Eğitimin mantığı ve din eğitiminin fonksiyonel değerini fıtrat unsuru açısından değerlendirir misiniz?
Fıtrat, bireyin doğumundan ölümüne kadar mevcut olan bütün özelliklerini ifade eder. İnsanların doğuştan bazı kabiliyetleri vardır. Sosyo kültürel bir varlık olduğu için de çevresinden elde ettiği kazanımlarla bu kabiliyetlerini şekillendirir.
Din insanı eğiterek, onun fıtratında mevcut olan olumlu duygu ve davranışları muhafaza etmesini sağlar. Bir yöneliş olan fıtrat potansiyeli muhafaza edilmez ve geliştirilmez ise yanlış yollara sürüklenir.
Hz. Peygamber bir hadisinde; “Dünyaya gelen her insan fıtrat üzere doğar, sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.” (Buhârî, Cenâiz 92) buyurmuştur. Hadisten de anlaşılacağı üzere insan aldığı eğitimle (ki bu aile, çevre, okul gibi farklı başlıklarda değerlendirilebilir), fıtrattaki fonksiyonları etkiler.
Fıtratın korunması gerekir ve bu din ile mümkündür. İnsanın doğuştan gelen kodları Allah’ı bilme ve ona yönelme üzerinedir. Din eğitimi bunu olgunlaştırır ve geliştirir. Olgunlaşmayan ve eğitilmeyen fıtrat zamanla fonksiyonel özellikleri açısından bozulur.
Bireyde din eğitiminin şahsiyete, değerler eğitimine, iletişim becerilerine, hürriyet duygusuna, tevekküle, moral ve motivasyona katkısına dair değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?
İnsan gerek şahsi, gerekse toplum hayatında huzurlu bir ortam ister. Ahlaklı birey bu ortamın inşasında yapı taşıdır. Şahsiyet oluşumunda Din Eğitimi neyin iyi neyin kötü olduğunu öğretir. Örneğin anne, baba, akraba, komşu ilişkilerine kadar şekillendirir. Bu da toplumsal iletişimi güçlendirir. Neden güçlendirir, çünkü dinin insanı eğitim şekli huzurlu ve mutlu olmasına yöneliktir.
Değer, kavram olarak üzerinde sayfalarca konuşabileceğim ve başlıklar açabileceğim bir konu. Çünkü insanın yaşı kaç olursa olsun değer görmek ister. İnsanın değer görmemesi ruhsal açıdan yıkıcı sonuçları beraberinde getirir. Din insanı bu anlamda motive eder.
Özellikle Resulullah’ın eğitim metodolojilerinde bireye değer verme, bireyin motivasyonunu yükseltme gibi eğitsel faktörler görmekteyiz. Yüce Allah insanı değerli kılmış ve onu diğer varlıklardan üstün tutmuştur. Bakın affedilmek insana verilen en büyük değerdir. Allah insana affedilmek için sayısız seçenekler sunmuştur. Öte yandan yaptığı amelleri mükâfatlandırmak için de sayısız yollar göstermiştir. Gülümsemeye kadar sevap sağlayan amellerin olduğu bir dinden bahsediyoruz.
Böyle bir durum moral motivasyonu nasıl olumlu etkilemesin. Günümüz toplumunda insanlar arası ilişkilerde kuşak çatışmalarında değer vermenin eksikliklerini görüyoruz. Din insana; önce insana, kendine değer ver diyor ve kendine zarar vermeyi kati şekilde yasaklıyor. Çevresine, canlıya zarar vermenin yasak olduğu ve değer vermenin emredildiği bir din insanı şekillendirerek huzurlu yaşamasını sağlıyor.
Yapılan birçok çalışma ortaya koymuştur ki ruhsal bozuklukların temelinde bireyin kendini değersiz hissetmesi vardır. Bu yüzden insana değer veren din insan ruhunu olumlu etkiler.
İnsanı esir alan olumsuz düşünceleridir. İnsan, Allah ile ilişkisini sağlamlaştırdığı zaman kendini ve dünyadaki konumunu anlamlandırır. Hayatı anlamlandıran insan özgürdür ve hür iradesiyle hak yola ulaşır. Bu ulaşma sürecinde din eğitimi yol gösterici rolü üstlenir.
Tevekkül insan ruhunun adeta gıdasıdır. Olumsuz duyguların önüne geçen, insanı olgunlaştıran bir kavramdır. Tevekkülü öğrenen ve hayatına uygulayan bir insan, başına gelen sorunlarla başa çıkabilmeyi öğrenir. Çünkü tevekkül insana sabretmeyi öğretir, bu da öznel bir iyi oluş sağlar.
