Çanakkale Geçilemedi

F.Yiğit: Bu kitapta Yüzbaşı Mehmet Hilmi'in bir komutan olark onun farklı yönlerinimi anlatıyor?
 

KOMUTANIN YÖNETİM ANLAYIŞI 

G.SANLITOP:Öncelile şunları şöylemek isterim. Bu tarihi bir romandır. Çanakkalede şekillenen bir hayatın öyküsüdür. Değerli büyüğümüz Yüzbaşı Mehmet Hilmi Sanlıtop'un anıları ve savaştan sonra verdiği konferanslara ait notlardan yararlandım. Tabiki yaşadığım süre içinde onun tarihi anıları ile büyüdüm. Evimizde böyle bir tarih bilinci, vatan sevgisi ve Çanakkale savaşının kahramanlık kültürü hakim. Bu duygularla soyadını aldığımız büyüğümüzü anlatmaya çalıştım. Bu kitapta yöneticilik sanatı da var. Mesela bir askeri nöbette uyuyor. Ona ceza vermiyor. Onu sadece utandırıyor. Ceza verilen yerlerde de, mecbur olduğu için ceza verildiği hissini uyandırıyor. Yani keyfi ceza verilmediğine onları inandırıyor. Kendisinin de üzüldüğünü belirtmeye çalışıyor. 

  Balıkesirli bir çavuş var. Nöbette uyumuş. Demiş, alın silahını ona nöbet vermeyin. O çocuk iki gün uyuyamamış. Yalvar, yakar, işte. Ondan sonra nöbet tutabilirsin. Ve tabii, hiçbir hata yok. Öbürlerinde de yok, yedeklerde de yok. Böyle bir kitap bu. 

  KOMUTANIN KONUŞMASI 

  F.Yiğit: Kitabınızda Yüzbaşı Himi Bey'in tarihi bir konuşması var. Bundan bahsedebilirmisiniz? 

  G.SANLITOP: 18 Marttan evvel, 25 Şubat'ta metal bataryaları düşmüş. Artık harp geliyor, belli. Takım subaylarını da yanına alarak koğuşa girerek. Uzun bir konuşma yapmış.
"Düşman metalden girmiş bulunuyor. Öyle görülüyor ki pek kısa bir zaman sonra harbe gireceğiz. 

  "HERKES DAİMA ABDESTLİ BULUNACAK!"

1-Bugünden itibaren daima abdestli bulunacak ve harbe abdestli olarak başlanacak.
2-Topların dolması için verilecek kumanda ile her toptan sağındaki bir er nöbete çıkacak. Bu suretle dört er tarafından ezani Muhammediye okunarak birinci doldurma işi yapılacak. 

  "BÜTÜN BATARYA SESLİ TEKBİRE KATILACAKLARDIR!"

3-Yeni gelen yedek subay adaylarının medreseden gelen kısmı lüzum görüldüğünde yüksek sesle tekbir alacaklar. Bir kısmı da Kur'an okuyacaktır. Vazifesini bitiren erler onları izleyeceklerdir. Ateş aralarında ise bütün batarya sesli tekbire katılacaklardır. 

  Metal savaşlardaki tecrübelere göre kısa toplardan fayda ummuyorum. Düşmanın boğazdan geçişi ile vatanımız ve İslamiyet alçalma derecesine düşecek boğazın müdafasında ise elde edilecek kazançlar milletin şerefini kurtaracağı gibi bütün İslam aleminin kalplerinde hasıl olacak minnettarlıktan dolayı vicdani ödül olacak gazamıza Allah (Celle Celalühü) ve Peygamber efendimizi(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hoşnut edecektir. Bu kendi liyakatımızla değil ancak Cenabı Hakkın özel bir lütfu iledir. Dünyanın en bahtiyar adamları olduğunuzu bilmenizi isterim. Şimdiye kadar batarya başında bulunmamız vatan evladı ve İslamiyete karşı her zaman kendileri için canımızı fedaya hazır olduğumuzu taahhütten başka bir şey değildir. İşte o gün geldi. 

