Allah Her Şeye Şahit

Allahım! Beni annemi babamı ve tüm sevdiklerimi koru.”

Bu dua birçoğumuzun hafızasında çocukluğundan esintiler taşır. Ki birçok ebeveynin hâlen de çocuklarına öğrettiği ilk duadır. Bu dua ile kendi aczimizi itiraf eder, evladımıza; “Yavrum! Her ne kadar seni koruyan biz gibi görünsek de hepimizi muhafaza eden her şeyin sahibi olan Allah’tır.” mesajını veririz. Bu da aczimizi itiraf etmek, her şeyin sahibinin Allah olduğunu, asıl muhafaza edenin O olduğunu vurgulamaktır ki kulluğun en güzel ifadelerinden biridir. Aynı zamanda müthiş bir eğitim metodunun başı ortası sonudur. Aslında her şeyidir. Çünkü kısaca hayat diyebileceğimiz birçok şeye sahip olup da aslında sahip olduklarımızın asıl sahibinin O olduğunu görmek, sadece O’na güvenmek, O’nun karşısındaki aczimizi anlamak; fiillerimizi inancımızı duygularımızı ‘kul olma’ bilinci ile düzenlemek ömrümüzün tamamını kapsar, kapsamalıdır. Bu da ilk nefesten son nefese kadar eğitim demektir.

Lakin pek çoğumuz çocukken ettiğimiz bu duanın bu kadar kapsamlı olabileceğini bilmeden yaşar gideriz. Muhtemelen bize öğreten ebeveynler de aynı şekilde ömürlerini tamamlamışlardır ya da tamamlamaktadırlar. Bunun temelinde de samimiyetsizlik tefekkürsüzlük yatar herhalde.

Oysa biraz tefekkürle, duanın en göze çarpan manası olan “Allah’ın muhafazasını” her yerde görmek mümkün. Mesela komuta merkezimiz beyin… Yumuşacıktır ve çok hassastır. Allah onu kafatasımızla muhafaza altına almıştır. Keza iç organlarımız iskelet sistemimizle korunurken, derimiz vücudumuz için bir nevi kalkan vazifesi görür. Göz kapaklarımızın en ufak bir tehlike anında istemimiz dışında kapanması çok ilginçtir. Yine meyve ve sebzelere baktığımızda onların kabuk ile korunduklarını görürüz. Bitkilerin tohumlarında o bitkinin şekli rengi meyvesi ve tadıyla ilgi bilgiler yerleştirilmiş ve muhafaza altına alınmıştır. Hele günümüzde hızla yaşanan bilimsel ve teknolojik gelişmelerle, Allah’ın muhafaza gücü hakkındaki anlayışımızı kuvvetlendirmek daha muhtemeldir. Gök taşlarından ve güneşin zararlı ışınlarından, dünya ve içindekiler atmosferle korunur. Hücre bilimcilerin araştırmalarına göre insanın bir tek hücresindeki DNA’larda bir milyon sayfayı dolduracak kadar bilginin olduğu tespit edilmiştir. Ki biz hücreyi ancak mikroskopta yüzlerce defa büyüttükten sonra görebiliyoruz. Allah’ın bizimle ilgili bilgileri kendi vücudumuzda bu kadar özel bir biçimde muhafaza etmesi ne kadar muazzam değil mi?

Allah’ın bize verdiği korku duygusu ile birçok tehlikeden korunuruz. Mesela ateşte yürümeyiz, yüzme bilmiyorsak denize girmenin ölümümüze mal olacağını biliriz. Elektrik tellerini çıplak elle tutmayız. Bizde fıtri olarak var olan tiksinti duygusu kurtlanmış bir yiyeceği yemekten alıkoyar. Böylelikle de hastalıklardan muhafaza olunuruz. Uzun sözün kısası biz her nefeste birçok kazadan, olumsuzluktan gerek maddî gerekse manevî donanımlarımızla muhafaza ediliriz. Bu korunmayı net gördüğümüz zamanları da “Kıl payı ölümden döndüm. Az daha büyük bir kazanın kurbanı oluyordum.” gibi lafızlarla ifade ederiz.

Ama asıl mevzu Allah’ın muhafazasını zaman zaman görmek değil. Dediğimiz gibi her nefeste muhafazayı hissetmeliyiz, hissetmeliyiz ki kullukta terakki edebilelim. Çünkü bizi türlü olumsuzluklardan muhafaza eden Allah her yaptığımızı da muhafaza eder. Yani yaşadığımız her âna şahittir. Yüce Allah: “Görmez misin ki Allah göklerdekini ve yerdekini bilir. Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O’dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O’dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlak O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah her şeyi bilendir.” (Mücâdele, 58/7) ayetiyle de bunu beyan eder.

İsterseniz biraz açalım. Allah yalan söylediğimiz zaman bizim yanımızda. Dedikodu ettiğimizde de yanımızda. Merhametsizliğimize hasedimize mukabil, yaptıklarımıza kibrimize riyamıza şahit… Sırf çok tatlı oluyor diye kızdırdığımız üç yaşındaki çocuğun hakkını ihlal ettiğimiz zamanlarda O yine bizimle. Tabii bir tebessümle arkadaşımızın yüzüne gülümseme yerleştirdiğimizde, sağ elimizle verdiğimize sol elimizin şahit olmadığı zamanlarda, bir bardak suyla gönülleri hoş ettiğimizde hep bizimle. Kısacası iyi ya da kötü yaptığımız her şeyden haberi var. O’ndan gizlenebileceğimiz ne bir mekân var ne de herhangi bir fiilimizi düşüncemizi hâlimizi O’ndan gizleyebiliriz.

Allah yarattıklarına ve yarattıklarının her hâline vâkıf.

Allah’ın her şeye şahit olduğunu çarpıcı bir şekilde ifade eden, birçoğumuzun bildiği yaşanmış güzel bir hikâye vardır.

Eski zamanda bir hoca, talebelerinden birini çalışkanlığından ve zekâsından dolayı diğerlerinden daha çok seviyordu. Hocanın bu sevgisi diğer öğrenciler tarafından biliniyor ve için için kıskanılıyordu. “Hoca neden yalnız bu arkadaşa ilgi ve yakınlık gösteriyor?” şeklinde laflar ediyorlardı. Hoca da onların bu tür düşüncelerinin farkındaydı.

Hoca bir gün derse gelirken yanında öğrencilerinin sayısınca kuş getirdi. Her öğrenciye bunlardan bir tane vererek “Haydi yavrularım! Bu kuşları hiç kimsenin görmediği bir yerlerde kesin getirin. Aman dikkat edin ha kimse görmesin!” dedi. Bunun üzerine talebeler sağa sola dağıldılar. Bir müddet sonra da kuşları kesip kanlarını akıta akıta dönmeye başladılar. Kimileri övünüyordu; “Ben falan yerde kestim hiç kimse görmedi.” diye... Hoca da böyle övünenlere “aferin” diyordu. Biraz sonra herkes kuşları kesmiş olarak geri döndüler. En sonra hocanın sevdiği öğrenci geldi, üstelik kuşu da kesmemişti. Hoca sordu: “Oğlum, kuşu niçin kesmedin? Bak arkadaşlarının hepsi kestiler. Yoksa kimsenin göremeyeceği bir yer bulamadın mı?”

“Evet hocam. İnsanların göremeyeceği bir yer ben de bulabilirdim. Ama Allah’ın göremeyeceği bir yer bulamadım.” Bu cevap diğer öğrencilerin akıllarını başlarına getirdi. Yaptıkları dikkatsizliğin farkına vardılar.