İslam dini, müntesiplerine dünya-ahiret dengesini korumalarını emreder. Yani insanoğlu ihmal etmeden iki âlemin de haklarını gözetmek zorundandır. Zaten dünya ve ahiret işleri iç içe geçmiş durumda, birbirinden bağımsız düşünemiyorsun. O nedenle birini diğerinden tamamen ayırmaya kalkan Müslümanlar aşırılığa kaçmış olarak Rabbimiz tarafından uyarılırlar. Evliyanın büyüklerinden olan Abdulhakim el-Hüseyni Hz. de bir sohbetlerinde bu ayetin tefsiri mahiyetinde güzel bir söz söylemiştir: “Yalnız dünyası için çalışan delidir. Tamamen ahirete yönelip dünyayı ihmal eden de eblehtir.” Dolayısıyla iki yerden birinde ifrata düşen kişiler hem ayet ve hadislerin hem de akl-ı selim’in dışına çıkmış olurlar.
Evet iki tarafın da hakkını korumak ve gözetmek lâzım. Ama bu meselede Müslümanlar orta yolu bulmada ciddi olarak zorlanıyorlar. İkisini bir arada gözetirken her birisine hakkını vererek yaşamak, ilim sahibi olmakla beraber akl-ı selim ve basiret sahibi olmayı da gerektiriyor. Bu ayeti dünya ve ahirete eşit zaman ayırın, ikisinin hakkını eşitleyin şeklinde anlamak da hata. Bu hata halkımız tarafından çok yapılıyor. Aşağıdaki hadis bu konuya iyi bir açıklama getirip insanın ufkunu açıyor: ”Dünya için dünyada kalacağın kadar, ahiret için de orada sonsuz kalacağını düşünerek çalış! Allahu Teala’ya muhtaç olduğun kadar itaat et! Cehennem ateşine dayanacağın kadar günah işle!” Evet dünya hayatı ne kadar uzun yaşarsan yaşa gelip geçici, ahiret ise akla hayale gelmeyecek bir şekilde sonsuz. Milyarlarca trilyonlarca sene yaşıyorsun bitmiyor.
“Dünya ahiretin tarlasıdır.” (Deylemi) deniyor hadiste. Biz ekim mahalline eğlenme mahalli gibi anlam yüklersek problem çıkıyor... Hâlbuki dünya, ahireti kazanmak için bir fırsat yeri. Ahireti ve nimetlerini sevmek ve istemek içinde bir numune yeri. Dünya hayatına ahiretten fazla sevgi beslersek yine problem çıkıyor. Burada bilinmesi ve korunması gereken önemli bir denge var. Ahireti boşlamadan dünya hayatı için çalışmak dünyayı boşlamadan ahiret için çalışmak. İşte bu problemin çözümünde Müslümanlarda da kafa karışıklığı görüyoruz. Dünyaya gerektiği şekilde önem vermemek ve ihmal etmek neticesi bütün zenginlikleri ve teknolojik gelişmeleri gayri müslimlere bıraktılar. Dünya tamamen onların kontrolüne geçti. Müslüman ülkelerin -tabirimi affedin- iplerinin kaç asırdır siyonist ve emperyalist ülkelerin ellerinde olması büyük bir zulüm ve günah değil mi?
Müslümanların hayati birçok sorununa kendine has orijinal üslubu ve literatürümüze kazandırdığı yeni kavramlarla en güzel çözümler getiren ilim fikir ve irfan güneşi Şenel İlhan Beyefendi, dünya-ahiret dengesi konusunda da yine literatürümüze kazandırdığı “Zühd Psikolojisi” kavramıyla çok güzel çözümler sunuyor. Evet, Şenel İlhan Bey’in Müslümanlardaki kafa karışıklığını giderecek orijinal bir sohbetini siz değerli okurlarımızla paylaşmak istiyorum.
İnsanoğlunun bu dünyaya gönderiliş gayesi imtihandır. Bu gerçeği Rabbimiz şu ayette açıkça bildirmektedir: “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk, 67/2)
Elbette gayesi imtihan olan bu dünyada yaşarken insanın psikolojisi de bu amaca uygun olmalı. Bu dünya bizim ebedi kalacağımız bir yer değil. Burada bir yolcuyuz.