  Cenabı Hak insanları çeşitli özelliklerde yaratmıştır. Cesaretlik yiğitlik yaradılışı olduğu gibi canilik de bir yaradılıştır. İslamiyetle kötülüğün bağdaşmadığı hadislerle anlatılmıştır. Ama savaş durumu farklıdır. Buradaki mücadelenin cinayetle hiçbir ilgisi yoktur. Söylediğim maksatlara ulaşmak için insan bir defa değil bin defa canını feda eder. Bundan dolayı gösterilecek en ufak bir korkaklık tekrar tekrar anlattığım üzere atış dolayısıyla bataryanın mahvı ve memleketin felaketi olacağından diğer savaşlardaki kaçışlardan beterdir. 

  "KENDİNE GÜVENEMEYEN VARSA SÖYLESİN, DEĞİŞTİREYİM!" 

  Buradaki yenilgi hiçbir surette hiçbir savaştaki yenilgi ile kıyaslanamaz. Bunun için içinizde kendine güvenemeyen varsa söylesin. Başka askerle değiştireyim. Korkmadan bataryada bir kişi kalmayana kadar harp edeceğiz. Kimse yaralı ve şehitlerle uğraşmayacak. 

  "BEN ÖLÜRSEM ÜZERİME BASIP GEÇİN!" 

  Ben ölürsem üzerime basıp geçin. Yaralanırsam gene önem vermeyin. Ben de size öyle yapacağım. Şehit ve yaralıların yerine geçecekler tayin edilmiştir. 

  "ALPARSLAN BEYAZ KEFENLE HARP EDERDİ!"

  Malazgirt'te Alparslan'ın bir sözünü aldım bu arada. Alparslan atın üzerinde beyaz kefenle diyor ki; (biliyorsunuz beyaz kefeni giyip savaş ediyorlar) beni vurulduğum yerde gömün.
Devam ediyoruz. Savaşta hiçbir ödüllenme beklemeyin. Bunu vaat etmem, edemem. Hiçbirimiz rütbe, nişan ve dünya menfaatlerinin hevesleriyle gayret edip harp etmeyeceğiz. Bundan ümidinizi kesin. Allah için harp etmeye niyet edelim ki gazamız mübarek olsun. Ya gazi ya şehit olalım. Şimdi iyi düşünün. Tekrar ediyorum. Tereddüdü olan varsa hemen söylesin. Bunun üzerine herkes yemin ediyor ve sözlerine şöyle devam ediyor. 

  "UHUD SAVAŞINDA İNDİRİLEN AYET BİZİM İÇİN DE GEÇERLİ!" 

  Uhud savaşında indirilen ayet bizim için de geçerli. Çünkü Allah'ın lütuflarına sığınıp her şeyi ondan isteyeceğimiz için mermilerimiz dahi bizi vasıta edip Cenabı Hak tarafından atılmış olacak ve daima hedefe isabet edecektir. İnşallah en kısa zamanda düşmanın en büyük ve en kıymetli gemilerini denizin dibine kendilerini de dışarıya atacağız." 

  Harpten önceki gece koğuşta erlere yapılan uzun konuşma budur. Yani kitabın özeti belki bu. 

  ERTUĞRUL TABYASI'NIN KAHRAMANLIKLARI 

  F. Yiğit:
Çanakkale Savaşının kader anından bahsedermisiniz? 

  G.SANLITOP: Metal bataryasında Ertuğrul tabyası büyük kahramanlıklar gösterdiği yazıyor bu kitapta. Ertuğrul tabyası en büyük fedakarlıkları göstermiştir. Fakat alay komutanının emirlerini uygulamaları zorunluluğu dolayısıyla hep eski mermi kullandıklarından tabiatıyla etkili olamamıştır. Bu gerçeği tabyanın yeni mermilerinin ele geçirilmesinden ve kullanılmamış olmasından dolayı diyor. Metal savaşından sonra .. komutanı gidiyor, Talat bey bu toplar sağlam diyor ve birine ateş et diyor. Çıplak bir hayvanla gidiyor. Tabii düşman bunu da görünce onları da kırıyor. Fakat mermilere dokunmuyor. Mermileri ne yapacak? Alay komutanından izin alarak gidiyorlar ve o mermileri geri alıyorlar. Metal savaşlarından 5-6 bin metreye kadar bizimkilerin ateş etmediklerini görürsün. Niye? Çünkü yeri belli olmasın mantığı hakim olabilir. Ve onları atmak kısmet olmuyor. 

