İnsan... Allah-u Teala’nın yeryüzüne halife seçtiği, her varlıktan üstün, muhteşem kul...
Meleklerin, kendisine secde ettiği yüce varlık... Çok kompleks yapısı, kendini mesul edecek kadar şerefli aklı ve iradesiyle; küçük kainat ünvanı alan büyük varlık...
Şayet fıtratı üzere yaşar, İslami emirlere uygun davranırsa; melekleri bile aşan... Ulvi yapısına ters düşünüp, süfli emmare nefsine uyarsa, adilerin adisi, şeytanları bile şaşırtacak kadar korkunç belhum adel...
Evet, insan yücedir. İnsan muhteşemdir... Ama, aynı zamanda da adidir... Hayvandan aşağıdır, süflidir...
Tıpkı Rabbimin buyurduğu gibi "Gerçekten biz insanı en güzel şekilde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik".
İşte! Bu ve bunun gibi bir çok Ayeti Kerime ile Rabbim; insanı Kur’an da, açık açık anlattığı gibi; ayrıca da, insanın vücut ülkesinde zıt güçlerin savaştığını ve yine nefsi emmarenin tüm kötülüklerin, ruhi insaninin de tüm iyiliklerin kaynağı olduğunu, ve bu iki güç arasında da devamlı amansız bir savaşın mütemadiyen sürdüğünü açık açık belirtmiş, müminleri de nefse düşmanlık etmeleri ve onunla savaşmaları konusunda uyarmıştır. Yine, bu konuda bir çok ayet, yüzlerce sahih hadis ve İslam alimlerinin ittifakı vardır. Evet, insan kısaca budur ve biz de sanırım gayet açık anlattık... Buraya kadar anladıktan sonra, bundan sonrasını da eminim çok daha rahat anlayacaksınız veya anlamalısınız.
Çünkü buraya kadar saydığımız her cümle, bundan sonra yazacağımızın temeli mesabesindeydi. Şimdi yazacağımız şeyler ise esas faydalanacağınız şeyler!..
Biliyorsunuz, asrımızda ahlaksızlık, fuhuş, her türlü yolsuzluk, bencillikten kaynaklanan insanlar arası diyalog kopukluğu, cinayetler, savaşlar ve zulüm tam manasıyla hâkim...
Ve yine ihtiyar dünya; dört bir yanında kan ağlayan Müslümanlar, dertlerine ümitsizce derman arayan ve bir lokma ekmek kendine derman olmaya yetecek kadar mağdur, aç ve çıplak insanlar dünyası... İşte! İnsanlığın ve müslümanların acıklı durumu.
İşte bizim asrımız, işte ahir zaman... Ahir zaman olduğundan da hiçbir aklı selimin şüphesi yoktur ve olmamalı. Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in kıyamet alametleri dediği şeylerin hepsi tek tek zuhur etmiş, ve artık bu alametlerin en büyükleri kalmış, neticede hiçbir müminin de zuhurundan şüphelenmeyeceği en son alametler beklenir olmuştur. Ayrıca da açıkça ve rahatça söyleyebiliriz ki, ahir zamanda yaşıyoruz... Kesinlikle bundan hiç kimsenin zerre kadar şüphesi de olmamalı. Hem sonra yine herkesin malumudur ki; son yüzyılın, geçmiş asırların en korkunç asrı, en çok kan dökülen ve en çok acı çekilen yüzyılı olduğunu bilmeyenimiz olmadığı gibi; bu kanlı yüzyılın milyonlarca insanın katledilmesine sebep olan birinci dünya savaşı asrı olduğunu, savaşın hemen akabinde de milyonlarca ölü ve yine milyonlarca, kolsuz bacaksız, gözsüz kulaksız savaş kurbanları, yüz binlerce dul kadın ve öksüz çocuklar bırakan asır olduğu gibi, birinci dünya savaşından kısa bir zaman sonra, orman kanunlarıyla idare edilen ulusların, "güçlü zayıfı ezmeli" felsefesiyle yeniden birbirlerinin gırtlaklarına çökmeleri, ve birincisinden çok daha korkunç, çok daha vahşi, çok çok daha can alan, sakat bırakan ve öksüz koyan, ikinci dünya savaşı... Sonra... Sonrası yine malum... Dünyada orman kanunu hakim ya!.. Güçlü yaşamalı zayıf ölmeli ya!.. Milyarlar harcanarak ve üçüncü dünya ülkelerinin, açlığına, susuzluğuna ve her türlü sömürülmesine rağmen üçüncü dünya savaşı hazırlıkları... Ve bitmeyen uluslararası devamlı gerginlik.
Neticede, bugün dünyayı milyon kere yok edecek kadar güçlü nükleer silahlara sahip, hâlâ birbirlerini boğazlamak için tetikte bekleyen canavar uluslar...
Türkiye mi? O’nu zaten biliyoruz. Kanı emilen, sömürülen, üçüncü dünya ülkelerinin ak sakallı çilekeş ağabeyisi...
