Allah’a Kul Olmak İçin mi, Nefsimizi Ululamak İçin mi İbadet Yapıyoruz?

Şenel İlhan Beyefendi’nin Sohbetinden

İslamiyet’in hangi amaçla geldiğini düşünmeyen, oradaki yüksek gayeyi hedeflemeyen kişi, ibadetleri kendini ululamak için yapan kişidir. İstikamet en büyük keramettir adlı makalemizi okumak ve o makalede anlatılan, nefsi kerih görme duygusunu hiçbir zaman akıldan çıkarmamak gerekir. Biz niçin ibadet yapıyoruz? Allah’a kul olmak için mi, nefsimizi ululamak için mi? Şeytan çok büyük alimdi; hizmetler yapıyor, ilim öğretmek için koşturuyordu. Melekût âlemi şeytana hayrandı. Sevildiği için şeytanın melekût âlemine girmesine izin verildi ama daha sonra Âdem’e secde etmekle imtihan edildi. Beni ateşten onu topraktan yarattın diyerek şeytan secdeyi reddetti. Şeytanın baş hastalığı kibir ve sevgisizlikti. Şeytan kendinden başka kimseyi sevmezdi ve ibadetlerini kendine makam biçmek için yapardı. Çok ibadet yaptığı için kendi gözünde büyüktü. Demek ki şeytan, Allah’a değil, nefsine kulluk yapıyordu; bu imtihanla kalbindeki niyeti açığa çıktı. Bundan sonraki süreçte de şeytaniyet vasfı olan kibir, ucub, sevgisizlik gibi günahların babası oldu. Şeytaniyet günahları tehlikelidir. Tövbe edilse bile bu günahların affı ile ilgili bir garanti de yoktur. Zira bu günahlarda Allah’ın zatına değil ama Âdem peygamberin şahsına yönelik bir kul hakkı boyutu vardır. Âdemin de şeytanın da varlığı her şeyiyle Allah’ın yaratması iledir. Varlığı başkasının ikramı olan bir kişi kibirlenemez. Bu nedenle şeytaniyet vasfı ile işlenen günahlara karşı çok dikkatli olmak gerekir.

Bir adam günah işledikten sonra tövbe ederken niçin tövbe ettiğini kendisine sorması lazım. Tövbesi Allah’tan af dilemek için mi, kendini Allah’a affettirmek için mi yoksa günaha düştüğünde kendi gözünde kaybettiği saygınlığını yine kendi gözünde kazanmak için mi? Tövbesi, Allah’tan af dilemek için değil de kendi gözünde tekrar yükselmek içinse bir anlamı yok. Eğer böyle bir yanlışta isen önce Allah’tan özür dile, sonra kendinden özür dileyebilirsin. İyi Müslüman olmaya çalışanlar tövbe ederlerken Allah’a tövbe ederler, kendilerine değil. 

Kibir Oldu Mu, Ucub, Haset, Sevgisizlik Hepsi Uç Uca Gelir

Günahlar iki türlüdür; birisi şeytaniyet, diğeri Ademiyet günahları... Şeytaniyet günahları ki bunlar kibir, haset, ucubtur. Bu hastalıklar sevgiyi ortaya koymaya engeldir. Mesela özellikle kibir tehlikeli bir manevi hastalıktır ve kibirli insanlar sevgisizdirler. Ne var ki kibri, ontolojik (varlıksal) olarak da mantıksal olarak da sorgulasak iki türlü de anlamsız olduğu görülecektir. Allah insanları aciz yaratmış, yemeye, içmeye, nefes almaya, uyumaya, sevgiye muhtaç yaratmıştır. Bu yaradılıştaki birinin kibirlenmesi varlıksal olarak sapıklıktır. Sen yoksun da hadi bi zahmet bu kadar muhtaçlığının arasında varsın diyelim. Nasıl kibirleniyorsun? Varlıksal olarak sen ihtiyaç sahibisin, muhtaçsın, acizsin, neyine kibirlenirsin? Mantıksal olarak seni Allah yaratmış, her şeyin ile Allah’a ait olan izafi bir varlıksın. Bu yüzden kibir çok saçmadır ve sebebi kendini müstağni görmek, kendini var görmektir. 

Kişi kendine benzeyeni sever, kendi kemalini ve kemalinin devamını sever. Kendini sevme insanın fıtratında doğal olarak vardır. Allah’ı sevmek de fıtrattandır ama bir kişinin fıtratı değişmişse bu sefer fıtratına ters yöndeki değerleri sevmeye başlar. Böyle fıtratı bozulmuş veya değişmiş bir kişinin, bunu düzeltmek için Allah’ı çokça zikretmesi gerekir, böylelikle zikir yapan kişinin kalbi açılır ve o kalbe sevgi duygusu nüfuz eder ve güçlenir. 

