Hz. Ömer denince ilk akla gelenler nelerdir? Ömer b. Hattab’ı “Hz. Ömer” yapan nedir sizce?
“Dinde samimiyet, siyasette ehliyet” olarak özetleyebiliriz Ömer’in durumunu. Hz. Ömer’i anlamak için Müslümanlığından önceki durumunu bilmek zorundayız. Geçmiş geleceğin aynasıdır çünkü. Yapıp etmelerimiz şekillendirir geleceğimizi. İslam öncesi yani Cahiliye döneminde Ömer b. Hattab kendini geliştirmiş bir insandır. Kısaca şunları hatırlayabiliriz:
a) Deve çobanıdır.
b) Nesebci yani insan ve kabilelerin soy ağacını bilir.
c) O dönem Mekke’sinde çok az okuma yazma bilenlerden biridir. Henüz okul kavramının olmadığı bir zamanda informel olarak bunu öğrendiğini belirtelim.
d) Sefir; Mekke’nin özellikle dış ilişkilerini ve müzakerelerini yapan adam. Bunun için uzun yola dayanıklı bir bedene, anlaşmak için birkaç dile, düzgün hitabete, okuryazarlığa sahip olması gerektiği aşikâr.
e) İyi bir hatip ve şiir sever. Kendisinin şiir yazdığına dair kayıt olmamakla beraber, İmrü’l-Kays, Züheyr, Nabiğa gibi meşhur şairlerden mısralar okurdu. Halifeliği döneminde valilerinden, bölgelerinde Cahiliye şiirini iyi bilen kişileri kendisine göndermelerini istemiştir.
f) Müslümanlara şiddetli biri, yani kendince davasına sadakati var.
Böylesine kalifiye birisinin Müslümanların safına dahil olması için Hz. Peygamber dua etmiştir. Ömer’in Müslüman oluşuyla beraber, gizli yürütülen tebliğ aleniyete kavuşmuştur. Bundan sonra enerjisini ve vaktini tamamıyla İslam için sarf eden bir Ömer vardır artık.
Ömer’in gerçek potansiyeli yaklaşık 10 yıllık halifeliğinde tezahür etmiştir. Ebu Bekir’in tayini ve toplumun tasvibiyle halife olan Ömer, İslam toplumunu çok boyutlu şahlandırmıştır.
Hz. Ömer’in “liderlik” özelliklerinden bahsetmek aslında bir “dönemden” bahsetmektir. Hz. Ömer döneminin Müslümanlar açısından kazanımları nelerdir?
“İnsanların ait olmayı isteyecekleri bir dünya oluşturmayı başaranlar gerçek liderlerdir.” der G. Pajou. Ömer dönemi aidiyet duygusunun zirve yaptığı bir zamandır. Hz. Ömer döneminde Müslümanlar kurumsal devlet gücüne kavuşmuşlardır. İlk vahiyden itibaren coğrafi olarak Arap Yarımadasının karasal çıkış noktalarından kuzey-kuzeydoğu cenahında Sasaniler, kuzey-kuzeybatı cenahında ise Bizanslılar hüküm sürmekteydiler. Dönemin iki süper gücü olan bu imparatorluklardan Sasaniler, Hz. Ömer’in adım adım yönlendirmesiyle Sa’d b. Ebi Vakkas genel komutanlığında yıkılmıştır. İran’ın zengin taşınır ve taşınmaz ganimetleriyle Müslümanların ekonomik refahı oldukça artmıştır. Böylece ayrıntılı divan kayıtlarıyla beraber düzenli ordu kuruldu. Üç ana yöndeki fetihlere ivme imkânı kazandıran Basra, Kufe ve Fustat askerî şehirlerinin kurulması İslam şehir tarihinde ilktir. Ömer vefat ettiğinde İslam devletinin sınırları 4.500.000 km2’lik oldukça geniş bir alandır.
Fetihlerin başarısı iç yapılanmadaki başarılı yapısal reformlarla gerçekleşmiştir. Onun iç ve dış başarısını P. Hitti; “İslam İmparatorluğunun kurucusu” olarak ifade etmiştir.
Hz. Ömer’in liderlik özelliklerini siyaset ve ahlak açısından değerlendirir misiniz? Hz. Ömer’in ahlaki özelliklerinin bunda rolü nedir? Liderlik kavramına dair pek çok araştırma ve kriter açısından, liderlik kavramı Hz. Ömer’in “bireysel liderlik özellikleriyle” nasıl bir muhteva ve derinlik kazandı? Bu konudaki çarpıcı örneklerden bahseder misiniz?
Halife Ömer’in liderlik ve yönetim anlayışı ile ilgili somut ve özet olarak bazı yönlerine dikkat çekmek isterim. İslam’ın siyaset prensiplerini meşruiyet, liyakat, adalet, istişare ve ahlak olarak somutlaştırmamız mümkündür.
