yine haçlılar Kudüs'ü aldığı vakit, 70 bin Müslümanı ve onların yanında Yahudileri de katlettiler.

"GAYRİMÜSLİMLERİN HOŞGÖRÜSÜNÜ BUGÜN DE GUANTALAMA'DA, ÇEÇENİSTAN'DA, AFGANİSTAN'DA, IRAK'TA GÖRÜYORUZ!!.."

Selahattin Eyyubi yüzyıla yakın bir zaman geçtikten sonra Kudüs'ü geri aldığı vakit bir tek Hıristiyanın burnunu bile kanatmadı.
Zaten onların Müslümanlara karşı ne kadar toleranslı olduğunu şimdi de görüyoruz: Guantalama'da, Çeçenistan'da, Afganistan'da, Irak'ta.. Bir ara Saraybosna'da da görmüştük; Serebzenitca katliamını unutmadık.

- Tebliğ, diyalog ve iletişim kavramlarının sözlük anlamlarını karşılaştırdığımızda genelde anlam olarak aynı. Yani, ulaştırma, nakletme anlamındadır. Hristiyan ve Musevilere tebliği yaptık, fakat kabul etmediler diyelim. Bundan sonrası ne olacak? Diyaloğu kesmek mi gerekiyor?
-İslamın tebliğ metotları çağlara göre değişir, efendim. Bundan bin sene önceki dünya bugünküne benzemeyen bambaşka bir dünyaydı. Şimdi globalleşmiş bir dünyada yaşıyoruz ve bu dünyanın kabul ettiği bir takım değerler vardır. Mesela, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi vardır.

Şu anda Müslümanlar davet ve tebliğ konusunda maalesef acz içindedirler. Çünkü zaten İslam dünyasının kendisi İslam'ı hakkıyla yaşayamıyor! Şu andaki; hakkıyla yaşayamadığı dini nasıl başkalarına öğretsin?


TEBLİĞ ARTIK İLETİŞİM ARAÇLARIYLA YAPILMALI!

Yani Müslümanlar artık bu devirde bu konsept içinde bundan bin sene önceki gibi cihat edemezler. Nasıl cihat ederler? Efendim, cihadı daha yumuşatırlar. Ve gayrimüslim ülkelerdeki, İslamiyet'le henüz tanışmamış insanlara basın, yayın, internet ve diğer iletişim araçları vasıtasıyla İslam'ı tanıtmaya çalışırlar. Tabii bunun içine sanat girer, kültür girer. Müslümanlar bunu yapmıyorlar maalesef yani. Benim bildiğim, Avrupa'da, Amerika'da milyarlarca gayrimüslim insana İslam'ı layıkıyla tanıtacak yaygın bir teşkilatım yoktur. Belki çok nadir istisnalar vardır. Birtakım kültür merkezleri vardır, dernekler, camiler vardır. Ancak tabii biliyorsunuz bu istisnalar kuralı, gerçeği bozmuyor.
Şu anda Müslümanlar davet ve tebliğ konusunda maalesef acz içindedirler. Çünkü zaten İslam dünyasının kendisi İslam'ı hakkıyla yaşayamıyor! Şu andaki; hakkıyla yaşayamadığı dini nasıl başkalarına öğretsin?

-Efendim, bu gündemdeki son karikatür kriziyle ilgili Müslümanların tepkilerini nasıl değerlendiri-yorsunuz?

-Efendim, İslamiyet en kemali, mükemmel din olduğuna göre, Müslümanların tepkileri de bu dine uygun olarak çok vasıflı, çok kaliteli çok kemalli olması gerekir. Ancak ben bugünkü Müslüman dünyasından böyle bir tepki zaten beklemem ve sergilenen tepkiler de böyle tepkiler değildir. Biliyorsunuz Danimarka çok zengin ve çok küçük bir ülke. Batı medeniyeti bakımından da çok ilerlemiş bir ülke. Fert başına düşen milli geliri yüksektir.

Birincisi Shakespeare'in meşhur Hamlet adlı piyesinde meşhur bir cümle vardır. Danimarka krallığında kokuşmuş bir şey var.

