Feyz: Günümüzde cinsel sorunlardan biri de vajinismus olarak ortaya çıkıyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz? Onun sebepleri var tabi, bu aynı zamanda bir eğitim sorunu. Cinsel eğitim cd'leri çıkarmışsınız ya, bu cinsel eğitim cd'leri çoğalırsa vajinismus azalır. Neden? Çünkü İslam toplumlarında cinsellik konuşulamıyor. Konuşulamayan, korktuğunuz veya bilmediğiniz şeyden sıkıntı çekersiniz. Eğer bir konuda bilgili değilseniz korkarsınız ve korku da vajinismus olarak ortaya çıkıyor. Şöyle bir örnek verebiliriz. Biliyorsunuz bizde yenge müessesesi vardır. Bir kızın evlenmeden önce bildiği tek bilgi de bu yenge tarafından öğretilir.
O da şudur: "Ben gerdek gecesine girdikten sonra kendimi hastanede bulmuşum." Maalesef böylesine korkunç bir anlatım söz konusu. Dolayısıyla bu kişi o sırada başına gelebileceklerden korktuğu için ve böyle bir şeyle de ilk defa karşılaşacağı için, bu konuyla ilgili de hiçbir bilgisi olmadığından bilinç dışı vajinismus yaşıyor, yani "kın kasılması". Sonuçta gerdek gecesinde başarılı olunamıyor ve bunlar bazen on sene, on beş sene sürebiliyor. Kültürel özelliklere mahsustur bu. Şayet mevcut kültür bu sorunu kabullenebilecek bir yapıya sahip değilse çiftler bu tür sıkıntılarını hiç kimseye anlatamıyorlar ama birbirlerini seviyorlar… Eğer onları evlendirenler, bu işte başarılı olamadıklarını duyarlarsa bu sefer boşanma gündeme geliyor. Halbuki birbirini seven kişiler, vajinismus sorunu olmasına rağmen evliliği yürütmek istiyorlar. Bu sefer akıllı insanlar doktorlara müracaat ediyor. Bazen bu yıllarca gizlenebilir. Ancak "Sizin niye çocuğunuz olmuyor?" sorusu gündeme geldiğinde doktora gidiliyor.
Feyz: Cinsel kültür, cinsel bilgilendirme bir şekilde yapılmalı mı? Cinsel eğitim verilmeli mi?
Cinsel bilgilendirme elbette yapılmalı. Cinsel eğitim doğru kişiler tarafından, doğru zamanda verilmelidir.
Feyz: Bu eğitim, uygun zeminde devlet eliyle mi yoksa aile içinde mi verilmeli?
Şart değildir, devlet bu konuda öncü olabilir. Fakat ister özel sektör deyin, ister aile sağlık merkezleri deyin, adını ne koyarsanız koyun, bu bilgilendirme doğru bir şekilde yapılmalıdır. Bu, fizyolojik bir olaydır, yani cinsellik çok teferruatlı anlatılması gereken bir konu değil. En azından korkulmaması gereken bir konu olduğunun anlaşılması lazım. Yoksa çok embesil, zekâ özürlüler dahi cinselliği başarırlar. Çok görmüşüzdür evlendirilen zeka özürlüleri, çocukları bile olmuştur… Bu konuda korkularınız varsa, başınıza ne geleceğini bilmiyorsanız, hele de bir kadın; "Vücudumun bütünlüğünde bir zedelenme olacak, bir parçalanma olacak, canım acıyacak." şeklinde bir düşünce ile böyle bir eyleme girerse, tabi ki vajinismus gelişecek. Utanma, korku, endişe, kaygı. Bunlar vajinismusu ortaya çıkarır ve altında yatan en önemli unsur da bilinçsizliktir.
Feyz: Peki, Türk toplumunun cinsel problemleri açısından baktığımızda, bayanlarda ortak bir kısım hastalıklar ve erkeklerde ortak bir kısım hastalıklar çarpıcı oranda büyümüş bir şekilde dikkatinizi çekiyor mu?
