Her anne-baba çocuğuna düzenli bir harçlık vermek ister. Verdikleri harçlığın miktarı ve her çocuğa aynı mı olmalı konusunda sıkıntı yaşarlar. Çocuklarımızın müsrif olmaması için çok paranın harçlık olarak verilmemesi uygun olanıdır. Ayrıca çocuğumuza vereceğimiz harçlığın günlük verilmesinde de sıkıntılar bulunmaktadır. Bu sıkıntıların başında çocuğun eline geçen parayı o gün bitirmesi gereken, harcanıp tüketilmesi gereken bir meta olarak görülmesi gelir. İlerleyen yıllarda genç ve yetişkin olduğu ve çalışıp gelir elde ettiği zaman bu gelirini saçıp savurmaması için zamana yayarak parasını kullanmayı öğrenmesi gerekir. Çocuklukta öğrenilemeyen birçok davranış ileriki dönemlerde düzeltilmesi zor bir durum almaktadır. Harcamayı öğrenemeyen bir çocuğun toplum içerisinde küçük düşmesi de söz konusudur. Hatta hırsız ve dolandırıcı olması da beklenebilir. Neden? Çünkü çocukluğunda yeni harçlığını alması gereken zamana kadar para kullanmayı öğrenmeyen biri yetişkinliğinde de elinde avucunda olanı saçıp savuracağı için ortada kalabilecek ve bu ihtiyacını başka yollardan gidermeyi deneyecektir. Bu yolların neler olabileceğini düşünmek gerekir. Yalancılık, hırsızlık, dolandırıcılık, rüşvet ve gasp bunların en kolay tahmin edilenidir. Daha uç boyutlara da girmesi de beklenebilir. Eğer doğru yolu bulup ona göre hareket etmeyi öğrenmezse, sapkın davranışlara girmesi ve bu yolla istediği zaman gelir elde etmesi bile mümkündür.
Hangi anne baba çocuğunun büyüdüğü zaman hırsız, dolandırıcı, rüşvetçi, gasp yapan ya da gayri meşru yollarla gelir temin eden birisi olmasını ister? Bu soruya hiç kimsenin, akl-ı selim olan hiçbir insanın "evet" demesi beklenemez ve mümkün de değildir. O halde çocuklarımıza harçlık vereceğiz ama yaşına göre olmalı, harçlık vereceğiz ama haftalık ve zamanla aylık olmalıdır.
"Çocuklarıma eşit davranacağım" diye adaletsiz olmamak gerekir. Zaman Gazetesi yazarlarından Ahmet ŞAHİN'in 14/10/2008 tarihli köşe yazısını aynen alıyorum ve altına ben de imza atıyorum.
Bayram harçlığındaki haksızlığı torunumla nasıl düzelttik?
Dinî bayramların özellikle çocukların ruhlarında unutulmayacak tatlı hatıralarla yaşanması gerektiğini düşünüyorum. Bu sayede kimse onların hafızasından yaşadığı dinî bayramları silemeyecek, bayramların özellik ve güzelliğini ömür boyu sevgi ile hatırlamalarına engel olamayacaktır. Ne var ki, ben böyle düşünüp böyle yazdığım halde, bayramlarda harçlıklarını verirken sevindirdiğimi sandığım torunumu tam aksine çok üzüyormuşum da haberim bile olmuyormuş. Nasıl mı üzüyormuşum torunumu bayramlarda hem de harçlık verirken?
Buyurun, küçüklerin büyüklere mesaj dolu bayram harçlığı değerlendirmelerini birlikte okuyalım bugün. Bayram namazından çıktıktan sonra geldiğim evde yedi yaşındaki torunum Ahsen'le on üç yaşındaki torunum Esmanur karşıladılar beni. Odama geçip oturduğumda ikisi de bayramlaşmak üzere hazırdılar karşımda. Ben de harçlıklarını hazırlamak üzere iken yedi yaşındaki torunumun hiç beklemediğim bir tepkisine muhatap oldum. Bakın nasıl ikaz ediyordu küçük torunum beni: -Dede! Hiç olmazsa bu bayramda adaletli davran, haksızlık etme!..