Sözü şuraya getirmek istiyoruz; dünya, "insan cahili..." Dünya, Rabbimin buyurduğu gibi "aşağıların aşağısı" nefsi emmarelerin hakim olduğu, dolayısıyla da, orman kanunlarının hakim olduğu bir "dünya"...
Öyleyse biz diyoruz ki; bu zaman ahir zamandır. İçinde bulunduğumuz bu korkunç zulüm ve bunalım dolu yüzyıl, zamanın ahir zaman olduğuna hem en sağlam delil, hem de İslam'ın dünya uluslarına ilaç olma zamanının geldiğinin göstergesidir. Çünkü insanlık, fıtratına ters düşünüp, ters yaşayıp süfli nefsine uymuş, her zamandan daha çok bunalımlı, her asırdan daha çok fikri sefalet içinde kıvranan, hedonist isteklerle tatmin olmaya çalışan, çalıştıkça daha çok batan, battıkça daha çok İslam’a muhtaç olan süfliler yığınları olmuştur... Dedik ya; batının ve tüm dünyanın İslam’a ihtiyacı var... Ve bunu da biz Müslümanlar birleşerek, güçlenerek, aslında güçlü görünen zavallı batıya, en azından ilmi ve fikri üstünlüğümüzü göstererek hakim olmalıyız. Buna rağmen hiç bahsetmek istemediğim bir konu da var ki, o da şu: Batılının hâlâ, Müslümanlara, neler neler yaptığından, tüm dünya Müslümanlarını, hangi boyutlarda, ne kadar sömürüp, yalayıp yuttuklarından veya müslümanların hâlâ uyuduğundan, ve yine bahsetmek istemediğim; Hıristiyanlığın, saçma doğmalarından sıyrılıp, akla uzak, ilme uzak İncil’in emirlerinden felsefeye, dolayısıyla küfre sığınan batılının ne kadar zavallı olduğu ve bize ne kadar muhtaç olduğu...
Ve yine Buda’nın insan fıtratına tamamıyla zıt olan Nirvana’sından yani "hiçliğinden", yapısı gereği varlığa koşan budist gariban, batının gösterdiği, sahte maddi varlığa ve maddeci akla sığındığından veya yahudinin lanetliliğinden, saçmalık ve hezeyan dolu Kabbala’sından hiç mi hiç bahsetmeyeceğim. Hele hele, marksizmin ve tüm izmlerin çöktüğünden, tüm dünya insanlığının Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimizin nurlu, ve insanı ahseni takvim yapan nurlu yolundan hiç bahsetmeyeceğim... Çünkü kafir batıyı ve diğer tüm ulusları batıran zaten bu zırvalardı. Ondan da sanıyorum yukarda bahsettik. İslamın nuru ise tüm dünyayı zaten sarmış durumda. Son yıllarda görülen ehli küfrün Müslüman katliamı, kafirin İslam’dan korktuğunun, ondan kaçışının ve artık köşeye sıkıştığının açık delilidir. Evet, biz böyle görüyoruz. Zaten durum da böyle. Dünya, hem de tüm dünya İslam'a gebe...
Bu sancılarsa İslam'ın yeniden doğuşunun müjdesi, insanlığın kurtuluşunun habercisidir.
Rusya’nın birkaç yılda çatır çatır yıkılması dünyayı şaşırtırken, Müslümanlar şaşmamıştı.
Koca balon Amerika’nın, her an patlamaya hazır kara beyaz iç savaşı, veya önceden kestirmesi bize güç ama ehli ferasete malum, binlerce sebeplerden herhangi bir sebeple yerle bir olmaya mahkum, kafir batı ve onun amcası Amerika...
Yahudi mi? O’nun sonu zaten baştan belli... Kur’an müjdelemiş. Velhasıl sözün özü şu: Hiç şüpheniz olmasın "İslam tüm kalplere ve gönüllere hakim olacak!" Ama!, bu yemin ederim bir veli önderliğinde ve bir hazreti insan liderliğinde mümkün olacak! Yeter ki en azından, biz Müslümanlar, kafirin zavallılık ve zillettik derecesini tam anlamasak bile, süfli, perişan, belhum adel olduklarını şeklen de olsa anlayıp onlara karşı zerre kadar aşağılık duygusunun günahını, zinadan da faizden de büyük sayalım yeter... O ruh, o şuur; bizde yani Müslümanlarda tam hakim oldu mu, işte o zaman Allah-u Ekber. Evet, Allah-u Ekber. Yani Allah’ın en büyük olduğunu hem nefsimize hem onlara göstermiş olacağımız gibi, Müslümanın izzetinin kafirin zilletinde olduğunu da anlamış, anlatmış olacağız. Yeter ki inanalım, yeter ki hizmete ve fikri cihada devam edelim. Hiç şüphesiz en üstün yol bizim yolumuz, en büyük kudret ve kuvvet sahibi ise Allah’tır.
Allah hepimizin yari ve yardımcısı olsun.