Cihan Emirinin (s.a.v.) abasının altında parlıyor nurlar.
Âlem sûret bulup, adı konuluncaya kadar âlemin aydınlığına sebep şems ve kamerler…
Allah’ın Habibi’ne (s.a.v.) habib olmuş, Nur-u Nebi’nin (selam üzerine olsun) ümmetine emanetiydi Ehl-i Beyt-i Kiram… Temaşa ediverelim ki; uçsuz bucaksız bir deryadır Hak Resulü’nün (s.a.v.) Ehl-i Beyti…
Güzide hanımların en efendisi,
Mütevazı bir ömrün temsilcisi,
Dirayet, hakikat, marifet erbabında parlayan bir zühre yıldızı gibi,
Fazilet hasletlerini benliğinde taşıyan sırrı mukaddesin en güzel nağmesi,
Nuru âleme inmeden evvel, donatıldı yüreğinde cennetin nimetleri,
Havra-ül İnsiye (cennetin kokusu) sıfatını taşırken nazenin bir inci gibi,
Bu mukaddes nimettendir ki,
Nebi (s.a.v.) Efendimiz cennetin kokusunu Senden alır idi…
Ey aşkın bahçesindeki gülleri nâre düşüren yâr!!
Yaratılanların en üstünü Baban (s.a.v.) ile zamanın hanımlarının en temiz ve en iffetlisi Annenin (r.anha) özveri, fedakârlık ve infak dairesinde yetişen Sevgili…
İbadet mihrabında durduğunda melekler arasında parlayan kandili ki, kemalat zirvesine erişmekte kadın olmanın eksiklik olmadığı hakikatini gözler önüne serdi…
Bir Mürşid-i Kâmile edasıyla yüzler ve binler evlat yetiştirdi,
Okuduğun hutbelerle insanların karanlıktan aydınlığa büründü gözleri…
Allah’a hizmet etmeyi kendine vird edivermiş Ehl-i Beyt’in sevgilisi
Hz. Fatmatü’z-Zehra (a.s)…
Birliğinizle onca dağınıklıklar birlendi,
Şerefdâr oluverdi, anlama büründü hayatın her zerresi…
“Ebu’l-Hasan ve Ebu’l-Hüseyin”in babası, Fatmatü’z-Zehra (r.anha) mübarek eşi Hz.Ali (k.v.)…
Ne evvelinde ne de ahirinde puta tapmamış bir kere dahi,
Kerremallahu Veche mührünün sahibi…
Bütün azaları mütevazılık boyasıyla boyanırken, kibir kendinden ummanlarca uzak idi,
Bu nurlu hasletindir ki, sana Ebu Turap (Toprağın babası) denilirdi…
Ey Haydar-ı Kerrar. Döne döne sonsuz bir devran ile sarar ruhunu zikr-i Hakk,
Harp meydanlarında bu zikrin cezbeye dönüşür idi,
Kararlılığın, gözü pekliğin, coştururdu Ashap yiğitlerini…
Şir-i Yezdan (Allah’ın aslanı), Şah-ı Merdan, bilgeler bilgesi…
Çift kanatlı Zülfikarın kabzasına hayat veren,
Velayet kapısının halifesi,
Evliyalar Şahı, ulu veli, Hz. Ali (k.v.)…
Avazının tınısından alır bülbüller doğuşunu,
Güllerin bülbüllere nazı, Sana olan aşklarındandır
Turnalar Şahı Hz. Ali (k.v.)…
Nasıl anlatmalı ki;
”Ebu’l-Hasan ve Ebu’l-Hüseyin”i…
Zifiri karanlıkta yürürken nuru parlar ayın on dördü gibi,
İnsanları incitmeyen zarif Sultan, sevecen, barış dolu yüreği,
Ceddine en benzeyen, yürüyüşü, endamı, heybeti Ondan (s.a.v.) alan Ehl-i Beyt güzeli
Ceddi (s.a.v.) buyurdu ki;
O ki, iki kavmin kin ateşine inmiş Allah’ın rahmeti,
İki kavmin barış önderi…
O ki;
Hz. Hasan (r.a.) ılımlı, sakin, salih, mülayim, şahsiyetli…
Bütün kalemler dile gelse dahi ilmini yazmaya güç yetiremeyeceği eşsiz bir bilgindi. Bu mübarek ilmin kaynağı diline ilk değen şeyin Peygamber (s.a.v.) Efendimizin mübarek ağzında çiğneyip ona bizzat yedirdiği hurmanın hikmetiydi,
Medine ve Mekke’de Sevgili Dedesiyle (s.a.v.) dolaşmadık sokak, yardım etmedik hane bırakmazdı. Daim ve kaim dostuydu dedesinin (s.a.v.)…
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Hz. Hasan’ı (r.a.) başından öperdi, mübarek sırtlarına binince de indirmezdi…
Enes b. Mâlik (r.a.)’den gelen rivâyete göre şöyle demiştir: “Ehl-i Beyt’in içinde Peygamber’e (s.a.v.), Hasan’dan daha çok benzeyen bir kimse yoktu.” (Buhârî, Menakîb: 27). Güzelliğini ve nurunu Efendimiz’den almış idi, güldüğünde onu görenler Efendimiz’i tefekkür ederdi…
Ümmetin selameti derdi ve kederiydi…
Bundan olmalı ki, kendi halifeliğinden, vazgeçmişti…
Buruk ve durgun halinin altında sırlar saklı idi…
Kalabalık ve bereketli bir aile sahibiydi…
Ta ki haset bazı ihanetçilerin kalplerini ateşe ve taşa çevirmişti…
Allah Resulü’nün gözbebeğim diye hitap ettiği,
Hz. Hasan’ı (r.a.) zehirlediler,
Ciğerinin acısına yerin göğün inlediği, canlar cananı artık şehid idi…
Yürekler dağlandı.