S. Covey’in 54.000 kişi üzerinde gerçekleştirdiği etkili lider anketinin sonuçları, tam da bu prensiplerin önemini ortaya koymuştur. Yüksekten düşüğe doğru sıralanan oranlarda Ömer’i görmek mümkündür: Dürüst, iletişim kuran, insan odaklı, vizyoner, çalışkan ve özenli, kararlı…
İbn Hacer, Ömer’i şöyle anlatır: “Onun ilmi, insanları yönetme siyasetini, Allah’ın kitabı ve Resülünün sünnetini bilme üzerineydi.”
Nasıl bir yönetici ve yönetim tarifi yapmıştır Ömer?
Öyle bir kişi istiyorum ki; emir seçildiğinde sanki seçilmemiş gibi halktan biri gibi olsun, seçilmediğinde sanki seçilmiş gibi onların emiri gibi sorumlu davransın.
Zayıflığa varmayan yumuşaklık,
Şiddete varmayan sertlik,
İsrafa varmayan cömertlik,
Cimriliğe varmayan tutumluluk.
Hz. Ömer’in yönetiminin başarılı olmasında anahtar kavramlar vardır. Aslında bunlar, riayet edildiğinde her yönetimi her zaman başarılı kılacak olan prensiplerdir. Kısaca şöylece özetleyebiliriz:
Proaktivite (sorumluluk) ve vizyon:
İnisiyatifi ele alan, davranışlarının sorumluluğunu üstlenen bir anlayışı ifade eder proaktivite. Davranışlarımız şartlarımızın değil, kararlarımızın sonucudur. İslam’da bu en genel çerçevede insanın yeryüzünün halifesi olması misyonunda somutlaşmıştır. Bu durum Ömer’in dilinde şöylece ifadesini bulmuştur:
Fırat kıyısında bir deve kaybolsa Allah onu benden sorar. Küffarın elinde bulunan bir Müslüman’ı kurtarmam, Arap Yarımadası’ndan daha değerlidir. Esirin ücreti Beytülmalden ödenir. İyi olanları yapar, kötü olanlardan uzaklaştırırım. Yapılması gereken iyi bir şey bileniniz varsa söyleyin ki yapalım. Sağ kaldığım müddetçe, San’a dağındaki bir çoban bu ganimet malındaki nasibini bulunduğu yerde iken, talep için yüzü kızarmadan alacaktır.
Liyakat:
Şurahbil’i azledip Muaviye’yi tayin ettiğinde Şurahbil’e şöyle demişti: “Seni ondan daha çok seviyorum. Sadece adamdan daha güçlü bir adam istedim.” Adamdan daha güçlü adam tercihi, daha liyakatli olanı işbaşına getirmektir. Liyakatin devamını sağlamada en önemli uygulaması zamansız sıkı denetim mekanizmasıdır. İç denetimi daha çok kendisi yaparken, dış denetimi özel yetkili Muhammed b. Mesleme genellikle icra etmiştir. En hayırlıyı vali tayin edersem vazifemi yapmış olur muyum? Sorusuna kendisi şu cevabı vermiştir: Tayin ettiğim kişiyi denetlemedikçe hayır!
İstişare ve fikir hürriyeti:
“En sevdiğim insanlar bana kusurlarımı söyleyenlerdir.” sözüyle eleştirinin önünü açmış, böylece istişarenin sağlıklı yapılması ortamını hazırlamıştır. Hz. Ömer yönetiminin en önemli prensiplerinden olan istişare sürecinde, farklılıkların değerlendirilip toplumsal sinerjiye nasıl dönüştüğüne tanık olmaktayız. Ashâbın ileri gelenlerine danıştığı gibi, gençlere, çocuklara hatta o zamanın anlayışında hakir görülen kadınlara da danışmıştır.
Mescidin yanı başında Batîha denen bir revak yaptı ve şöyle dedi: “Kim lâflamak, şiir okumak veya yüksek sesle konuşmak istiyorsa o revaka çıksın.” Böylece insanlar fikirlerini rahatça ifade edebilecekleri somut bir mecraya kavuşmuşlardır. Devlet başkanı olarak minbere çıkıp, “Ey insanlar, sözümü dinleyin!” dediğinde Selman’ın ganimet kumaşın hesabını vermedikçe dinlemeyecekleri çıkışından da memnun olmuştur.
Çözümcü ve eylemci:
“Görüş çok, çözüm az.” sözü bu durumu özetlemiştir. Size sözle akıl verecek değilim. Davranışlarımla örnek olurum. Onun problemleri çözme arzu ve azminin neticesinde muvafakat-ı Ömer denilen bir tabir meydana gelmiştir. Bir konuda henüz ayet inmemişken Hz. Ömer’in keşke şöyle olsa şeklindeki isteğini teyiden ayet inmesi durumu bu. İbn Hacer 15, Suyuti 21 ayetin bu şekilde indiğini söyler.