Bu konuda çok ciddi bir çalışma yok. Ancak şunu söyleyebilirim: Türkiye'de hanımların büyük bir kısmı orgazmın ne olduğunu bilmiyorlar. Halbuki anorgazmi de (orgazm olamama) bir hastalık ve cinsel işlev bozuklukları içerisinde bir kategoridir. Şimdi eğer siz bunu dert etmiyorsanız, orgazmın da farkında değilseniz, anorgazmi için de bir yere şikâyet etmeyeceksiniz veya bir yere müracaat etmeyeceksiniz demektir bu. Cinsel işlev bozukluğu olarak en çok şikayet edilen konu, tedavisi en kolay olan vajinismustur. Niye vajinismus? Çünkü bir cinsel ilişki gerçekleşemiyor ve cinsel ilişki gerçekleşemediği için çocuk sahibi olunamıyor. Türkiye'de evlilerin çocuk sahibi olmaları çok beklenen bir şeydir… Eğer çocuk olmuyorsa eşler mutlaka bir mahalle baskısı hissederler üzerlerinde. Bu mahalle baskısını yenmek için de vajinismusu çözmek zorundadırlar. Türkiye'de kadınların genelde müracaat ettiği şikâyet vajinismustur. Erkeklerde de empotanstır (İktidarsızlık, sertleşme). Tabi erkeklerin olmazsa olmazı iktidar konusu. Eğer iktidarsızlık varsa bu, Türkiye'de toplumsal olarak, kültürel olarak erkekliğin yokluğu demektir ki neredeyse ölümle paralel olan bir şeydir. Çünkü o toplumsal baskıyı bu durumdan dolayı üzerinde hissederse bu kişinin orada yaşaması mümkün değil...
Feyz: Kadınlar, vajinismusu çok büyük bir kadınlık sorunu gibi görüp kişilik meselesi yapmıyorlar belki…
Hayır, yapmıyorlar.
Feyz: Fakat erkekler, empotansı ciddi bir şekilde sorun ediyorlar.
Tabi doğru. Biraz evvel bahsettiğimiz anorgazmi de neredeyse empotans gibi bir şey ama, kadınlarda olduğu için bir problem olmuyor. Yani zevk almıyor ya da cinsel ilişkiye girmek istemiyor gibi... Fakat erkeklerdeki iktidarsızlık, empotans onlar için çok önemlidir ve hemen doktora müracaat ederler ve korkuları vardır. "Eyvah, erkekliğimi kaybettim, kaybedeceğim!" korkusu erkekler için dayanılamaz bir korku... Doktora tam bir panik havası içerisinde müracaat ederler.
Feyz: Herşeyi harcayım, ne gerekiyorsa oraya gideyim şeklinde geliyorlar.
Tabi, aynen söylediğiniz gibi.
Feyz: Hocam, cinsel psikiyatri hususunda yanlış yetişmeden kaynaklanan, mesela homoseksüellik üzerinde genellikle duruluyor, ama lezbiyenlik üzerinde hiç durulmuyor. Lezbiyenlik de ertelenen ya da gizlenen bir sorun olabilir mi?
Doğru, bu ertelenen ve gizlenen bir sorundur. Türkiye'de bazı şeylerin konuşulması hemen hemen mümkün değildir. Bunlardan birisi ensesttir, ikincisi lezbiyenliktir; bunlar çok fazla deşifre edilmezler. Tabi ki çevre faktörleri çok önemli. Yani homoseksüelliği ve lezbiyenliği ortaya çıkaran bir sürü faktör var. Genetik faktörlerden başlayarak, çocuğun yetişmesi, anne baba ilişkileri, sosyal ortam, aile ilişkileri, yatılı okullar, anneden babadan uzak olma gibi birçok faktör bunlarda etken olabilir. Herkeste olur mu? Hayır. Örneğin yatılı kız okullarında bu tür ilişkiler olur, bunlar devam eder veya etmez. Eğer sağlıklı bir egosu varsa veya cinsel kimliğinde bir problem yoksa bu devam etmez. Sadece kızlar için söylemiyorum, yatılı erkek okullarında da bu tür durumlar olabiliyor. Ergen döneminde veya çocukluk döneminde kızlar veya erkekler kendi hemcinsleriyle ilgili ufak cinsel içerikli konuşmalar, sürtünmeler derken buna benzer tatmin yolları bulabilirler. Fakat ergenlikten çıktıktan sonra konuyu gerçek manada anlarlar ve normal cinsel kimliklerine paralel olarak da yerini bulur bu.