Efendimiz de bu durumu şöyle ifade etmiş: “Benimle dünyanın misali, bir ağaç gölgesinde dinlenen yolcunun misali gibidir.” (Ahmed b. Hanbel) Bu hadis ne demek istiyor? Şöyle düşünelim: Şehirlerarası otobüslerin mola verdiği bir tesiste dinleniyoruz. Oraya yerleşemeyeceğimiz için bir an öce ihtiyaçlarımızı giderip yolumuza devam edelim deriz. İşte her zaman insan bu psikolojide olmalı… Bu psikoloji kognitif yapımıza da oturmalı. Evet, dünyanın imtihan formatında yaratıldığını idrak eden bir kişi otomatikman zahid oluyor. Zahid kişi dolayısıyla akıllı kişidir. Zahid kişi, dünyaya dünya kadar ahirete ahiret kadar değer verip bunu idrak eden kişi demektir. İnsanlar zahid olmadan asla bazı ahlaklara sahip olamazlar, bunu iyi kavramak lâzım... Mesela cesaretin temelinde zahidlik duygusu yatar. İbni Hazm sarayda yaşamış bir İslam âlimidir. O demiştir ki: “Sarayda yaşamış kahraman askerler kumandanlar gördüm. Onların özelliği zahid olmalarıydı. Dünyayı hafife alırlardı.”
Cömertler de zahid insanlardan olurlar. Dolayısıyla bir insanın kalbi zühd tarlası olursa onun içine her türlü ahlak ekilebilir.
Bize zühd bilgisi değil zühd bilinci lâzım. Zühd psikolojisi kalbine yerleşmeyip bilgi olarak kalırsa zahid değilsindir. Çünkü kafadaki bilgi bilinç hâlini almadan dünya hırsını günah arzularını durduramaz. Zühd bilgisini bilinç hâline getiremeyenler ancak tevil uzmanı olurlar. Zühd psikolojisi taviz verilecek bir şey değildir. Zühd psikolojisine girmediyse bir insan deli gibi yaşıyor demektir. İnsan bu dünyaya yiyip içip keyfetmeye değil imtihan için gelmiştir. Madem imtihan için geldik o zaman Allah (cc) beni her an her şeyle imtihan edebilir demektir. İnsanlar bu psikolojide yaşamalı. Bu psikoloji de yaşamazlarsa sonsuz bir dünyada yaşıyormuş gibi yaşarlar ve her zaman sorunlarla karşılaşırlar.
Zühd konusunu yazan âlimlerin çoğu maalesef İslam dışı yazıyor. Bizler zühd hayatını değil zühd psikolojisini öğrenmeli ve hayatımıza geçirmeliyiz. Zühd hayatı ne demek, zühd psikolojisi ne demek? Zühd hayatı zahid dervişlerin mantığı. Onlar ahireti kazanmak için tamamen dünyadan yüz çevirdiler. Bir hırka bir lokma bize yeter, üç günlük dünyada çalışmaya gerek yok dediler. Bu bakış tarzı fertler bazında kalırsa ne âlâ. Ama genel olarak İslam’ın dünya hayatına bakış tarzı olarak anlaşılır ve yaşanırsa o zaman ciddi sorun var demektir. Ki bence bu yanlış bakış tarzı Müslümanlar arasında yaygın ve onların psikolojisine işlemiş durumda. Müslüman toplumlara baktığımızda bu yanlış anlamanın eserlerini görüyoruz. Dünyayı ihmal neticesi batı toplumlarından geri kaldılar ve onların her yönden kölesi durumuna geldiler. Müslüman zahid olmalı ama bu mantıkta değil. Müslüman’ın zühd anlayışı, dünyayı terk ederek değil dünyaya gerektiği kadar değer vermeyi bilerek olmalı. Buna ben “Zühd psikolojisi” diyorum. Müslüman dünya nimetleri içinde olduğu halde psikolojisi zahidane olmalı. El kârda gönül yârda misali… Hani çarşıda bir kuyumcu genç altınları sayarken yanından maneviyat büyüklerinden biri geçiyor. Kuyumcuya bakıp hâline acıyor. İçinden diyor ki: ”Yazık! Boğazına kadar dünyaya batmış bir genç.” Sonra, şunun bir de kalbine bakayım diyor. Kalbine keşfen nazar edince eliyle her altın sayışında kalbiyle de Allah’ı (cc) zikrettiğini görüp hayretler içinde kalıyor. Sonra şu veciz sözü söylüyor: ”El kârda gönül yârda.” Yani eli ticarette ama gönlü sevgili Rabbi ile meşgul... İşte bizlerin zahidlik anlayışı bu genç gibi olmalı Şu ayetler de bu gerçeği ifade etmiyor mu?