Sevgi ve Sabır Ebedi Dostluğun İlk Adımlarıdır

Güzel ahlak bizim her zaman üzerinde en çok duracağımız konudur. Allah güzel ahlaklı olanı sever ve kendine dost yapar. Başımıza gelen bela ve musibetlerin; ahlakın güzelleşmesinde, kalbin tasfiyesinde, nefsin tezkiyesinde çok önemli katkıları vardır. Allahtan bela istemek doğru değildir. Ama istenmeden gelen bela ve musibetleri farklı değerlendirmek gerekir. Şöyle ki akıllı bir insanın bela ve musibete karşı iki türlü duruşu olur. Birincisi: Bela ve musibet geldiğinde bunu Allah’ın istediğini bilmek ve Allah’ın bu isteğini kendi isteğine tercih etmek. İkincisi: Musibetten gelen manevi faydanın, çekilen sıkıntıdan çok daha fazla olduğunu düşünerek sıkıntılara daha rahat katlanmak. Yani getirisinin götürüsünden daha fazla olduğunu düşünerek bu sıkıntıları sevmek…

Nefis bundan hoşlanmasa da Allah’ın isteğini kendi isteğimize tercih etmeliyiz, büyükler böyle yapmışlar ve bu musibetlerle manevi derecelerimiz artıyor diye sevinmişler... Nitekim hadis-i şeriflerde “Nimete kavuşması için insana musibet gelir.” (Buhari) “Musibet, kavuşulacak bir derece için gelir.” (Ebu Nuaym) “Bir kul kendisi için (cennette) hazırlanmış olan makama ameliyle erişemeyecekse, Allah onun bedenine veya malına veya çoluk çocuğuna bir bela verir de bu belaya sabrı sebebiyle o makama eriştirilir.” (Ahmed b. Hanbel, V/272) buyrulmaktadır.

Aslında olayı bir de şu yönüyle değerlendirmek gerekir. Allah kendisine değer veriyor ve dolayısıyla kendisinin sevilmesine de değer veriyor. Hem bu dünyada hem de ebedi âlemde kendisine dostlar seçmek için kullarını bela ve musibetle imtihan ediyor. Böylece bu dostluğa layık hale gelmen için bu musibetlerle seni cimriysen cömert, korkaksan cesur, sevgisiz isen sevgi dolu yapıyor ve bu vesilelerle ahlakın güzelleşiyor. 

Allah’tan Başka Amacımız Varsa Niye Yaşıyoruz Ki?

Evet, Allah’tan başka amacımız varsa niye yaşıyoruz ki, böyle kişilerin yaşaması boştur, anlamsızdır. O zaman bela, musibet anlarında bu sıkıntılara böyle düşünerek katlanmak gerekir. Bu katlanma gücü ise imanın gücüne bağlıdır. Bakın ben aşırı derecede güçlüyüm, dövüş sanatında iyiyim, sesim son derece güzeldir, çok cesur bir adamım. Hangi yetenek deseniz o konuda çok iyiyim, ama hepsini elimin tersiyle bir kenara ittim, Allah diyorum… Ya Rabbi, bilerek asla günah işlemeyeceğim dedim ve küçük günah dahi işlemiyorum. Bütün bunları Allah’ı her şeyden çok sevdiğim için yapıyorum. Günah, Allah’a rağmen varlık ortaya koymaktır diye en küçük günahtan dahi kaçıyorum.

Allah Sevgisini Anne Sevgine Benzetirim

Allah sevgisini, anne sevgine benzetirim. Anne sevgisi, Allah sevgisine benzer. Rabbimiz bu nedenle anne sevgisini diğer sevgilerden ayrı tutmuştur. Tövbe suresi 24. ayette: “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.” buyrulmaktadır. Dikkat edin, sayılanlar arasında anne zikredilmez. Bu ayetin mesajı önemlidir; babandan, eşinden, işinden gücünden hepsinden fazla Allah’ı seveceksin diyor ama annenden demiyor. Çünkü sevgi, şefkat, merhamet, samimiyet ve çıkarsızlık gibi özellikleriyle anne sevgisi zaten Allah sevgisine benziyor. Annelerin bu sevgisinin dünyevi hiçbir karşılığı olamaz. Zaten anneliğin karşılığı da dünyalık nimetlerle karşılanamaz. Hatta onun yaptığı fedakârlığın aynısı yapılarak bile ödenemez. Bu nedenle annemin merhametine ve şefkatine nazaran Allah’ın merhametinin büyüklüğünü düşünürüm. Rabbimiz anne rahmine kendi ismini vermiş. Demek ki Rabbimiz’in Rahim ismi annelerde tecelli ediyor. Allah’ın isimlerinin kullar üzerinde böyle farklı tecellilerini müşahede edebiliriz. Kendimden hareketle bu tecellilere şöyle bir örnek daha verebilirim. Mesela Rahman ismi benim fakire fukaraya yardım etmem gibi tecelli ediyor. Rahim ismi de Allah’ın günahkâr kulları cehenneme gitmesin diye düşünmem ve o kişileri kurtarmak için çabalamam şeklinde tecelli ediyor.