Feyz: Yani bu durum gerçek manada bir cinsel sapma olarak değerlendirilmiyor. Sadece gençlik çağında yaşanan cinsel meraktan kaynaklanan durumlar da söz konusu diyorsunuz. Gençlik çağının geçmesi ve bu davranışlarını devam ettirmesi, kabullenmesi sonucu ancak cinsel sapma olduğundan söz edebiliriz. Peki, bu yaşanan kötü hatıralar erkeklerde mi yoksa bayanlarda mı daha çok bir travmaya sebep olur ya da iz bırakır?
Bunu travma olarak kabul etmek mümkün değil, travmadan kastettiğimiz farklı bir şey. Travma iki şekilde olur. Birincisi nesnel dediğimiz travma yani vücudu tehdit eden, bir ölüm korkusu, tehdit, tecavüz vb. Bunlar nesnel, gözle görülebilen bir travmadır. Bir de öznel travma var. Bu, nesnel travmaya karşı hissedilenler ki, psişik travma, korku, kaygı, yok olma korkusu ve ölüm korkusu. Kişi bunu travma olarak kabul etmez zaten…
Feyz: İnsanların özellikle günah addettiği şeylerin %90'ından fazlası cinsellikle alakalı ve insanlar geçmişte yaşanan kötü anıların etkisinde kalıyor. Bu konunun Müslüman bireyin kendisini sorgulamasına yol açacak ve kendi içinde eziklik duygusu addettiği bir boyutu da var. Orada mesela bir ümit psikolojisi gerekiyor. Birey belki tevbe edecek ve içinde bulunduğu karamsarlık çukurundan kurtulacak… Bu konuda neler söylersiniz?
Böyle bir duruma düşmüş bir genç, Türkiye'de, gidip de imama bunu anlatmaz. Fakat insanların kendilerinin yapabilecekleri ve kendi içlerinden tevbe edebilecekleri bir kapı var. Tevbe eder ve bu tevbesinin Allah tarafından kabul edilmesini ister ve bu kişi rahatlayabilir. Yani "Herşeyi bilen mutlak bir varlık var; beni de biliyor, tanıyor. Ben de kusurumu biliyorum; kusurumu ancak yaradanıma söylüyorum, kişilere söylemiyorum ve ondan bağışlanmamı istiyorum." şeklinde bir mekanizma geliştirir ve rahatlayabilir. Bu, kişinin tamamen içsel, tamamen ruh yapısıyla alakalı bir durum...
Feyz: O şahsın topluma kazandırılması noktasında geçmişten gelen bu sıkıntılara bir bakıma travma demiştik. Bunların içinde bıraktığı izi attığı ölçüde kendisinin gerçekten normal olacağını, hayata atılacağını düşünerek bireyde telafi mekanizması nasıl oluşabilir?
Orada obsesif kompulsif bir yapı gündeme gelir; yani takıntı, saplantı, zorlantı bozukluğu dediğimiz bir şey var. Türkçeye çevrilişi bu.
Feyz: Kafaya takmış bir insan kabul edilir bu…
Bir örnek vereyim. Mesela, dindar kesimde görülen örneklerden bir tanesi. Genç bir çocuk, dini bilgileri falan var; ama bir takıntısı var. Acaba karşıdakinin ağzından çıkan veya benim ağzımdan çıkan bir sözle kâfir olur muyum? Şimdi, bu hastalık, bu bir takıntı, bunun çözümü tıbbi bir tedavidir.
