Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Susan kurtulmuştur!" (Tirmizî) "Susmak hikmettir. Susan ise pek az!.." (Deylemî) Abdullah b. Süfyan babasından şöyle rivayet eder: Ben Hz. Peygamber'e "Ey Allah'ın Rasûlü! Bana İslam'dan öyle bir şey öğret ki bundan sonra artık hiç kimseden İslam hakkında bir şey sormaya muhtaç olmayayım!" diye sorduğumda Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Allah'a iman ettim de, sonra dosdoğru ol!" Hz. Peygamber'e sormaya devam ettim: "Hangi şeyden sakınayım ya Rasûlallah? O da eliyle dilini işaret etti." (Tirmizî, Nesâî)
Ukbe b. Âmir der ki: "Ey Allah'ın Rasûlü! Kurtuluş nedir?" dedim. Hz. Peygamber şöyle dedi: "Dilini koru! Evinden çıkma! Günahın için ağla!" (Tirmizî)
Sehl b. Sa'd es-Sa'dî, Hz. Peygamber'in şöyle dediğini rivayet eder: "Kim diline ve tenâsül organına kefil olur, haramda kullanmayacağına dair Allah'a söz verirse, ben de onun için Cennet'e kefil olurum." (Buhârî)
Yine şöyle buyurmuştur: "Kim, Kabkabı'nın, Zabzabı'nın ve Laklakı'nın şerrinden korunmuşsa, o kimse bütün şerden korunmuş demektir." (Deylemî)
Kabkab mide, Zabzab tenâsül uzvu, Laklak ise dil demektir. İşte bu üç şehvet ile insanların ekserisi helâk olmaktadır. Bu sırra binaen biz, mide ile tenâsül organının şehvetinin afetini beyan eder etmez, hemen dilin afetlerini beyan etmeye başladık.
Hz. Peygamber'e, insanı Cennet'e götüren şeyin en büyüğü sorulduğu zaman şu cevabı verdi: "Allah'tan sakınmak ve güzel ahlak" (Tirmizî)
Ateşe sokanın en büyüğünden sorulduğu zaman da şu cevabı verdi: "İçi boş olan iki nesne: Ağız ile tenâsül organı!" İhtimal ki hadiste bahsi geçen ‘ağız'dan murad, dilin âfetleridir. Çünkü ağız dilin mahallidir. Yine ihtimaldir ki mideden murâd onun menfezidir, yani tenâsül uzvudur. Çünkü Muaz b. Cebel Hz. Peygamber'e "Ey Allah'ın Rasûlü! Biz söylediklerimizden sorumlu muyuz?" diye sordu. Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle cevap verdi: "Ey Cebel'in oğlu! Annen matemini tutsun! İnsanları burunları üzerine ateşe sürükleyen dillerinin mahsulünden başka ne olabilir?" (İbn Mâce, Hâkim)
Abdullah es-Sakafi "Ey Allah'ın Rasûlü! Bana sığınacağım bir şey söyle!" deyince şöyle buyurmuştur: "Rabbim Allah'tır de, sonra dosdoğru ol!" (Nesâî)
Rivayet ediliyor ki Muaz (ra) "Ey Allah'ın Rasûlü! Amellerin hangisi daha faziletlidir?" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber dilini çıkardı. Sonra üzerine parmağını koydu. (Taberânî, İbn Ebî Dünya)
"Kulun kalbi doğru olmadıkça imanı doğru olmaz. Kalbi de dili doğru olmadıkça doğru olmaz. Komşusunun, şerrinden emin olmadığı bir kimse Cennet'e giremez." (Harâitî, Enes b. Malik'ten)
"Kim selâmette kalmayı seviyorsa sükûttan ayrılmasın." (Beyhakî)
"Ademoğlu sabahladığı zaman tüm azaları dile hatırlatıcı oldukları halde sabahlarlar ve derler ki: ‘Bizim hakkımızda Allah'tan kork! Zira sen doğru olursan biz de doğru oluruz. Eğer sen inhiraf edersen biz de inhiraf eder, haktan ayrılırız." (Tirmizî, Said b. Câbir'den)