Şaşırdım bu beklemediğim ikaza. Kendimi toparlayarak sordum: - Ahsen'ciğim ben her bayram haksızlık mı yapıyorum ki, hiç olmazsa bu bayram adaletli davranayım da haksızlık etmeyeyim? Bakın her bayram haksızlık yaptığımı nasıl izah etti yedi yaşındaki torunum: - Biz bayramlarda, kandillerde ablamla senin elini öpüyor harçlığımızı alıyoruz. Ama bakıyorum sen her defasında bana verdiğinden fazla veriyorsun ablama! Ben bu haksızlığa dayanamıyorum. Bu ayırıma bir son vermeni istiyorum. İkimiz de senin torunun değil miyiz? Neden ablama fazla, bana az veriyorsun? Bu haksızlık değil mi?..
Demek ki, bayramda harçlık vererek sevindirmek istediğim torunumu tam aksine çok üzüyormuşum da haberim bile olmuyormuş. Düşünmeye başladım. Onu böylesine üzücü bir duygu ile baş başa bırakmamalıydım, hiç olmazsa bu bayram günü. Ama ortada bir haksızlığın olmadığını nasıl anlatacaktım yedi yaşındaki torunuma?
Başka çarem yok, Rabbime sığınarak sorular sordum: - Ahsen'ciğim sen kaç numara ayakkabı giyiyorsun, ablan kaç numara giyiyor?
- Ben otuz üç numara giyiyorum, ablam da otuz yedi numara. - Pekiyi, bunların fiyatları aynı mı, yoksa ablanınki daha pahalı, seninki daha mı ucuz? - Ablamınki daha pahalı elbette. Çünkü o büyük numara giyiyor, büyük fiyatı ödüyor, ben ise küçük numara giyiyor, küçük fiyatı ödüyorum.
- Peki Ahsen'ciğim, şimdi sen söyle öyle ise, size harçlık verirken alacağınız ayakkabının fiyatını düşünerek vermem gerekmez mi? Sana senin ödeyeceğin paraya göre, ablana da ablanın ödeyeceği paraya göre harçlık hesap etmem adalet gereği olmaz mı? Fazla para ödeyene fazla harçlık, ondan az ödeyene de az harçlık vermem haksızlık sayılır mı? Sen akıllı bir çocuksun, düşünürsen harçlıkların neden farklı olduğunu anlarsın.
Ayaklarının ucuna bakarak düşünmeye başlayan Ahsen'in beklemesi uzun sürmedi, yüzündeki gerginlik yavaş yavaş gitmeye başladı. Sonra da başını kaldırarak rahatlamış şekilde cevap verdi: - Dedeciğim! Şimdi anladım neden bize farklı harçlık verdiğini. Çünkü büyüklerin giydikleri ayakkabı ve elbise büyük. Ödeyecekleri para da büyük olacak. Küçüklerinki ise küçük, ödeyecekleri para da küçük olacak. Öyle olunca herkesin alacağı harçlık da ödeyeceği paraya göre olacak... Seni haksız yere suçladığım için özür dilerim, dedeciğim!..
Yedi yaşındaki torunumla, farklı harçlık vermede haksızlık olmadığına böylece karar vermiş olduk. Üzücü bir yanlış anlamayı düzelttiğimizden dolayı ikimiz de bayramda mutlu şekilde yaşadık. Ancak Ahsen, yaşına göre harçlık farkının tüm çocuklar tarafından bilinmesini istediği için konuyu sizinle de paylaşmak istedik. Bilmem nasıl buldunuz bizim farklı harçlık anlayışımızı?
Evet, Ahmet ŞAHİN'in bu yazısı biz büyükler için çocuklarımızla olan ilişkilerimizde ne kadar dikkatli olmamız gerektiğini göstermektedir. Çocuklarımıza yapmış olduğumuz bir davranışın zaman zaman nedeni açıklanmalıdır.
Böylece çocuklarımızın dimağında yanlış düşünceler ve kalplerinde ise yanlış duygular oluşmasın.