Peygamberimiz’in(SAV) Zamanında Rüya Tabiri-Doç.Dr. Ahmet Özel

Ali b. Said el-Havlânî el-Kayravâni Rüya tabiriyle ilgili kitabında (118) (1) Rasûlullah’ın (sav) “Rüya tabirinde ümmetimin en üstünü Ebubekir ve Esma binti Umeys’tir.” buyurduğunu zikreder. Sahîhayn’da da şu rivayet vardır: “Birisi rüyasını anlattı. Hz. Ebubekir öne atılarak onu tabir etti ve sonra da Rasûlullah’a (sav) yaptığı tabiri sordu. Allah Rasûlü (sav) de bir kısmında isabet bir kısmında hata ettiğini söyledi. (119) (2)

Rasûlullah (sav) bir defasında bir rüya görmüş ve şöyle anlatmıştı: “Gördüm ki ‘hays’ (120) (3) yemeğinden bir lokma aldım, tadından hoşlandım, fakat yutarken bir parçası boğazıma takıldı. Ali elini soktu ve onu çıkardı.” Ebubekir (ra) şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasûlü! Bu senin seriyyelerinden bir seriyyedir. Ondan sana hoşlandığın bir haber gelmesi yanında bir de aksilik söz konusu oluyor. Sen de Ali’yi gönderiyorsun durumu düzeltiyor.” Gerçekten de Hâlid’in seriyyesi Tihâme’ye gitmiş, Rasûlullah’ın hoşlanmadığı bir durum vuku bulmuş ve Ali’yi göndermişti. İbn Bâdis Rasûlullah’ın (sav) Hz. Ebubekir’e rüyayı tabir etmesini emrettiğini söyler. Zahirden anlaşılan ise Allah Rasûlü’nün (sav) ondan bunu istemediği, kendisinin rüyayı tabire giriştiğidir. Bu olayda, bir âlimin yanında kendisinden daha aşağı durumdaki birisinin de bunu yapabileceğine cevaz vardır. Çünkü faydalı bilgilere ulaşmada yardımcı olan, buna o âlimin aracılığı, ta’limi ve Allah’ın onu Rasûlü’nün (sav) eliyle nail ettiği bilgiyle varmıştır.

Suyûti’nin Târîhu’l-Hulefâ’sında Hz. Ebubekir’in biyografisinde şu bilgi verilir: Sıddîk (ra) rüya tabiri ilminde zirveydi. Nebî (sav) zamanında rüya tabir ederdi. Rüya tabiri ilminde en önde geldiği ittifakla kabul edilen Muhammed b. Sirin şöyle der: Hz. Ebubekir, Allah Rasûlü’nden (sav) sonra rüya tabirinde bu ümmetin en üstünü idi. Bu rivâyeti ibn Sa’d tahric etmiştir. Deylemî, Müsnedü’l-firdevs’te ve İbn Asâkir Semüre’den şu hadisi tahric eder: Rasûlullah (sav) “Ebubekir’e rüya te’vilini öğretmekle emrolundum.” buyurdu. (121) (4) el-İsabe müellifi Esma binti Ebubekir’in biyografisini verirken şöyle der: Hz. Ömer ona rüya tabirini sorardı ve kendisinden bu ve başka konularda bazı bilgiler nakletmiştir. (122) (5) Kastallâni, Sahih-i Buhâri’nin “Bâbu gasli’d-dem” (kanı yıkama) adlı başlığında Esma hakkında şöyle der: O, rüya tabir etmeyi bilirdi. Hatta denir ki İbn Sirin rüya tabirini İbnü’l-Müseyyeb’den, İbnü’l-Müseyyeb Esma’dan, o da babasından öğrenmiştir. (123) (6) Bununla ilgili rivayetin aslı Vakîdî’den naklen İbn Sa’d’ın Tabakât’ında geçmektedir. (124) (7) Hâfız Hüseyin el-Hallâl’ın Tabakâtü’l-Muabbirîn adlı (125) (8) bir kitabı vardır. Kitabında tabir ilminde pay sahibi olan meşhur tabircilerden 1500 kişiyi zikrederek onları on beş kısma ayırır: Birincisi peygamberlerden, ikincisi sahâbeden, üçüncüsü tâbiînden, dördüncüsü fukahâdan, beşincisi müzekkir (vaiz) lerden, altıncısı müelliflerden oluşur. (Keşfüzzunûn’a bakınız.) Er-Risâle’de şu bilgi verilir: Rüya tabiri konusunda bilgi sahibi olmayan kimsenin rüya tabiri yapmaması gerekir. Tâdelî de yorumlama usûlünü yani Kitab, Sünnet, Arap kelâmı, şiiri ve emsâlini bilmesi, fazilet, salâh ve ferâset sahibi olması hâlinde bir kimsenin rüya tabiri yapabileceğini söyler.

