Benimle Evlenir Misin ?

Bu teklifi yapmak ya da almak kim bilir insana neler hissettirir, insanı alıp nerelere çıkarır kim bilir? Bu gerçekten harika bir duygu olsa gerek. Öyle güzel bir söz ki insan bu teklifi özlemiyor değil. Herkes evlenmek istediği kişiye bunu mutlaka söylüyor. Oysa bu söz, evlenmek istemenin ötesinde, herşeyini istediğin ve herşeyini vermeye istekli olduğun birine söylenince anlam kazanıyor. Bana göre insan bu sözle, tüm hayatını birine adadığını söylemiş oluyor. Tabi bunun adına aşk deniyor. Aslında karşı cinse olan aşkın böylesine aşırı tutkulu olmaması gerektiğini “Gerçek Aşk” başlıklı yazımızda açıklamıştık. Fakat olaya evlilik açısından yaklaştığımız zaman şöyle bir tablo ortaya çıkıyor:

YAPTIĞINIZ TEKLİFİN ANLAMINI BİLİYOR MUSUNUZ?

“Benimle evlenir misin?” demek, “Kalbimi iste, özgürlüğümü iste, zamanımı iste, servetimi iste, canımı iste, bedenimi iste, yapmak istediğin herşeyi, görmek istediğin her yeri, sahip olmak istediğin tüm hayallerini benden iste. Ben artık şu andan itibaren seninle bunu yapmak için yaşayacağım. Benimle birlikte olduğun müddetçe gerçekleşmeyen hiçbir hayalin kalmayacak. Benimle yaşadığın müddetçe bir bebek gibi seninle ilgilenip seninle neşelenip seni şımartacağım, hiç üzmeyeceğim ve sana sırtımı hiç dönmeyeceğim. Yaşlandığımız zaman bile seninle hâlâ flört edeceğim, senden başka kimseyi beğenmeyecek, her yalnız kaldığımda sadece seni özleyeceğim. Hiç söylenmemiş sözleri bulup sana söyleyeceğim. Seni sevmekten asla vaz geçmeyecek, sen ve seninle ilgili olan hiçbir şeyden asla bıkmayacağım. İşte ben senin için artık buyum, bundan sonra herşeyimle yalnız sana aidim.” demektir.  Bu söz, bu demek değilse teklif etmek anlamsız. Yok, teklif edeceksen o zaman ne teklif ettiğini bil. Çünkü sen de karşındaki kişinin hayatını istiyorsun, onun en değerlisini istiyorsun. Zaten sevgilin de “evet” demekle aynı şeyleri söylemiş oluyor. Öyle değil diyorsan o zaman ona şöyle de: “Bak, evlenme teklifime bakıp da (veya kabul ettiğime bakıp da) hayatımı sana adayacağımı düşünme. Bunu baştan söyleyeyim de sonradan ilgisiz davrandığım için beni suçlama ha!

EVLİLİKTEN BEKLENTİLERİNİZ NELERDİR?

Ben evli erkeklere baktığım zaman yarısından fazlasının mutlu görünmeye çalıştığını, bunların içinden büyük bir yüzdesinin pişman olduğunu, hemen hemen tamamına yakınının ise istediği evliliği yaşayamadığını veya yaşatamadığını gördüm. Esasen evlilik, mutluluk ve huzur ama aynı zamanda bir imtihan alanıdır. Bu durum sarfı nazar edildiğinden dolayı evlilikten istenilen beklentiler maalefes bulunamıyor. Her iki taraf için de taşların doğru oturtulduğu bir zemin yakalanmalıdır. Evlilik gerçekleştiği andan itibaren artık istediği gibi yaşayan taraf genellikle kadındır. Yasal kadınlığı ile erkeğin tüm hayallerini, özgürlüğünü, işten eve döndüğü zamanki beklentilerini toprağa gömer. Kadın neyi ne zaman isterse artık o şey o zaman olur. O şey her ne ise fark etmez. Babanı ziyarete gitme zamanı bile onun istediği zaman olur. Çünkü erkek evlendiği andan itibaren bir de bakar ki, kimlerle görüşüp kimlerle görüşmemek, ne yiyip ne içmek, ne zaman eğlenmek, ne zaman beraber olmak gerektiğini, evdeki sehpanın bile nerede durması gerektiğini sadece kadın biliyormuş meğer. Erkek neyi ne zaman isterse istesin mutlaka zamanlama ve isteme hatası ile karşılaşır. Günün birinde zincirlerini kırıp kafasına göre takılmaya başlamadığı müddetçe robot gibi yaşadığını fark edemez. İşte o zaman aslında neyin ve kimin değerli olduğunu her iki taraf da anlar.