Bireyde bu denli inşai vasfı olan bir din eğitiminin, ruh sağlığı açısından değerlendirildiğinde, özellikle günümüzde çok yaygın olan depresyona dair engelleyici etkileri var mı? Hayatı anlamlandırma noktasında mutlulukla depresyon arasında ne tür psikiyatrik durumları rehabilite edebildiğini düşünüyorsunuz?
Depresyon; insanın hayata dair her türlü istek ve şevkinin kaybolduğu, insanın derin bir buhran içinde hissettiği, geleceğe yönelik olumsuz varsayımlar, geçmişe dair pişmanlık duygularının olduğu, bazen intihar düşüncesi, bazen intihar teşebbüsü, uyku, iştah ve birçok bozukluğun görüldüğü bir hastalıktır.
Depresyonun birçok psikolojik, sosyolojik ve biyolojik sebepleri bulunmaktadır. Elbette din eğitimi, depresyonu ortadan kaldıran yegâne bir sebep değildir.
Yapılan anket ve çalışmalar din eğitiminin bireyin ruh sağlığı açısından olumlu etkileri olduğunu göstermiştir. Yüce Allah birçok ayetinde sabretmeyi, umut etmeyi, ibadet etmeyi, hoşgörülü olmayı emretmiştir. İnsan yaşanan olumsuzluklara karşı sabrını kaybederse ruh sağlığı olumsuz etkilenir ve depresyona zemin hazırlar.
Oysa din, insanı tevekkül etmesi yönünde eğitir. İnsan başına gelen olumsuzluklarda bir hayır olduğunu bilir. Bu müthiş bir yöntemdir. Düşünsenize başınıza kötü bir şey geliyor, siz sabrediyorsunuz, üstelik sabredip ümidi kesmediğiniz için mükâfat kazanıyorsunuz.
Bakın öte yandan dinin yasakladığı şeylerde insanı dizginleyen yapılar bulunmaktadır. Din cana kıymayı, kötülük yapmayı yasaklamıştır. Tabiri caizse bir frenleme mekanizması söz konusudur. Bu da insan ruh sağlığını ve huzurunu muhafaza eder.
Günümüze dair değerlendirmelerde çok can yakıcı ve üzücü tablolar var. Hem günü değerlendirmek hem de problemleri çözmek açısından güncel bir din eğitimi ve metodolojiye dair neler söylemek istersiniz?
Dünya sağlık örgütünün 2012 yılındaki raporunda, her yaştan 350 milyondan fazla insanın depresyondan muzdarip olduğunu gösteriyor. Her yıl bu rakamlarda bir artışın söz konusu olmasının yanı sıra, bu durumun çok küçük yaşlara inmesi oldukça üzücüdür. Depresyon prevalansının %45 kadar yüksek olduğuna dair veriler, psikiyatri dışında yatan hastalardan elde edilmiştir.
Bu ve buna benzer rakamlar bize şunu gösteriyor: Evet tablo çok üzücü, dolayısıyla bu alana katkı sağlayacak her çalışma önemlidir.
Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette zorlukla beraber bir kolaylığın olduğu vurgulanmaktadır. Din insana başına gelenlerde bir hikmet aramayı öğretir. Din eğitimi alan birey, olumsuzluklarda kullanması gereken yöntemleri bilir. Dua ederek Rabbiyle konuşur, içindekileri anlatır, rahatlar. Tevekkülün insan ruhunu kuşatmasıyla bir teslimiyet başlar ve işte insan o zaman “Dini Başa Çıkma” dediğimiz yöntemi kullanır.
Dini başa çıkabilmenin umut ve mutluluk arasında pozitif bir korelasyonu vardır. Her yaş grubunun dini başa çıkabilmeye ihtiyacı vardır. Ali Ayten hocamızın bir çalışmasında dindarlık seviyelerini iyi olarak görenlerde ölüm kaygısı düzeyi en düşük (M=3,03), zayıf olarak görenlerde ölüm kaygısı düzeyi en yüksek (M=3,26) çıkmıştır.
Biz burada dinin ölüm kaygısı üzerindeki azaltıcı etkilerini görüyoruz. Çünkü din eğitimi almış birey bilir ki ölüm yokluk değil, hiçlik değil, ebedi bir saadete kavuşmaktır. Şimdi bu bilinç insanı elbette olumsuz düşüncelerden ayırıyor. Ölüm bile güzelleşiyor. Dini başa çıkma başta insanı, daha sonra yaşamını ve toplumsal hayatı güzelleştirir.
Fıtrattan gelen bir ihtiyaç olduğu için “Dini Başa Çıkma” yöntemi güncelliğini hep koruyacaktır.