Ayşe'nin en büyük zevki, kocaman bebeği Semra ile oynamaktı… Onu ölmüş olan amcası getirmişti Belçika'dan… Semra, yatırılınca gözlerini kapar.. uyuma numarası yapar, kaldırınca da gözlerini açardı… Karnında mide yerine oturtulmuş minnacık bir ses cihazı vardı. Kolundaki düğmeye basınca konuşulan her sesi alır ve aynen tekrar ederdi… Bunun için onunla sır arkadaşlığı yapılmaz.. gizli bir şey konuşulmazdı…
Ayşe'nin okul dönüşü arkadaşlık yaptığı en iyi dostu idi Semra… Onu çok seviyordu… Onsuz hayatı düşünemiyordu bile…
Onu kucaklamak... okşayıp öpmek; doyumsuz bir zevkti Ayşe için. Ancak, Ayşe'yi üzen ve bebeğiyle oynarken zevkini kaçıran bir engel vardı ortada.. annesinin hastalığı…
Bir türlü iyileşememişti annesi… uzun zamandır yatakta yatıyordu. Arada bir su vermek.. isteklerine koşmak gerekiyordu elbette… Çünkü Ayşe'den başka annesine hizmet edecek kimsesi yoktu…
Ayşe üzülmesin diye pek belli etmemeye çalışıyordu ama çok hasta idi annesi… Babasının hali ise ayrıca üzüyordu Ayşe'yi… Her zaman tebessümlü görmeye alıştığı babasının yüzü gülmüyordu artık.. Öyle ki babası her akşam eve düşünceli gelir.. nasılsın hanım ? der.. elini tutar.. ateşine bakar.. hatırını sorar.. daha sonra çekilir bir köşeye, hiç bir şey konuşmadan.. kaşlarını çatar.. suratını asar.. derin derin düşüncelere dalardı… Ayşe ; "Neyin var babacığım.. sen de mi hastasın?" diye boynuna sarılınca, babası zoraki güler : "Yok yavrucuğum, annenin hastalığına üzülüyorum sadece.. Bunun için neşem yok…" diye kısa cevaplarla geçiştirirdi…
Bir defasında Ayşe mutfağa çıkmıştı.. odada yalnız kalan annesiyle babasının konuşmalarını duydu… Annesi: "Öleceğim galiba bey.. son günlerimi yaşıyorum.. Ayşem sana emanet.. O'na iyi bak.. annesizliğini aratma…" diye birşeyler söyledi… Hatta münasip birini bulursan evlen.. sen yalnız yapamazsın.. buna şimdiden izin veriyorum gibi laflar etti.. Babası da :" Ne diyorsun hanım! İnşaallah iyileşeceksin… Bugün asker arkadaşıma haber saldım.. borç para gönderecek.. doktorun reçetesi işte masanın üzerinde .. ilaçları alınca iyi olacaksın…" dedi…
Bütün söylenenleri işitmişti Ayşe… Babasının suratının neden asık olduğunu.. üzüntüsünü şimdi daha iyi anlamıştı… Ayşe : "Ah bu parasızlık… Zaten aldığı aylık mutfak masrafına bile yetmiyor.. her ay bakkala yığın yığın borç birikiyor… zavallı babacığım…" diye düşündü… Ya annem.. O'nun hastalığı ne olacak şimdi?…
Aradan bir kaç gün geçmesine rağmen babasının yüzü hala gülmedi. Ayşe, babasının halinden, asker arkadaşından istediği borç paranın gelmediğini anladı…Aklına hemen konuşan bebeği Semra geldi… Zengin, biraz da şımarık olan arkadaşı Emel geldi aklına…Bir kaç defa ; "Semrayı çok istiyorum.. onu bana satar mısın ? " demişti…
Bebeğini aldığı gibi, gizlice koştu arkadaşı Emel'in evine… Ziline bastı kapının.. kapıyı arkadaşı Emel açmıştı.. sevindi ve heyecanla ona : -İstersen Semra'yı sana satabilirim, dedi… Arkadaşı Emel, bir anda şaşırdı, ama sevinmişti de… Fiyatını bile sormadan hemen, dedi, kumbarama boşaltıp ne varsa sana vereyim…
Eve girdi ve biraz sonra kumbarasındaki paraları Ayşe'nin avucuna boşalttı… Ayşe,paraları saymadı bile..aldığı gibi koşarak eve döndü ve annesine hiç bir şey sezdirmeden masanın üzerindeki reçeteyi gizlice alıp en yakın eczaneye koştu…
İlaçları aldı.. biraz da parası arttı.. onunla da annesine bir kilo elma aldı…
Eve döndüğünde annesini yatağında her zamanki gibi inlerken buldu…
-"Anneciğim, buyur ilaçların .. iyileşeceksin.. artık Ayşe annesiz kalmayacak…" dedi.
Annesi ilaçları görünce şaşırmıştı…
-Parayı nerden buldun? diye endişeyle sordu… Ayşe de : -Hiç .. hiç kimse vermedi.. Semra'yı sattım, anne…
-Semra'yı mı sattın ? Ama o senin en çok sevdiğin bebeğin ve en güzel arkadaşındı…
- Hayır anne.. ondan çok seni seviyorum ben… Sen olmayınca ben oynayamam ki.. Semra neye yarar sensiz.. ikimiz de bir köşede somurtur kalırız.. yeter ki sen ölme anne.. Semra olmasa da olur…
Annesi Ayşe'nin iyi kalpliliği ve fedakarlığı karşısında söyleyecek söz bulamadı…
Fakat, gözlerinden damla damla boşalan göz yaşları her şeyi anlamaya yetiyordu.