Allah’ın Resûlü’nde Sizin İçin Güzel Bir Örnek Vardır

(Ahzâb, 33/21)  

Allah, (c.c.) Efendimiz (s.a.v.) hakkında: “Andolsun, Allah’ın Resûlü’nde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb, 33/21) Yani, Resûlullah’ın bütün sünnetleri bizim için önemli örneklerdir, diyor. Bu ayete rağmen yaşadığımız toplumda bir kısım insanlar ise evlerine kapanmış, kılık kıyafet ve asosyal yaşam tarzları ile örneklikten uzak bir yerde duruyor ve İslam budur diyorlar. Bunların asosyal yaşamlarını, kılık ve kıyafetlerini anlayışla karşılayıp olabilir diyelim. Ama İslam budur, dindarlık budur demelerini nasıl kabul edelim. Feteva-i Hindiyye’de yazar ki fıkıhta bir kural vardır: Toplumda herkesin başı takkeli ise başı açık gezmek mekruhtur. Demek ki herkesin başı açıksa o zaman da takkeli gezmek mekruhtur demek gerekir. İslam’da özel bir kıyafet tanımı yoktur. Zira özel kıyafet, özünde ruhbanlık olan dinlerde vardır. (Budistler, Sihler, hahamlar, keşişlerin tek tip kıyafetleri gibi) İslam’da ruhbanlık olmadığı için özel kıyafet tanımı da yoktur. Buradan hareketle toplumun geneli nasılsa örtünmenin kurallarına riayet etmek şartıyla bireyin de ona uyması gerekir. Fıkıh kuralları görüldüğü gibi şartlara göre değişmektedir. Peygamberimiz sarıklı mıydı? Evet, ama bu, adet sünnetidir. Şimdi aynı şey geçerli midir? Peygamberimiz deveye biniyordu, sen de deveye bin o zaman, derim. Demek ki bu düşüncelerle bu zamanda örnek bir yerde durmak mümkün değildir.

Allah’ın Sonsuz İsmi Vardır Ama 99’u Öne Çıkarılmıştır

Allah’ın sonsuz ismi vardır ama 99’u öne çıkarılmıştır. İslam âlimleri Allah’ın Kur’ân’da 4000 tane ismini tespit etmişler. Hadislerde ve Allah’ın kitabında öne çıkan ise 99 tanedir. Bunların her birinin farklı tecellileri insana kattığı farklı güzellikler ya da bu isimlerden insanların alması gereken değerler vardır. Bir şey yaparken Allah’ın adına yapın. Allah’ın isteklerini kendi isteklerinize tercih edin. Her şeyin başında besmele çekmek yani Allah’ın ismi ile başlamak ne demektir? Allah’ın hakkını ve menfaatlerini kendi menfaatinin önünde görmek demektir.

Allah beni hatırlarken öncelikle Rahman ve Rahim isimlerimle anın diyor. “Bismillahirrahmanirrahim” ile Rahman ve Rahim isimleri öne çıkıyor. Allah’ın isimleri iki gruptur: Cemal isimleri ve Celal isimleri… Baskın olan isimler Rahman ve Rahimdir ve bu isimler Cemal vasfını öne çıkaran isimlerdir. Allah sonsuz merhamet sahibidir, kullarını da çok sever. Kendisinin sevgiye ihtiyacı yok, ama sevmeyi ve sevilmeyi istediğini, kulları ile böyle sıcak bir ilişkiyi murat ettiğini ayetler vasıtasıyla bildiriyor. Allah kendi sıfatlarını sever, bu sıfatları kullarından kimin üzerinde görürse o kullarını da sever. Allah’ın ahlakı ile ahlaklanır isek Rabbimiz bizi sever, biz de Allah’ı severiz, sevdiklerini severiz.