Rivayet ediliyor ki Hz. Ömer (ra) Ebubekir Sıddîk'ı, dilini eliyle çekerken gördü ve "Ey Rasûlullah'ın halifesi! Ne yapıyorsun?" diye sordu. Ebubekir şöyle cevap verdi: Şudur beni tehlikeli yerlere sokan!.. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştu: "Bedende hiçbir âzâ yok ki Allah katında dilden şikayetçi olmasın." (İbn Ebî Dünya, Dârekutnî, Beyhakî)
İbn Mes'ud Safa tepesinde bulunuyordu. "Lebbeyk Allahümme lebbeyke!" duasını okuyor ve şöyle diyordu: "Ey dilim! Hayrı söyle, kâr et! Kötü söyleme, tehlikelerden selâmet kalırsın. Bunları, pişman olmazdan önce yap!" Kendisine "Ya Ebû Abdurrahman! Bu senin kendiliğinden söylediğin bir dua mıdır, yoksa Hz. Peygamber'den dinlediğin bir dua mı?" denildi. İbn Mes'ud şöyle dedi: Hayır! Aksine ben Hz. Peygamber'in şöyle dediğini işittim: "Muhakkak ki âdemoğlunun yanlışlıklarının çoğu dilindedir." (Taberânî, İbn Ebî Dünya, Beyhakî)
"Dilini koruyan bir kimsenin avretini Allah Teala örter. Öfkesine hâkim olan bir kimseyi Allah azabından korur. Çünkü Allah'a yalvarıp özrünü arzederse Allah onun özrünü kabul eder." (İbn Ebî Dünya, Mürsel olarak)
Rivayet ediliyor ki Muaz b. Cebel "Ey Allah'ın Rasûlü! Bana nasihatta bulun!" dedi. Hz. Peygamber: "Allah'ı görür gibi O'na ibadet et! Nefsini ölülerden say! Eğer dilersen, senin için bunlardan daha faydalı bir şeyi haber vereyim." diyerek dilini işaret etti. (İbn Ebî Dünya, Mürsel olarak)
"Size, ibadetin en kolayını ve beden için en rahatını haber vereyim mi? Susmak ve güzel ahlâktır." (Müslim, Buhârî, Saffan b. Selim'den)
Ebû Hüreyre, Hz. Peygamber'in şöyle dediğini rivayet eder: "Her kim, Allah'a ve son güne inanıyorsa ya hayır söylesin veya sükût etsin. Allah o kuldan razı olsun ki, konuşup ganimet sahibi olur veya susup selâmette kalır." (İbn Ebî Dünya, Beyhakî, Hasan Basrî'den)
Berra b. Azib'den şöyle rivayet ediliyor: Bir göçebe Hz. Peygamber'in huzuruna geldi ve dedi ki: "Beni öyle bir ibadete muttali et ki Cennet'e girmeme vesile olsun!" Hz. Peygamber de şöyle buyurdu: "Aç kimseye yedir, susuza içir! Emr-i bi'1-mâruf yap! Münkeri yasakla! Eğer gücün buna yetmiyorsa -hayır hariç- dilini tut!" (İbn Hibban)
"Allahu Teala her konuşanın dilinin yanındadır. Bu bakımdan ne söylediğini bilen kişi Allah'tan korksun! Müslüman kimseyi susmuş ve vakur gördüğünüz zaman ona yaklaşınız! Çünkü o, hikmeti telkin eder." (İbn Mâce)
"İnsanlar üç gruptur: Ganim, Sâlim ve Sâhib. Ganim Allah'ı zikreden, Sâlim sükût eden, Sâhib ise bâtıla dalan kimsedir." (Taberânî, İbn Mes'ud'dan)
"Mü'min bir kimsenin dili, kalbinin arkasındadır. Konuşmak istediği zaman kalbiyle o şeyi düşünür, sonra diliyle onu geçiştirir; münafığın dili kalbinin önündedir. Bir şeyi kastettiğinde diliyle söyler, kalbiyle düşünmez." (Harâitî, Hasan Basrî'den)