EŞLER ARASI REKABET

Tek evlilik, erkeğin değerini her iki taraf açısından da düşürmüştür. Erkek, anatomisi gereği zaten her an kendi ile rekabet halindedir. Kadın ise tek olduğu müddetçe ya da kendini tek hissettiği müddetçe ne kendi ile ne de bir başka kadın ile rekabete girmez. Kadının rekabeti olsa olsa başka kadınların yediği, içtiği, giydiği, bindiği, gezdiği, taktığı, sürdüğü, sıktığı, aldığı, verdiği, sattığı ve oturup kalktığı eşyaları ile ilgili rekabetlerdir. Ne zaman ki başka bir kadının kokusu duyulur, ancak o zaman kadın, kadınlık rekabetine girer. Bu kurtarıcı meleğin gölgesi ortaya çıkana kadar erkeğe huzur, mutluluk ve ilgi yoktur.

EN BÜYÜK İHANET NEDİR?

Ta başından samimi davranmak gerekir. Baştan ne demiştik, herşeyimle sana aidim. Ancak, “evet”in anlamı da aynısıdır demiştik. Yani evet diyorsan sen de ne söylediğini bil, sen de herşeyinle bana aitsin. Eğer sen herşeyinle bana ait olmazsan, bazı şeyleri ile bana ait olan birine daha ihtiyacım olması normaldir. Yani ben de bütün hayallerimi seninle yaşamak istiyorum. Sonuçta ben seni mutlu etmek için değil, ilk önce kendimi mutlu etmek ve bunu da en iyi şekilde seninle yapabileceğime inandığım için seni istiyorum. Biraz fedakâr ol da ömür boyu Rabbim’e dua edeyim, seni bana verdiği için; isyan ya da beddua etmeyeyim.

Kadının yükü çok ağırdır ve erkek bunun farkındadır.  Kadının bu fedakâr ruhu fıtratında vardır. Kullanmak boynunun borcudur. Sabır ve fedakârlığında gevşerse, erkeğin hakları devreye girer ve hiçbir kadının gücü bu hakların önüne geçmeye yetmemiştir. Trilyonlara mal olsa bile, o erkek yapacağından geri durmaz. Bunların farkında olmayanları örnek olarak vermeye gerek yok. Sonuçta, kadının da erkeğin de yapması gerekenler bellidir ve bunların aksini kimse ispat ve kabul ettiremez.

Mesele dönüp dolaşıp eş seçimine geliyor. Demek ki evrensel doğrular her zaman kendiliğinden ortaya çıkıyor. Eş seçiminden de daha önceki yazılarımızda detaylıca bahsetmiştik. Seçimde çok büyük bir hata yapılmamışsa her evlilik ilk günkü hale getirilebilir, tıpkı bir hastanın iyileştirilmesi gibi. Yeter ki hastayı kurtarma isteği olsun.

HAYALLERE N’OLDU?