Feyz: Kişinin kendine karşı olumsuz tutumu hastalıktır, diyorsunuz?
Bu tutum hastalıktır. Çünkü bu durum kişinin günlük hayatını, çevresiyle, eşiyle, işiyle ilişkilerini bozmasıyla sonuçlanır. Yani kişi o kadar çok meşguldür ki bu konuda normal davranışlarını gösteremez. Konuşurken susmak zorundadır ve o düşüncenin etkisi altında konsantrasyonu bozulur, iş yapamaz. Takıntı bu…
Feyz: Biz de "Kendini affetmesi için ne yapabilir?" konusunu konuştuk aslında… Kendini affetmesi, hem tedavi olması anlamına geliyor, hem de sonuç itibarıyla rahatlamış oluyor diyebilir miyiz?
Kişi kendini affetmiyorsa zaten kendine zarar verir. Depresyonun altında yatan sebeplerden bir tanesi budur, intiharın sebebi bu. Öfkeyi kendine yönlendirmek; "Ben kötüyüm, çirkinim, günahkârım, kâfir oldum. O halde yaşamamın bir anlamı yok, öleyim ben veya öldüreyim kendimi." demek… Eğer bu yola giderse öyle. Bunun tam tersi, biraz evvel bahsettiğim bir açık kapı var inananlar için.
Bizde de "Bir yanlış yaptım -bilinçli olarak yapılan şey bu- ben inandığım şeyin tersini yaptım, bu da inançlarıma göre yanlış olan, günah olan, haram olan bir şey. Peki ne yapmalıyım? Birincisi tevbe kapısına müracaat etmeliyim. İkincisi bundan sonra bu konuda yanlış yapmamak için kendime telkinde bulunayım." diyebilir. Ne kadar başarılı olur, o ayrı bir konu. Fakat toplumun ruh sağlığı açısından düşünüyorsanız kişiyi asıl etkileyen çevre… Çevrenin kişi üzerindeki travmatik etkisi, ekonomik çevre, sosyal çevre, siyasi çevre, terör veya deprem vb. travma meydana getirebilecek her konu insanların ruh sağlığını bozmaya adaydır.
Feyz: Cinsellik-günah ilişkisinden yola çıkıp konuyu böyle işlediğimizde umarım insanlara olumsuz bir hatırlatma yapmıyoruzdur. Çünkü derdimiz onları bu düşünceden kurtarmak… Fakat ısrarla, günahlarla cinsellik arasında bir ilişki olduğunu anlatmakla tersine hizmet ediyor olmayalım…
Hayır, doğruları anlatırken insanın yapısına ve inançlarına uygun bir şeklide anlatmak lazım. Burada inanç ve kültürel özellikler devreye giriyor. Bir kişiyi eğitirken kendi inançlarının haram kıldığı bir şeyi helal olarak anlatamazsınız. Böyle bir çelişki yaşayamazsınız. Eğer bunu anlatmaya kalkarsanız zaten eğitim ters teper.
Feyz: Hem de anlam dünyasını bozmuş olur…
Tabi, bu çok tehlikeli bir şey ama bunun dışında, diyelim ki rastgele cinsel ilişkiler... Kim buna evet diyebilir? Tıp buna evet diyemez, din zaten hiç demiyor. Ya da evlilik dışı ilişkiler... Buna kim evet diyebilir? Hiç kimse evet demiyor ama bu bir gerçektir, var. Bu tür ilişkileri çok görüyoruz. Bunun altında yatan birçok neden var. Bunun altında kişilik var, inanç var, kültür yapısı var, yine bütün sosyal faktörler bir araya gelebilir; yani kişiyi evlilik dışı ilişkilere iten nedenler var. Bu nedenler lokal de olabilir çok genel de olabilir.
