Evliyanın büyüklerinden. İnsanları Hakk’a davet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakiki saadete kavuşturan ve kendilerine Silsile-i Aliyye denilen büyük alim ve velilerin beşincisidir. Sultanül arifin lakabıyla meşhurdur. Künyesi, Ebu Yezid’dir. İsmi Tayfur, babasının adı İsa’dır. 776 (h. 160) veya 803 (h. 188) de İran’da Hazar denizi kenarında Bistam’da doğdu.
Çocukken bir gün camii avlusunda oynuyordu. Oradan geçmekte olan Şakiki Belhi kendisini görüp; "Bu çocuk büyüyünce zamanın en büyük velisi olacak" buyurdu. Yine bir gün hadis alimlerinden bir zat onu görünce çok hoşuna gitti. Zeka ve anlayışını ölçmek için sordu: "Güzel çocuk, namaz kılmasını güzelce biliyor musun?" Bayezidi Bistami de ona: "Evet Allah dilerse becerebiliyorum." cevabını verince; "Nasıl?" diye sordu. Bayezidi Bistami de; "Buyur ya Rabbi! Emrini yerine getirmek üzere tekbir alıyor, Kur'anı Kerimi tane tane okuyor, tazim ile rükuya varıyor, tevazu ile secde ediyor, vedalaşarak selam veriyorum" deyince, o zat hayran kalarak; "Ey sevgili ve zeki çocuk! Sende bu fazilet ve derin anlayış varken, insanların gelip başını okşamalarına niçin izin veriyorsun?" diye sordu. Bayezidi Bistami de; "Onlar beni değil, Allah-u Teala’nın beni süslediği o güzelliği meshediyorlar. Bana ait olmayan bir şeye dokunmalarına nasıl engel olabilirim?" cevabını verdi.
Bayezidi Bistami, ilim tahsil ettiği üstadlarından birine olan hürmet ve muhabbetinden dolayı, onun kabrinin yanına defnedilmeyi ve kabrinin, hocasının kabrinden daha derin yapılmasını, kendi vücudunun, hocasının vücudundan aşağıda olmasını vasiyet etti. Hocalarının en büyüğü, Allah-ü Tealaya kavuşmak yolunda çok yüksek derecelere kavuşmasına vesile olan, İmamı Caferi Sadık hazretleridir. Feyz ve marifeti, İmamı Caferi Sadık’ın mübarek rühaniyetinden aldı.
Sultanül Arifin Bayezidi Bistamiyi bir gece uyku bastırıp, sabah namazına uyanamadı. Namazı kaza edip o kadar ağlayıp inledi ki, bir ses işitti: "Ey Bayezid bu günahını affeyledim. Bu pişmanlık ve ağlamana da, ayrıca yetmiş bin namaz sevabı ihsan eyledim" diyordu. Aradan bir kaç ay geçtikten sonra onu yine uyku bastırdı. Şeytan gelip Bayezidi Bistamiyi ayağından tutarak uyandırdı ve; "Kalk namazın geçmek üzeredir" dedi. Bayezidi Bistami şeytana; "Ey melun sen hiç böyle yapmazdın. Herkesin namazının geçmesini, kazaya kalmasını isterdin.Şimdi nasıl oldu da beni uyandırdın?" buyurunca şeytan şu cevabı verdi "Bir kaç ay önce sabah namazını kaçırdığında, pişmanlığın ve üzüntünün sebebiyle çok ağlayıp inlediğin için ayrıca yetmişbin namaz sevabı almıştın. Bu gün onu düşünerek, sadece vakit namazının sevabına kavuşasın da, yeşmişbin namaz sevabına kavuşmayasın diye seni uyandırdım" dedi.
Bir gün yolda yürürken, bir gencin yolda kendisini takip etmekte olduğunu fark edip geri döndü ve gence "Niçin beni takip ediyorsun, istediğin nedir?" dedi. Genç edeple; "Efendim sizin gibi olmak istiyorum. Lütuf elinizi uzatıp himmet buyurunda ben de kazanayım" dedi. Cevabında: "Benim yaptıklarımı yapmadıkça, benim derimin içine girsen istifade edemezsin. Bu Allah-u Teala’nın bir lütfudur" buyurdu.
Bir gün Hazreti Bayezid’e; "Peygamberler hakkında ne buyurursunuz?" diye sordular. Cevabında buyurdu ki: "Biz onlar hakkında bir şey söylemeyiz ve anlayamayız. Hallerini anlamaktan aciziz. Onlar bizim anlayabildiğimizden çok daha yüksektedirler. Diğer insanlar büyük velileri ne kadar anlayabilirse, velilerde peygamberleri o kadar tanıyabilirler".
Bayezidi Bistami buyurdu ki "On sene nefsimin ıslahı için çalıştım. Nefsimi riyazet, nefsin arzularını yapmamak körüğünde, mücahede, nefsin istemediği şeyleri yapmak ateşiyle kızdırdım. Nefsi yerme kötüleme örsünde, kınama ayıplama çekici ile dövdüm. Böyle uğraşa uğraşa kendi benliğimden bir ayna yapıp beş sene kendimin aynası oldum.
Yapabildiğim ibadet ve taatlarla bu aynayı cilalayıp parlattım. Bir sene ibret nazarı ile bu aynaya baktım. Neticede bu ayna da gördüm ki belimde, gurur, riya, ibadete güvenip amelini beğenmek gibi kalp hastalıklarından meydana gelen bir zünnar bulunuyor. Bu zünnarı kesip atabilmek için beş sene daha uğraştım. Yeniden hakiki müslüman oldum.
Talebelerine sık sık şöyle nasihat ederdi: "Müslüman kardeşinize saygılı olmanızdan daha kolay ne vardır? Onlara hürmet etmek, haklarını korumak ne güzel haslettir! Müslüman kardeşlerimize kin beslemek, onlara karşı saygısız olmak ne zararlı şeydir! Bu yol hiç kimseye fazilet kapısını açmamış, hiç kimseyi başarıya ulaştırmamıştır..."
"Siz havada uçan birisini gördüğünüz zaman hemen o kimsenin faziletli, keramet sahibi birisi olduğuna hüküm vermeyin. Hata edebilirsiniz. O kimsenin hakikaten fazilet ve keramet sahibi olduğunu anlamak için, İslamiyetin emirlerine uymaktaki hassasiyetine, Peygamber Efendimizin ahlakı ile ahlaklanması ve sünneti seniyyeye uymasına, hakiki İslam alimlerine olan muhabbet ve bağlılığına bakın. Bunlar tam ise, o kimse fazilet ve keramet sahibidir. Bunlara uymakta en ufak bir gevşeklik ve zayıflık bulunursa, o kimse için fazilet ve keramet sahibidir, demek mümkün olmaz".
"Günahlara bir defa, taatlere ise bin defa tövbe etmek lazımdır. Yani yaptığı ibadet ve taatlere bakıp kendini beğenmek, o ibadeti hiç yapmamak günahından bin kat daha fenadır".
"Bütün alemin yerine beni Cehennem’de yaksalar ve ben de sabretsem, Allah-u Teala ya muhabbeti dava edinmiş birisi olarak yine bir şey yapmış olmam. Allah-u Teala da benim ve bütün alemin günahını affetse, rahmetinden ve ihsanından bir şey eksilmiş olmaz".
"Bir kimsenin, Allah-u Tealaya olan muhabbetinin hakiki olup olmadığının alameti; kendisinde deniz misali cömertlik, güneş misali şefkat ve toprak misali tevazu gibi üç hasletin bulunmasıdır".
KAYNAK: Evliyalar Ansiklopedisi. C.3, S.35838