Niye bahsettik bundan? Çünkü insanlar birbirlerini beğendikleri ve ömür boyu beraber yaşayabileceklerine kanaat getirdikleri için evlendiler. Yazık değil mi bütün hayallerin suya gömülmesine. İşin ana tedavisinin ilgi olduğu görülüyor, sadece ilgi. Ne tür bir ilgiye ihtiyaç varsa o tür ilgi birinci tedavidir. Zira ilk baştan birbirine yakınlaşma sebepleri de zaten ilgiydi, ama farklı bir ilgiydi. Herkeste görülmeyen ve içinde romantizmin ağırlıklı olduğu bir ilgiydi. Hatırlasanıza; kur’du, sürpriz’di, özlemek’ti, elini tutmak’tı, çok basit bir şeyi bile birlikte yapmak’tı. Bunları devam ettirmek o kadar kolay ki üstelik bir masraf, bir emek veya zaman da gerektirmiyor. Hem de bunlar mutluluğun gerçek anahtarı. Bakınız, buna küçük bir örnek vereyim. Kayın biraderim nişanlıyken yeni evini hazırlıyordu. Kitaplığına kutuların içindeki kitaplarını yerleştiriyordu ve ben de o akşam ona uğramıştım. Bir ara telefonu alıp nişanlısını çağırdı. “Bir saatliğine gelsene, Serdar abi de burada.” dedi, ama çok ısrar etti. Sonra kendisine dedim ki, “Neden bu dağınıklığın içinde kızı çağırdın, iş mi yaptıracaksın akşam akşam kıza?” “Hayır, ben kitapları yerleştirirken o da yanımda olsun istedim. En azından orada öyle oturup onun beni izlemesi, ara sıra sesini duymak, çalışırken arada bir ona bakmak bile can sıkıntımı giderir.” Çok duygulanmıştım. Ne kadar güzel bir düşünce, gerçekten bu aşk dedim. Kız o akşam geldi ama bir saat boyunca somurtarak oturdu. Yani istemeyerek gelmişti. Kızın nişanlısına karşı fazla ilgisi yoktu, devam etmeyeceğini anlamıştım. Daha sonra evlenmeden ayrıldılar. Görüyorsunuz ya, duygular tek taraflı olunca ya fedakârlık gerekiyor, ya da ayrılık geliyor.

MUTLULUĞUN FORMÜLÜ NEDİR?

Yani ilgi, insanı kendisine karşı  “özel” hissettirir. Kişi, sevgilisinin davranışları ile özel olduğunu hissettiği müddetçe sevgi bitmez. Ne zaman ki artık özel olduğunu hissetmemeye başlarsa, o zaman sevgi de zamanla sıcakta kalmış buz gibi erimeye başlar ve o güzelim hararet yavaş yavaş suya gömülür gider. Bu, esasında evliliği değil, mutlu bir hayatı kaybettirir. Ne kadar büyük bir mutluluğu, ne kadar küçük ve zahmetsiz şeylerle heba ettiğimizin farkında değiliz. Zayıf bir elektrik, yüksek voltajlı bir beraberliğe dönüştürülebilir. Onca kötülük ve günahlarımıza rağmen tövbe edip tekrar Allah’ın rızasını kazanmak mümkün oluyor da bir evliliği kurtarmak, hiç bozulmamış gibi yeniden canlandırmak neden mümkün olmasın ki? Araya başka birileri girmeden önce ilişkiyi düzeltmek en güzel olanı değil mi? Emin olun her söylediğime rağmen benim için de en güzel olan budur. Yani her iki tarafın da üzerine düşeni yapmaya üşenmediği tek eşliliktir. Allah (cc) herşeye rağmen o bir eş ile yetinmemizin daha hayırlı olacağını bildiriyor. Şayet ilgi cimriliğinden inatla vazgeçilmezse, o zaman hiç hoş olmayan boşanma, ikinci eş, aldatılma veya ömür boyu kavga seçeneklerinden biri ya da her biri ile karşılaşmak mümkündür.