Feyz: Peki, toplumun cinsel suç addettiği şeylerin erişkin dönemlerde olması ayrı bir şey. Ergenlik döneminde olması da sosyal problem. Fakat bir de "taşa yazı yazılan dönem" dediğimiz, henüz çocukların bilinçaltı dönemde yaşadıkları şeylerin izleri daha mı ağır, bunlardan kurtulmak daha mı zor?
Evet, ben de oraya dönüyorum; doğrudur. Şimdi, ister ergenlikte olsun ister yetişkinlikte olsun, bizim sosyetik bozukluklar dediğimiz bir kategori var. Bir de bu çözülmenin, insan kişiliğinde, ruhunda, bilincinde, bütünleşmesinde çözülmeler yaşatan hastalıkları var ki, bu hastalıkların %90 nedeni çocukluk çağında maruz kalınan cinsel taciz ve travmalardır. Bu cinsel taciz ve travmalar dokuz yaşından önce ise hakikaten hiç onulmaz yaralara sebep olur. Bu durumlar kişinin karşı cinsle olan ilişkilerini, evliliğini, çocuk yapmasını, cinselliğini olduğu gibi etkiler. Kız çocuğu ya da erkek çocuğu fark etmiyor. Çocuk yaşta bir cinsel tacize veya travmaya uğramışsa, kesinlikle hem ergenlik döneminde karşı cinsle olan problemlerinde, hem de evlenmeden evvel veya sonra cinsel hayatında olumsuz yönde etkilenir. Çünkü bir taraftan bu durum post travmatik stres bozukluğunun da tetikleyicisidir. Yani kişi, karşı cinsle bir araya geldiği zaman, kendisine çocukluk çağında yapılan tecavüzü veya taarruzu hatırlar ve kopar karşı cinsten. Flashbackler yaşar zaman zaman. Kendisine uygulanan o taciz sürekli aklına gelir, o anı yaşar ve o anı yaşadığı zaman da cinselliği sağlıklı bir şekilde yaşayamaz. Ne yazık ki bu çok görülen bir şey. Bizim ülkemizde de çok fazla görülüyor. Çocuk taciz ve tecavüzlerinde yakın akrabalar etkendir. Teyze oğlu, hala oğlu, amca, amcaoğlu, kuzen vs. Bunlar daha çok etken… Türkiye'de, bizim gibi muhafazakâr toplumlarda ensest vb. konuların konuşulması zaten ailenin dağılmasına hatta cinayetlere sebep olabileceği için, genelde aileler tarafından gizlenir. Ancak bir psikiyatrik muayene sonucunda ortaya çıkar.
Feyz: Bir de gençleri konuşalım istiyorum. Hem ataerkil bir toplum olduğumuz hem de kendimiz erkek olduğumuz için erkeklerin cinsel sorunlarından yola çıkarak konuşuyoruz. İlla cinsel travma şart değil… Mastürbasyon vs. bazı şeyler var. Bakıyoruz, bu durum kızlarda da var. Fakat kızlar için bu durum pek fazla konuşulmuyor. İstatistiki olarak belli yaygınlığı olan bir şey. İslam toplumları açısından değerlendirdiğimizde fetva boyutuyla ilgilenemeyiz, ama gençlerde bunların da tahribat boyutu var; yani doğru bilgilendirilmediği için olan bir tahribat var. Yani geri dönüp baktığında, nelerle kendini sorguladığına baktığımızda bunu günah hanesinde bir şey olarak sayıyor ve diyelim ki böyle bir fiili işleyen birisi namaz kılmamayı, Kur'an okumamayı, ibadetleri yapmamayı tercih ediyor. Bu, kültürel psikiyatri boyutunda bizim toplumumuza ait bir sorun olduğu için söylüyorum. Bunu bir sorun olarak görmekten ziyade, gençlerdeki cinsel eğitim konusu, mastürbasyon konusu bu noktada nerede duruyor? Bu bir sorun mudur, problem midir? Buna fetva alanlar da var. Çok büyük bir sıkıntı gibi de görünmüyor, ama gençleri etkiliyor. Mesela, "Ben günahkârım." deyip kendi kafasında, dünyanın en büyük günahını işlemiş gibi addediyor kendini. Bu durum, bireylerin kendilerini kişilikli bir insan olarak hissetmelerini engelliyor mu sizce?