Ey Ceylan bakışlı, ciğerinin sızısı,
Seni seven âşıkların oldu acısı…
Ey şehadet şerbetinin tadını veren canan,
Allah’ın adını bizzat koyduğu sevgili…
Aşk-ı İlahi’dendir ki haram cismine dokunmamış, paklığın mayası olan berrak inci…
Sana demeli,
Hiçbir şair âşık vasfını yazmaya cüret edemezdi…
Ceddin (s.a.v.), göz bebeği, daim kokladığı misk kokulu reyhanıydın…
Sen yerdeki ve gökteki meleklerin başından öptüğü mübarek insan…
Seni o kara Kerbela’ya çekti zalimler, ümmet adına görmedin…
Sen ki, ümitsizliğe düşmeden,
Allah’ın Resulü’nün yoluna canını seve seve teslim edendin…
Ey Nebi’nin güzeli ve yeryüzünün ezeli Efendisi
Hz. Hüseyin (r.a.)…
Kerbela topraklarında zalimlerin girdabında tutsak olan,
O karanlık topraklar ki, parlayan çehrenden nasipsiz kalan…
Billur akan ırmaklarından habersiz olan…
Bilmezler ki, Hz. Hüseyin (r.a.) değildi,
Susuz kalan…
Kupkuru çöllere dönen vicdanlardı zincirlerle vurulan…
Sen Rabbin’le bir olan Sevgili…
Her biriniz İslam’ın iman meşaleleriyken, İmam Şafi (r.a.) ye göre sizi sevmek farz, İmam Hanife’ye göre sizi sevmenin vacip sayılmasındadır ki, sizi sevmemek nasipsizliktir… Nitekim Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Hasan ve Hüseyin bu dünyada benim reyhanımdır.” (Buhârî, Menakîb: 27). “Ya Rabbi, Hasan’la Hüseyin’i seviyorum. Sen de sev. Bunları sevenleri de sev!” (Tirmizî, Menâkıb, 30)
“Allah size nimetler verdiği için Allah’ı sevin. Allah’ı sevdiğiniz için de beni sevin. Beni sevdiğiniz için de Ehl-i Beytim’i sevin.” (Tirmizi, 3722) “Size iki ağırlık terk ediyorum, onlara yapıştığınız takdirde dalalete (sapıklığa) düşmezsiniz. Birisi Allah’ın kitabı, diğeri de Ehl-i Beytim’dir.” (Müslim, 4425) buyurarak Efendimiz (s.a.v.) kıymetinizi âlileştirdi.
Pak soydan oluşunuz ve bütün kirlerden arınık bulunuşunuzdandır ki, bütün şüpheleri sildiniz.
Ve ümmetin kurtuluş vesilesi oldunuz.
Aciz beşeriyetin, mahşer günü kurtuluşu oldunuz…
Şimdi sancaklarınızı Ehl-i Beyt Seyyid ve Şerif evlatlarınız taşırken,
Her biri lekesiz soydan gelen
Hepsinin alnında nurunuz, ahlâkınız ömürlerinin harcı iken,
İlminiz, verasetiniz onlara mirasınız…
Kimsenin kimseye fayda vermeyeceği günde,
Şefaatinizi umarak,
Sizlere salât ve selam ederek, gönül kirlerimizden Siz Allah’ın nurlarıyla aklanıp, vuslata ermektir muradımız,
Pirim Gavsul Azam Seyyid Abdulkadir Geylani (r.a.) buyurduğu gibi; “Ben cehennem ve vebayı su beş şeyle söndürürüm: Hz. Muhammed (s.a.v.), Hz. Ali (k.v.), Hz. Hasan (r.a.), Hz. Hüseyin (r.a.) ve Hz. Fatmatü’z-Zehra (r.a.).
Ve’s-salatü ve’s-selam…