Ahir Zamana Hazır mısınız?

 

Son zamanlarda üst üste gelen dünyanın her yerindeki büyük depremler dünyayı beşik gibi sallayıp, büyük can ve mal kayıplarına sebep olurken, özellikle Amerika'da ve Pasifik’te görülen büyük kasırgalar sanki “tabi bir savaş” görünümündeydi. AİDS ve kuş gribi gibi tüm dünyaya yayılan salgın hastalıklar ve özellikle ülkemizde görülen kene vakaları, "Bize neler oluyor, Kıyamet mi geliyor?" sorularını gündeme taşıdı.

Aslında düşünen, bilinçli Müslümanlar şunu hiçbir zaman unutmazlar ki; zaten Peygamber Efendimizden (sav) sonra peygamber gelmeyeceği için ahir zaman peygamberidir. Gelecekte olacak dediği her hadise bu günlerde bütün şiddeti ile kendini göstermektedir. Efendimizin şu hadisi durumumuz hakkında açık malumat vermektedir:

"Dünya herc-ü merc içinde kaldığında, fitneler zuhur ettiğinde, yollar kesildiğinde, bazıları bazısına hücum ettiğinde, büyük küçüğe merhamet etmediği, büyüğe vakarlı davranmadığında Allah, bu sırada onlardan adavetin (düşmanlığın) kökünü kazıyarak dalalet kalelerini fethedecek ve evvelce benim ayakta tuttuğum gibi, ahir zamanda dini ayakta tutacak, önceden zulümle dolu olan dünyayı adaletle dolduracak birini (Mehdi) gönderecektir." (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman)

"Şu hadiseler meydana gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır… Ölümler ve katliamlar yaygın hale gelecek…" (Camiü's-Sagir, 3:211, Müsned, 2:492, 4:391, 392)

Bazıların dediği gibi; "Niçin bu konulara giriyorsunuz, herkesin rahatı yerinde siz niçin kara haber tellallığı yapıyorsunuz." diyenlere sadece şu cevabı vermekle yetineceğim "Siz hiç hadis-i şerif okumaz mısınız?" Yoksa ahir zamanla ilgili yüzlerce hadisi görmezden mi geliyorsunuz? Siz böyle yapabilirsiniz ama anlatmak bizim vazifemiz.  Çünkü hakkı, hakikati Efendimizin ikazları doğrultusunda insanlara anlatmamak,  büyük bir vebaldir. En büyük merhametsizlik doğruyu anlatmamaktır. Bazıları “bu söylediğiniz sıkıntılar dünyanın her döneminde vardı” diyerek kendilerince bir yol tutturmuş gidiyor. Zulüm adeta dünyadaki her Müslüman'ın kapısına dayandı. Bu zulüm kimi zaman Irak’taki gibi kan ve gözyaşı olduğu gibi, kimi zaman da insanlık fuhuş bataklığına itilerek her türlü iğrençliğe mahkum edildi. Bana bu  zulüm hiç uğramadı diyenlerde de ahlaki yozlaşma, dinden uzaklaşma ve ibadetlerin lezzetini alamama gibi birçok hastalıklar manevi bedenlerini çepeçevre sardı. Ebeveyn olarak büyüklerin kendi evlatlarına bile sözleri geçmez oldu. Bu nedenle, pek çok  davranış bozukluğu toplumsal sorunlar arasında çoktan yerini almış durumda...

 RIZKI VEREN UNUTULDU...

İnsanın ahiret hayatını kazanma yeri olan bu dünyada her meseleye ve soruna hazır olması gerekmektedir. En büyük bela, toplumsal ve kişisel meselelere hazırlıksız yakalanmaktır. Maalesef günümüz insanları, bu cinstendir. Yani günü birlik işler hayatını doldurmakta, bunlarla meşgul olmaktadır. "Yaşama gayem nedir? Görevlerim nelerdir? Ahir zaman bilinci ve şurumuz nasıl olmalıdır? Manevi ahlaki durumumun göstergeleri acaba ne durumdadır" gibi en kritik konular gündem dışı kalmıştır. 