  Aynı şekilde 18 Mart'ta aynı şekille karşılaşıyorlar ve atış izni verilmiyor. Ee, tabya gemiler tarafından durmadan dövülüyor. Gemiler artık manevra yapar gibi atış yapmaya başladılar, deniliyor kitapta. Durumu 3 defa bildiriyorlar. Üçünde de ayrı bir mazeret.Yüzbaşı Mehmet Hilmi Bey" O zaman anladım ki yüksek rütbeli subayların astların önerilerine karşı ne evet ne hayır diyerek sessiz kalmaları ve ondan sonra da hata olunca da asttın suçlanması kolay oluyor. Ama memleketin menfaatleri gereği benim ateş etmem gerekirdi.Ve bütün sorumluluğu üzerime alarak ateşe başladım" diyor. 

  KOMUTANLARIMIZ İNGİLİZ, FRANSIZ VE ALMAN 

  Bu arada Liman Von Sanders'in Türkiye'deki beş yıl diye bir kitabı var. Bir şekilde elde ettik. Fotokopisini kitap gibi yaptık. Orada da şöyle bir manzara var. Yavuz'un Türkiye'ye girişinden önce Deniz Kuvvetleri'nin başında İngiliz Oramiral Limus. Kara Kuvvetlerinin başında Alman Liman Von Sanders. Jandarma'nın başında da Fransız Genaral. Yani üç ayrı kuvvet üzerinden üç ayrı milletin komutanı eğitim veriyor, Türklere.. Böyle bir durumda, birkaç gün sonra bunların İngiliz ve Fransız olanı düşman tarafında.. Çanakkale Savaşı başlıyor.. Düşünebiliyor musunuz? İşte böyle bir olay.. Türklerin, Osmanlı'nın bütün güvenliği yabancıların elinde.. kitapladan okuyoruz, Almanlar'dan büyük istifade de görmüşler. Ama metal savaşlarında özellikle Orhaniye'de.. Komutan ölüyor... Bir türlü Almanlara ateş ettirememişler. Hepsi bir bahane bulup geri çekilmiş. Metal savaşlarında, 25 Şubatta. Bu da bir gerçek..Tarihi bir gerçek. Demek ki eğitimimiz noksan ama işte yabancılardan aldığın eğitimle de her şeyi yapamıyorsun.. Bütün bunlar gün ışığına çıkıyor. 

  SAVAŞIN OLUMLU VE OLUMSUZ YÖNÜ 

  O başarı kazanılmasaydı, ben diyorum bunu da düşman gemileri boğazı geçecekti. En kısa zamanda İstanbul'u işgal edecek ve ardından Karadeniz'e açılarak Ruslara destek olacaklardı. O zaman da kara savaşına gerek kalmayacağı için her iki tarafın verdiği yüz binlerle ifade edilen kayıplar olmayacaktı.. Hikayelere konu olan vahşet sahneleri yaşanmayacak, yaralar da kanamadan kapanacaktı. Bizler de en azından şehitlerimiz ile öğünmeyecektik. 

  Olumlu yönünü ele aldığımızda ise bambaşka bir tablo ile karşılaşıyoruz. Görülüyor ki bu savaş kazanılmalıydı. Bu destan yazılmalıydı. Çünkü zaferiyle birlikte bir ulusun doğuşu başlamıştır. Ayrıca bu zafer Türk milletinin kurtuluş zaferinin yanı sıra, esir ülkelerin de kurtuluş hamlelerine, kurtuluş şarkılarını söylemeye başlamalarına vesile olmuştur. Kısacası Çanakkale Savaşı çok farklı sonuçlar meydana getirdi. 

  Ama dediğim gibi gerçek belgelerle bir şey yapmaya çalıştık. Herhalde beğenildi ki, çok ilgi gördü ki, Çünkü bilmiyorum benim için 150 bin çok büyük bir rakam. Bu yüzelli bin tanenin yarım milyon insanımıza okuma şansı vereceğini düşünüyorum.