Bugün Müslümanların anlamadıkları birşey daha var: Danimarka'da hükümet basına en ufak bir müdahalede bulunamaz. Şimdi onlar, Danimarka'yı; Mısır gibi, Libya gibi, Cezayir, Fas, Suriye gibi bir ülke zannediyorlar.

Efendim, "hükümet bunu men etsin." Danimarka'da yüzde yüz basın hürriyeti vardır. Artık o basın mensupları vicdanlarıyla ya da ahlaklarıyla yaparlar ya da yapmazlar.
Şimdi Müslümanlar nasıl kaliteli şeyler yapabilirlerdi. Benim kaliteli bir şey yapıyorum diye bir iddiam yok. Fakat iki şey hazırlıyorum bu konuda.

Birincisi Shakespeare'in meşhur Hamlet adlı piyesinde meşhur bir cümle vardır. Danimarka krallığında kokuşmuş bir şey var. Cümle budur. Şimdi bir karikatüristle görüşeceğim. Bir Danimarka haritası, üzerine bir Danimarka bayrağı ve üzerinde pis kokulu dumanlar çıkıyor, Danimarka haritasının zemininden. Bayrak da kirlenmiş vaziyette. Üzerine Shakespeare'nin bu cümlesini koyacağım. Altına da imza Shakespeare, Hamlet yazacağım. Bu kaliteli bir protesto olur, efendim. Kendimden de dikkat ederseniz bir ilave yapmıyorum.

-Kendi silahıyla vuruyorsunuz, yani.

Papaz kürsüye çıkıyor, oradakilere dönüyor ve "İsa diye diye İsa'nın mezarına tükürdünüz yahu" diyor.

-İşte, Shakespeare'in içine doğmuş ve bundan 400 sene önce bu sözü söylemiş. İkincisi, Danimarka'nın dünya çapında ünlü bir filozofları vardır. Bunun ismi Sören Kierkegord. O metni araştırıyorum. Şöyle bir yazı yazmış. Bu yazı bir kilisede cereyan ediyor, kral, başbakan, bakanlar, ileri gelen asilzadeler, kumandanlar bir kilisede ayin için toplanmışlar. O ayin programı içinde bir vaaz var. Genç bir papaz vaaz edecek.

Papaz kürsüye çıkıyor, oradakilere dönüyor ve "İsa diye diye İsa'nın mezarına tükürdünüz yahu" diyor. Tabii, bir şaşkınlık bir şok içinde kalıyorlar. "Bugün İsa dediğiniz, İsa diye uyguladığınız şeyle İsa'nın ne ilgisi var?" diyor.

Bakın söylentiye göre Sören ……….1840'larda vefat etmiştir, çok genç yaşta. Bakın bundan 160 sene önce sanki bu karikatürle ilgili Müslümanlara bu karikatürlerle ilgili cevabı hazır bırakmış.

Şimdi bunu arattırıyorum; internetten. Ben bu yazıyı 40 sene önce okumuştum. O Fransızca dergiyi bulamıyorum. Sören ……. Diyor ki. Karikatür demeyeceğim bakın…
"Aaa Danimarka peyniri yemeyin, Danimarka elçiliğini yakalım. Danimarka'yı protesto ederken 11 müslüman'ı öldürelim." Bunlar çok kalitesiz İslam'a yakışmayan şeylerdir.
Müslüman her şeyi çok zarif yapar, ya.. Resulullah efendimizin Necran Hıristiyanları heyetine yaptığı muameleyi biliyoruz yani. Onları tahkir etmedi, onlara gereken misafirperverliği de gösterdi, ne yapılması gerekiyorsa..

"Aaa, Danimarka peyniri yemeyin, Danimarka elçiliğini yakalım. Danimarka'yı protesto ederken 11 müslüman'ı öldürelim." Bunlar çok kalitesiz İslam'a yakışmayan şeylerdir.

Ama bugün Müslümanlar, İbni Haldun'un tabiriyle; "Bedevi Müslüman" durumuna düşmüşlerdir. Artık o Endülüs'ün Müslümanları, artık o Harun Reşid'in zamanındaki Bağdad'ın Müslümanları, o hepsinin üstünde asrı saadetin daha başka Müslümanları yok.. Köylü Müslümanları, Bedevi Müslümanlar.. Efendim, çarşı pazarda bağırıp çağıran Müslümanlar. Bunların efendim, metotlarıyla karikatür protestosu olmaz.