Seküler dünyanın etkisindeki müslüman halkta rızkı verenin Allah (cc) olduğu itikadı sadece lafta kaldı. Artık dünyayı idare edenler putlaştırıldı. Bu sebeptendir ki, insanımızda  "Allah korkusu" "Allah sevgisi" algısal bir deformasyona uğradı. Güç ve kuvvet algısı da böylece dünyevileşmiş oldu. Sanki Global Finans merkezleri dünyanın tanrılığına soyundu. Sonuçta inananlar da bu sele kapıldı; rızkı veren Rahman ve Rahim olan Kâdir-i Mutlak unutulmuş oldu ve bulanık zihinler tarafından hakikat algılanamaz hale geldi.

Sıradan bir ev hanımı bile borsa bu gün ne oldu? Dolar düştü mü? Peki, altınları ne zaman bozduralım? diye kocasına sorar hale geldi. Böylece hayat tarzları gibi, düşünce dünyaları da sekülerleşti. Paranın ve mülkün egemen olduğu bu dünyada insanlar ancak bu güçle var olunacağına inanmaya başladılar. Bu durum onların dünya sevgisi kızıştırdı ve nefsin iştahını kabarttı. Kalbi kararan  insanlar için ne ahir zaman oluşu ne de kıyamet yaklaşıyor haberleri onları maalesef pek etkilemedi. Şeytanın kalplere fısıldadığını dillendirerek  "Aman canım; bu ahir zaman meselesi, Mehdi ve İsa (as)'ın gelmesi asparagas… işleri güçleri dikkat çekmek, hepsi o kadar" demeyi yeğlediler.

 Depremler Dünyayı bırakmıyor!

Dünyadaki gelişmelere ve olaylara basiret gözü ile bakacak olursak, özellikle büyük depremler sebebiyle, yakınlarını kaybetmenin acısı onları manen sarsmış durumda ve insanlar hem açlık hem de hastalıkla pençeleşiyorlar. Aynen  “Barınacak evler, sizi taşıyacak hayvanlar bulamayacağınız günler yaklaşmıştır. Çünkü evlerinizi depremler yıkacak." ve  "Şu hadiseler meydana gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Depremler çoğalacak".(Ramuz-ElEhadis, 476/11)hadisinde olduğu gibi.

 Zulüm ve Gözyaşı Dünyanın Her Yanını Sardı

Kara kıta Afrika'da binlerce insan Batılının oyunu ile birbirine giriyor. Bu insanlıktan uzak trajedi, şimdi Sudan'ın Darfur bölgesinde hâlâ devam ediyor.

Ruanda'da 1994 yılında yaklaşık yüz gün içinde 800.000 Tutsi ve ılımlı Hutu'nun, aşırı uç Hutular tarafından öldürülmesi olayının arkasında yine vahşi batının çıkar hesapları olduğu günyüzüne çıktı. Ne vahşet ki ölen niye öldüğünü bilmiyor, öldüren niçin öldürdüğünü bilmiyor. Açlık sınırındaki insanlar, ne gariptir ki elinde son model silahlarla meydan muharebesi yapıyorlar. İnsanlık yok oluyor. Bir hiç uğruna... Yetimler, dullar ve esir edilmiş bedenlere sefalet elbisesi giydirerek işlettirilen günahlar, inanın ki vicdanımızı derinden etkilemekle kalmıyor, psikolojimizi bozuyor.

Güney Tayland bölgesi Patani'de her türlü ayrımcılıkla ve hükümetin baskıcı ve ağır tedbirleri ile güvenlik güçlerinin anlayışsız tavırları arasında yaşamlarını sürdürmeye çalışan Müslümanların dertlerinden kaçımızın haberi var?

Bu şiddet malesef en fazla kadın ve çocukları vurmakta. Rahat yatağında şikayet eden bizler acaba bir anlığına onlarla yer değiştirsek duygularımız nasıl olurdu. Dünyanın dört bir yanında Müslümanların azınlıkta olduğu ülkeler bulunmaktadır. Bugün Burma'da, Filipinler'de, Kamboçya'da ya da Tayland'da azınlık konumunda milyonlarca Müslüman baskı altında yaşamaktadır.