KAVGA VE ALDATMA

Cinsellik olmazsa evlilik olmaz. Ancak ve ancak cinsellik olan bir evlilik, çok ileri yaşlarda cinsellik olmadan devam edebilir. Çünkü geriye bakıldığında, birlikte dolu dolu geçen güzel bir ömür vardır. Fakat aldatmanın temelinde yatan ana sebep cinsellik değil, ilgisizliktir. Aldatmanın asıl sebebi, ilgi, sevgi ve şefkat ihtiyacıdır. Hatta bunun yanında biraz da aşağılama, hor görme, değer vermeme, özel olduğunu hissettirmeme vardır. Cinsellik var da bunlar yoksa aldatma eğilimi başlar. Bunlar var da cinsellik az ise o zaman fedakârlık ön plana çıkar ve aldatma gerçekleşmez. Vicdan devreye girer. Bayanlar, karşı cinse bir erkek kadar düşkün değildir. Zaten ne Leylalar, ne Şirinler, ne Aslılar, âşık olma konusunda o kadar iddialı olmamıştır. Tarih boyunca, erkeğe olan aşkı yüzünden çöllere düşmüş veya aklını yitirmiş tek bir bayana rastlamanız mümkün değildir. Belki kıskançlık sebebi ile aklını yitirecek kadar şuurunu yitirmiş bir bayana rastlayabilirsiniz ki bu zaten erkekte de vardır. Bu sebeple bayanın aşkı biraz daha gerçekçidir.

BİRLİKTELİĞİN DEVAMI NEYE BAĞLI?

Dargınken bile aynı evin içinde olmanın, aynı yastığa baş koymanın önemi ve faydası çok fazla. Her türlü huzursuzluğa rağmen inatla onun yanında olmaya çalışmak birçok şeyi düzeltmeyi sağlar. Bunu bir kuş yuvasını incelerken fark etmiştim. İki kuş bir olup yuva yapıyorlar, ama dişi kuş her çalı parçasını öyle yerleştiriyor ki oraya ancak ikisi sığabiliyor. Sonra yavruları oluyor ve onlar da orada olacağı için biraz daha yapışıyorlar birbirlerine. Âdeta sıkıntı arttıkça birbirlerine daha fazla bağlanmak gibi. Birbirine yapışık halde olan bir çift kavga edemez ki... Örücü kuşları bilirsiniz. Örgü örer gibi yuvalarını örerek yapacak kadar becerikli olan bu kuş, neden yuvasını iki oda bir salon yapmıyor? Âdeta hiçbir ayrılığa ve soğukluğa izin vermeyecek bir tutum sergiliyorlar. Her gün birbirinin nefesini ve sıcaklığını hissederek uyuyorlar. Ayrılığa ve mutsuzluğa asla fırsat vermeyecek şekilde yaşıyorlar, ve kimi onurlu kuşlar -kartal gibi mesela- ömür boyu sadece bir tek dişi ile hayatlarını tamamlıyor. Örneğin bir horoz bunu asla yapamaz. Çünkü tavuklar hiçbir zaman horozla ilgilenmezler. Kendi ile ve yumurtaları ile ilgilenir sadece. Bu yüzden, horozun yanında en az yirmi tane haremi olmalı ki birinin dalgınlığından istifade edebilsin. Ne kadar ilginç? Evdeki bir kaktüsle bile düzenli olarak ilgilenen bir insan, biricik eşi ile nasıl ilgilenmez anlamıyorum. Çok yazık. Şayet küçük bir ilgiyi esirgediğiniz için mutsuz olursanız, pencerenin kenarında elinizi çenenize koyup ömür boyu düşlediğiniz ve aslında gerçekleşmesi mümkün olan hayallerinizi düşünür hüzünlenirsiniz. Oysa uzaklarda aradığınız mutluluk yanı başınızda, kollarınızın arasında. Ona, hayal ettiğiniz herşeyi yaptırabilirsiniz. Kurumaya yüz tutmuş bir çiçek gibi sadece ilgi bekliyor.