“Allah’ın (cc) sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma...” (Kasas, 28/77)
Bu ayetten anlıyoruz ki dünyadan da faydalanacağız dünya nimetlerinden de istifade edeceğiz. Helal dairesinde dünya nimetlerinden istifade edeceğiz ki ahiret nimetlerine karşı bizde bir iştiyak oluşsun. Cenneti ve cennet nimetlerini de isteyebilelim.
Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: “İnsan yaşlandıkça iki şeyi gençleşir; uzun yaşama arzusu ve mal sevgisi.” (Buhari) Bu hadis-i şerif, mal sevgisi ve uzun yaşama arzusu fıtratta var diyor. Bununla ilgili ayet de çok… Anlaşılıyor ki bu sevgiler kötü değil ama bu sevgileri amaç edinirsen sapıtırsın. Büyükler, yok saymayalım ama araç gibi görelim demişler. ”...Rabbena âtina fiddünya haseneten ve fil ahireti haseneten ve gınâ azâbennâr.” (Bakara, 2/201) Bu ayetin manası şudur: “...Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru.” Her namazda dua olarak okuduğumuz bu ayette dünyada iyilik isteyin diyor. Demek ki nimetler güzel, sadece vermen gerektiği kadar değer vereceksin. Ahirete göre değer vereceksin, kâr zarar u durumda bu psikoloji bizim için elzem oluyor.
O sebeple zühd psikolojisini bilgiden bilinç hâline getirmeye çalışmalı ve sık sık bu sohbeti birbirimize hatırlatarak bu hâli ölene kadar korumaya çalışmalıyız.
Üstad Bediüzzaman da talebelerine “zühd” gibi önemli olan “ihlâs” risalesini sık sık okumalarını tavsiye edermiş. Çünkü ihlâs da her zaman diri tutulması gereken ve kolayca kirlenip bozulabilen bir duygudur. Zühd de aynen ihlâs gibidir.
“Allah’ın (cc) sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma...” (Kasas, 28/77) ayetine şöyle bir mana da verebiliriz: Ahirete dünyadan daha fazla değer verin. Öyle değer verin ki dostlarınız sizi uyarsınlar ”Kendini bu kadar heder etme dünyadan nasibini unutma.” desinler. Böyle olmazsa Tevbe sûresi yirmi dördüncü ayetteki psikolojiyi nasıl yakalayacağız. Bu ayet ne diyordu? “De ki: Eğer babalarınız oğullarınız kardeşleriniz eşleriniz hısım akrabanız kazandığınız mallar kesada uğramasından korktuğunuz ticaret ve beğendiğiniz meskenler, size Allah’tan (cc) peygamberinden ve onun yolunda cihattan daha sevgili ise artık Allah’ın (cc) emri gelinceye kadar bekleyin! Allah (cc) fasıklar topluluğunu doğru yola erdirmez.”(Tevbe, 9/24)
Dünya sevgisinin fıtrattan oluşu nedeniyle insanı her zaman kendine çeker. Dolayısıyla insan ne kadar mücadele etse de tekrar bu mal sevgisi ve yaşama arzusu onu kendine çekerek kolayca insandaki zühd psikolojini bozar. Zühd hayatı değil zühd psikolojisini öğrenmeli ve sonra da onu bilinç hâline getirmeliyiz. Zira bu “çekmeden kurtuluş” bilgi ile olmaz bilinçle olur. Öğretimde bilgi verilir dimağa yerleşir. Eğitimde ise nefse yerleşir. Cerrahlık gibi, kitaptan okumakla cerrah olunmaz. Karate eğitimi gibi, şoförlük eğitimi gibi misalleri çoğaltmak mümkün. Zühd psikolojisini tabiat hâline getirirsen istikamet üzere gidiyorsun demektir. Bu sebeple sadece bilgi değil bilinç seviyesinde bu psikolojiyi kazanmalıyız.
Evet netice olarak anladığımız o ki kısaca zühd psikolojisi; dünyanın geçici, ahiretin kalıcı olduğu ve dünyanın imtihan formatında yaratıldığı bilgi ve bilinciyle sevgilerimize ince bir ayar yapmaktır.
Allah’a emanet olun.