Ancak, o verilen öğretiye bağlı.
Feyz: Ölçü ne olmalı?
Eğer siz bir çocuğa din eğitimi verirken -ergen ya da yetişkin bir çocuğa- "Elini hiç oraya değdirme." ya da "Mastürbasyon yaparsan Cehennem'e gidersin." veya "kâfir olursun." şeklinde bir öğretiyle giderseniz tabi ki çocuk sıkıntıyı hissedecektir. Şimdi bu doğru mudur, değil midir? Bana sorarsanız tıbbi açıdan şunu söyleyeyim: İfrata kaçmamak şartıyla, bazı gençlerin zinadan kaçınmak amacıyla yaptıkları mastürbasyonu doğru kabul ediyorum. İfrata kaçmayacak ve sağlığına zarar vermeyecek şekilde… Şimdi, bakın, eğer bunu yapmazsa, doyuma ulaşmazsa bu doyumu illegal şekilde yapma ihtiyacını hissedecek, gücü varsa eğer...
Feyz: Gerçi nihai noktada bu da erken boşalmanın sebeplerinden birini oluşturuyor, değil mi?
Doğrudur, o da evlilikte çok önemli problemlerden birisidir.
Feyz: O zaman çözülememiş bir problemler bütünü içinde miyiz?
Hayır, şimdi, mastürbasyon çözülememiş bir toplumsal problem değildir. Ancak takıntılı olanlar müracaat ederler ve "Ben mastürbasyon yapıyorum, doktor bey hasta mıyım ya da dinden çıktım mı?" derler. Tabi "Dinden çıktım mı?" sorusuna biz cevap vermeyiz. Mastürbasyonun patolojik hastalıklardaki ölçüsünü bir kenara bırakalım -mesela bir şizofren günde on defa mastürbasyon yapar, başka düşünce yoktur, sürekli onunla meşguldür, tuvalete gider bir saate kadar çıkmaz- aklı başında sağlıklı insanlarda mastürbasyon sıklığı bu kadar değildir. Haftada bir veya iki defa yaptıktan sonra, kendine göre günah olan diğer durumlardan da kendisini kopardıktan sonra veya savunduktan sonra, ileri derecede yapmadıkça bir problem yok bize göre. Yani "Mastürbasyon ruh sağlığını bozar." diye bir cümle kullanmıyoruz. İfrat zaten haramdır, onun da ifratı var, çünkü organizmaya zarar veriyor. Daha fazla ejakülasyon organizmada en sonunda kanamayla sonuçlanır gençlerde.
Şimdi, bence asıl problem şu: Türkiye'de bir kesim var, bu konuları kendine hiç dert etmiyor. Bu kesime göre karşı cinsle arkadaş olunabilir, karşı cinsle cinsel ilişkiye girilebilir, ondan sonra da gebe kalırsa kürtaj olur ve ileride birisiyle evlenir. Yani bu kişinin bir sorunu yok kendisiyle; en azından yetişkinler bazında. Sorun yapan kesim ise farklı… Sorun yapan kesim belli kurallara ve değerlere sahip olan kesim. Şimdi, bir taraftan nefs ve organizma böyle bir şeyi istiyor, yani yaradılışta var bu…
Feyz: Yani cinsel istekler…
Evet, cinsel istekler yani karşı cinse ilgi duymak, karşı cinsle cinsel ilişkiyi istemek yaradılıştan gelen bir özellik değil mi? Eğer bu özellik olmazsa nesep devam etmez. O halde Allah'ın bize verdiği bu durum helâl kategorisinde nasıl halledilecek? Asıl bu sorunun cevabı lazım. Bu sorunun bir kısmının cevabını ilahiyatçılar verir herhalde, bir kısmını da psikiyatristler verecek…