Tabir kitaplarına bakmakla yani taklit yoluyla rüya tabir edemez. Bu caiz değildir. Çünkü rüya tabiri şahıs, zaman ve şartlara göre farklılık gösterir. (126) (9) Fâkihânî şöyle der: “Kişinin bilmeden rüya tabir etmesi haramdır. Çünkü bu durumda ya yalan söylemiş veya tahminde bulunmuş olur ki Allah Teala şöyle buyurmaktadır: “Bilmediğin şeyin ardına düşme. Doğrusu kulak göz ve kalp bunların hepsi o şeyden sorumlu olur.” (İsrâ, 17/36) Bu bilgi İbn Nâcî’nin er-Risâle’ye yaptığı şerhten (127) (10) alınmıştır. Derdîr’in Şerhu Akrebi’l-Mesâlik adlı eserinde (128) (11) şu bilgi verilir: İnsanların İbn Sirin’in tabirlerinden faydalanarak yaptıkları gibi rüya tabiri ilmi kitaplardan öğrenilmez. Kitaptan alınan bilgilerle rüya tabir etme haram olup tabir ancak zaman ve şartları kavrama ve “mânâ”ları anlama yoluyla olur. Şeyh Zerrûk’un er-Risâle şerhinde (129) (12) de şu bilgi verilir: İmam Mâlik’e “Rüya tabiri konusunda bilgisi olmayan kimse rüya tabiri yapabilir mi?” diye sorulunca “Nübüvvetle (peygamberlikle) mi oynuyor?” karşılığını verdi. Cessûs (130) (13) da şöyle der: Evet, çünkü Nebî (sav) rüyayı nübüvvetin cüzlerinden bir cüz saymıştır. Ezan ve Kadir Gecesi ile ilgili rüyalarda olduğu gibi, Rasûlullah (sav) sahâbenin rüyada gördüklerinden hüküm çıkarmıştır. Kurtubî’nin işaret ettiği ve Ubbî’nin de naklettiği üzere bütün bunlar rüyanın vahiy olmasına dayanmaktadır.

Rüya tabiri ilminde İbn Sirin’e nisbet edilen kitaplar, selefe isnâd edilen yalanların en çirkinlerindendir. Tâbiîn ulemânın ilim dallarından ilk telifte bulundukları dalların bu olması tasavvur edilemez. Üstelik tasnifte bulunmak bu dönemden sonra yaygınlık kazanmıştır. Allah doğruyu en iyi bilendir. Şihâbüddin el-Mercâni Vefiyyetü’l-Eslâf (131) (14) adlı eserinde (s. 298) şöyle der: Rüya tabiri ilminde İbrahim b. Abdullah el-Kirmânî eser kaleme aldı, sonra da İslam ulemâsı bu dalda çok sayıda telif verdi.

Zamanımızda bu rüya tabirlerinin çoğu İbn Sirin’e nisbet edilerek “bu konuda şunu zikretti” denmektedir. Bu, o kitapta anılan yorumların onun sözü olmasındandır; aslında zikreden o kitabın müellifidir, İbn Sirin değildir. Nitekim Hişâm’ın Nevâdir’inde (132) (15) “Muhammed zikretti”, Büveytî’nin (133) (16) eserinde de “Şâfiî zikretti” denir ki bu da o kitaplarda Muhammed veya Şâfinin sözünün anılmasındandır, zikreden ise Hişâm veya Büveytî’dir. İbn Kayyim’in et-Turuku’l-Hükmiyye adlı eserinde (s. 256) selef ulemâsından telifte bulunmayı hoş karşılamayanlardan bahsederken şu ifadeler geçer: İbn Sirin ve talebeleri hadisi yazmıyorlardı, nerde kaldı ki re’yi yazsınlar. (134) (17) İbn Sirin’in İbn Sa’d’ın Tabakât’ındaki biyografisine bakınız. (135) (18) İbn Sirin hadisleri yazmayı bile uygun görmezken nasıl olur da rüya tabiri konusunda eser kaleme alır?

Rüya tabiriyle ilgili bu başlığa “Bâbü’l-müfti” (Müftü Bâbı) başlığından sonra yer verilmiş olması, rüya tabirinin de fetva vermek türünden olmasındandır. Nitekim Allah Teala da Mısır Melîki ile ilgili kıssada rüya tabirini bu şekilde ifade etmiştir: “Ey ileri gelenler! Eğer rüya tabirini biliyorsanız bana rüyamla ilgili fetva verin (rüyamı yorumlayın).” (Yusuf, 12/43) Râgıb el-Isfahânî, ez-Zerîa adlı eserinde şöyle der: Rüya ilmi ferâset ilmindendir. Allah bütün semâvî kitaplarda onun değerini yüce tutmuştur. Rüya, nefs-i nâtıkanın fiili olup eğer rüyanın bir gerçeği olmasaydı insanda bu gücün yaratılmasının bir faydası olmazdı. Allah Teala boş ve anlamsız şeylerden münezzehtir.

Rüya iki türlüdür. Birinci kısım ki çoğunlukla bu tür rüyalar görülür, karmaşık kuruntu ve düşler ile nefsin adî vesveseleri haber vermesinden ibârettir. Bunun sebebi de nefsin bu durumda şekil kabul etmeyen dalgalanmış su gibi olmasıdır. Diğer kısım ki az vuku bulur, sahih rüyadır. Bu da iki kısım olup bir kısmı yoruma ihtiyaç göstermez, diğeri yoruma muhtaçtır. Bu yüzden tabircinin; kuruntularla diğerlerini tefrik etmek, ruhânî ve cismânî kelimeleri birbirinden ayırmak, insan grupları arasında ayrım yapabilmek için bir maharete sahip olması gerekir. Çünkü insanlar arasında bazılarının rüyası sahih olmaz, bazısının olur. Rüyası gerçek olabilenlerden de bazısının durumu uykuda kendisine yüce ve önemli şeyler ilkâ olunmaya elverişli, bazısının değildir. Bu yüzden Yunanlılar şöyle demişlerdir: Tabircinin; ayak takımının değil, bilge ve kralların rüyalarını tabirle meşgul olması gerekir. Bu, onların nübüvvetten bir nasibe sahip olmalarındandır.