İran’ın fethinden sonra geniş verimli topraklarını yoğun itirazlara rağmen fatihlere dağıtmamakta direnmiş ve sahiplerinin ellerinde bırakarak haraç vergisi almasıyla kendinden önceki uygulamayı değiştirmiştir. Böylece derebeylik oluşmasını engellemiş, devlet için gelire dönüştürüp herkesin menfaatini gözetmiştir. Teravih namazının cemaatle ifasını emrederek birlik ruhunu pekiştirmiş, bidat diyenlere; “Bu bidat ise ne güzel bidattir.” cevabını vermiştir. Böylece fıkıhta özel gerekçelerle açık kıyastan, genel ve yerleşik kuraldan ayrılıp, olayın özelliğine uygun çözüm bulma metodunu ifade eden şerî delil olarak istihsan uygulamasına kaynaklık etmiştir.
Dinde samimiyet:
Fikri ve yaşantısıyla “Hayatım elinde olan Allah’a yemin olsun ki, şeytan seninle bir yolda karşılaşsa yolunu değiştirir.” sözünü Hz. Peygamber’e söyletmiş bir insandır Ömer. Valilerine yazdığı yazıda, en önemli işlerinin namaz olduğunu ifade etmesi ilginçtir. Namaz Allah’ın kulu üzerindeki hukukudur. Allah’ın hukukunu zayi eden, kullarının hukukunu da zayi eder mantığıyla hareket etmiştir. İkindi cemaatini kaçırmasına sebep olan hurma bahçesini vakfetmesi, bu konudaki samimiyetini ortaya koyar. Yine öfke kontrolünü Kur’an ile yapması, samimiyetin zirvesidir. Firaset ve basiret vurgusu önemlidir: “Dinde anlayış sahibi olun. Çünkü batılı hak görerek batıla tabi olanın mazereti yoktur. Hakkı batıl görüp terk edenin de mazereti yoktur.”
Adalet:
“Mazlumun hakkını zorla da olsa alırız. Görevimiz, uzak-yakın herkese Allah’ın emrettiği şekilde muamele etmek, her hususta adaleti gözetmek ve hak hususunda hiç kimseden çekinmemektir.” şeklinde bu konudaki mottosunu ortaya koymuştur. Elbette Hz. Ömer’in kendine, öz oğluna ve yöneticilerine tatbik ettiği tavizsiz adaleti, halkın ve valilerinin onun ciddiyetini anlayıp hükümlerine razı olmalarını beraberinde getirmiştir.
Bir meselede Halife Ömer, Übey b. Ka’b ile muhakeme edilirken, Kadı Zeyd b. Sabit, Hz. Ömer karşısında ayağa kalkınca ve karşı taraftan halifenin yeminden muafiyetini isteyince Ömer ona şöyle dedi:
“Huzurunda sıradan biriyle halife eşit olmadıkça adil olamazsın.”
Mescid-i Nebi’yi genişletme işi için etrafındaki arsalar istimlak edilmeye başlanmıştı. Hz. Peygamber’in amcası Hz. Abbas arsayı vermediğinde Kadı Übey b. Ka’b’a müracaat edilince red kararı verdi.
Hâtıb b. Ebi Belta’nın bazı köleleri bir adamın devesini çalıp kestiler. Hz. Ömer önce el kesme cezası sonra af kararı verdi. Kölelerini aç bırakan sahibini azarladı.
Sosyal adalet ve devlet anlayışını yansıtan birçok uygulaması olmuştur. Ekonomik olarak; doğan her çocuğa, hâkimiyetindeki bütün Müslümanlara, kadın ve kölelere maaş bağlamış, muhtaç durumdaki zımmilerden cizyeyi kaldırmıştır. Kadın hakları, askerin cephede kalış süresini sınırlama, had vurulmuş kızların durumunu gizleme gibi hukuki incelikleri de görmek gerekir.
Aslında birçok liderlik modelinin pozitif yönlerini kendilerinde toplayan, tarih boyunca genellikle peygamberler ve ender bilge kişiler olmuşlardır. Bu bakımdan onun liderlik tarzını, “Peygamber mode(l)li liderlik” olarak adlandırmamız mümkün. Çünkü her hal ve hareketini, Hz. Peygamber’in tavsiye ve uygulamalarına uydurma gayreti içerisinde olmuştur. Peygamber gibi yemiş, içmiş, giyinmiş, konuşmuş, ihtiyaçlarını karşılamış, düşünmüş, hareket etmiş... İslam’ın somut uygulayıcısı ve yaşayan Kur’ân olan Hz. Peygamber’in sünneti, Hz. Ömer için Sünnetin anlamına uygun olarak bir “uygulama modeli” olmuş ve neticede müstesna bir lider insan tipi ortaya çıkmıştır.