Burma (Myanmar )’da yapılan darbeyle “Müslüman'ım” diyene ne zulümler yapıldı, bir bilseniz... Bir milyon müslüman ülkesini terk etti. Ardından gelen sel felaketiyle ölüme terk edilen masum çocuklar, acaba bizi nasıl etkiliyor.  Allah Resulü (sav) bu manzaraları bize şöyle haber veriyor:

"Çok acıklı durumlar ve elim manzaralar görülür. Fitneler arka arkaya devam eder... Ana, baba, kız, erkek herkesi öldürür... Bunların arasında fitne, şiddet, helak ve kaçmalar olur. Ne zaman bitti denilir, gene de devam eder gider.” (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 36)

"Ahir zamanda ümmetimin başına sultanlarından şiddetli belalar gelir, öyle ki yerler Müslümanlara dar gelir." (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 12)

"Yemin ederim ki bu ümmete öyle (şiddetli) belalar gelecek de, kişi zulümden, gaddarlıktan kurtulmak için sığınacak bir yer bulamayacaktır. Öyle sıkıntılı bir sırada Allah Teala akrabamdan, benim hanedanımdan bir kimseyi gönderecek." (Ölüm-Kıyamet -Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 437)

Ana gibi yâr Bağdat gibi diyar olmaz. Evliyalar şehri, durumu içler açısı Irak'a gelince bu konu ile ilgili hadisleri nakledelim "..Irak'a saldırmadıkça kıyamet kopmaz. Ve Irak'taki masum insanlar Şam'a doğru sığınma yerleri ararlar. Şam yeniden yapılanır, Irak da yeniden yapılanır."(Kenzul Ummal, Kitab-ul kıyame kısm-ul efal, c.5, s. 254)

"Irak halkı üç fırkaya ayrılır. Bir kısmı çapulculara katılır. Bir kısmı ailelerini geride bırakıp kaçarlar. Bir kısmı savaşır ve öldürülürler. Siz bunları gördüğünüz vakit kıyamete hazırlanın." (Fera İdu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar)

Olimpiyatlar Çin'de yapıldı herkes 'tüh be…' çok az madalya aldık diyor. Muhtemel terör zanlısı (!) olarak kaç Doğu Türkistanlı genç baba ocağından koparıldı haberiniz var mı? Varsayalım ki oğlunuz bir gün akşam yemeğine gelmiyor, meraklanıyorsunuz acaba ne oldu ciğerpareme? Dakikalar saatleri kovalıyor, merakınız artıyor. Acaba olimpiyatlardaki gibi bir zulüm bizi de mi vurdu diye bir an içinizden geçiriyorsunuz, sonra da "olur mu canım" diyerek kendi kendinize gülüyorsunuz. O anda oğlunuz içeri giriyor 'neredeydin oğlum çok meraklandık hepimiz' diyorsunuz.  'Anne ne meraklanıyorsun arkadaşlarla nargile kafedeydik' diyor evladınız. Evladı günlerce eve gelmeyen yüreği yanık nice analar var. Nice sevgililer de var ki, sevdiği ile göz göze gelmeye bile razı. Evet onların da bir kalbi var… Doğu Türkistanlı annenin duygularını hissede biliyormusunuz bilmem ama ben böyle çaresiz bir ana gördüm, hem de kendi bölgelerinden 400 gencin sorgusuz sualsiz evlerinden palas pandıras toplanıp aylarca nerede tutulduklarından habersiz olduklarını sönük gözleri ile anlattı...

 SON PİŞMANLIK, FAYDA VERMEYECEKTİR!

Artık uyanmalı ve vakit kaybetmeden yüce dinimiz İslam'a sımsıkı sarılmalıyız. Hayatımızı samimiyetle Kur'an ve hadis-i şeriflerin ışığında yeniden gözden geçirmeliyiz. Eksiklerimizi ve yanlışlarımızı görerek tövbe kapısına yönelmeliyiz.  Tövbe çağrılarını kimse üzerine almıyor. Bazıları da sanki dünya güllük gülüstanlık gibi kendi bildiği doğrultuda hayatına devam ediyor. Ne amelinize ne konumunuza güvenmeyin!  Bulunduğumuz bu zor ve çetin zamanın şartları içinde, sorumluluklarımızı yeniden hatırlamak ve bütün gayretimizle aşırılık ve tembellikten uzak bir şekilde çalışmalıyız.