Hoşgörü ve diyalog yapacağım diye ben dinimden ödün veremem ki!.. Adam tevhidi kabul etmiyor, Kur'an'ın hak olduğunu kabul etmiyor, peygamberimizi kabul etmiyor, İslam dinini kabul etmiyor! Ee, sonra?… Ben ona efendim bu konuda hoşgörüyle bakacağım!.. Buna bakamam, efendim. Bunları reddeden kimseye İslamiyet; "kafirdir" diyor! Ama kafirler çeşit çeşit... Ehli kitap kafiridir. Kafir de lugali bakımdan örtmek demektir. Yani; gerçekleri kabul etmeyen, gizleyen demektir. Bir yığın papazın Müslüman olduğu bir devirde kalkıp da efendim, "Hıristiyanlar da, Hz. Peygamberi, Kur'an'ı kabul etmeden cennete gireceklerdir" demek çok yanlış bir şey. Ama Hz. İsa zamanında bir kişi, Hz.İsa'ya iman etmiş; elbette cennetliktir, Hz. Musa'ya iman etmiş; elbette o cennetliktir..

-Efendim imamlarla, papazların, hahamların birlikte çekilmiş samimi pozlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Böyle el ele kol kola, omuz omuza. Adamlar bizim Peygamberimizi kabul etmiyor, "Kur'an uydurmadır" diyor, sonra da can ciğer dostmuş gibi birbirlerine hararetle sarılıp, sarmaş dolaş oluyorlar. Bu görüntüler amacını aşmıyor mu?

-Şimdi şu var: Türkiye parçalanma sürecine girmiştir. Türkiye parçalanırken, onlar da dikkatlerimizi dağıtmak uyanıklığımızı gidermek için böyle numaralar yapıyorlar.

"ONLARDAKİ DİN HÜRRİYETİ BİZDE YOK"

Yoksa bugün Türkiye'de diyalogdan ve hoşgörüden önce çok düşünülmesi gereken bir şey var: Biz papazların, hahamların sahip oldukları din hürriyetine sahip değiliz.
Bize de o hürriyeti versinler ondan sonra diyalog yapalım yani. Ben dernek kurabiliyor muyum? İslam'ı Yayma Ve Yaşatma Derneği.. Kuramam! Çünkü dernekler kanunu bir Müslüman'a din derneği kurmayı yasaklıyor. Misyonerlerin ise Avrupa ve Amerika'daki ülkelerde kökü yüzlerce yıl öncesine dayanan çok güçlü efendim misyonerlik vakıfları, dernekleri, teşkilatları var.

"ONLARIN DİN ADAMLARI ÇOK DAHA EĞİTİMLİ!"

Bu diyalogu kabul etmek bir kere yanlış bir şeydir. Eşit değilsin. Hem kanunen eşit değilsin; hem de tarihin arızaları yüzünden Müslümanlar geri ve cahil kalmışlardır. Ve bugün öyle misyoner var ki çıksın kürsüye üç dilde konuşma yapsın!

Senin öyle hocan var mı?

Sonra bir de şu var: Onlar 6 senelik yüksek tahsil yapmışlar. İki yüksek lisans vermişler. Kimi doktora vermiş. 5 lisan biliyor, 6 lisan biliyor.
Benim din hocalarımın bu kadar güçlü kültürü yok.

Bu diyalogu kabul etmek bir kere yanlış bir şeydir. Eşit değilsin. Hem kanunen eşit değilsin; hem de tarihin arızaları yüzünden Müslümanlar geri ve cahil kalmışlardır. Ve bugün öyle misyoner var ki çıksın kürsüye üç dilde konuşma yapsın!

Senin öyle hocan var mı?

Senin artık Gazalilerin yok, İbni Sinaların yok, İmamı Rabbanilerin yok, Abdülkadir Geylanilerin yok.. Kalkmışın efendim, şeytana külahı ters giydirecek Hıristiyanlarla diyalog yapmaya kalkıyorsun. Onlar, külahı ters giydirirler adama!