Yüce Allah'ın Has Kulları Vardır

Şeyh İzzeddin Hz.'nin babası, bütün dünyada şöhret bulan havas ve avam arasında meşhur olan Şeyh Ahmed Haznevi (Kaddesellâhü Sirrahül Azîz) hazretleridir. Şeyh İzzettin (Kaddesellâhü Sirrahül Azîz) ölümüne yakın; "Ben çok müteellimim." Yani elem, acı içindeyim. "Çünkü Şeyhim Ahmed'ül Haznevinin müridlerinden birisi Suriye'de, Diyarbakır'da, Adana'da, İstanbul'da, Urfa'da, Allah'ın (Celle Celalühü) kanunlarına aykırı davranırsa, farkına varırım ve bundan dolayı da çok etkilenirim, acı çekerim." demişti.

Bana da öyle geliyordu ki, Şeyh İzzettin Hz.'nin son günlerinde, hastalanmasının sebebi olarak dervişlerin haline üzülmesinin rolü vardır, bu nedenledir derdi artmıştır. Vefatından 20 gün önce bana dedi ki; "Hüsnü, Allah (Celle Celalühü) bana büyük ihsanlarda bulunmuştur. Yani ehl-i tarik içerisinde bana verdiği imkânları başkasına vermemiştir. Çünkü dünya bana sanki "düz" olmuş… Suriye'de olsun, Türkiye'de olsun, Avrupa devletlerinde olsun, dört yıldır, hangi amaçla nereye yönelirsem, Allah (Celle Celalühü) kolaylıkla beni insanların haline müyesser ediyor… Yapacağım işlerde amaç ne kadar büyük olursa olsun, bir engel göremiyorum." Müslümanların uğradığı musibetler karşısında Şeyh İzzeddin Hazretleri çok acı çeker ve yıpranırlardı.

O zaman şu hadis-i şerif hatırıma geldi. "Yüce Allah'ın bazı has kulları vardır. Dilerlerse Allah da diler. (Yani bir şeyi isterlerse, Allah (Celle Celalühü) o amacı yerine getirir.)" Yine bize göre şöyle tasavvurlar kalbe akardı. Şeyh İzzettin (ks), veliliğin zirvesine kavuşmuştur. Çünkü o, bir konuda dua etse dese ki; Ya Rabbi, bu iş, böyle olmasını nasip et diye münacatta bulunsa, Allah (Celle Celalühü) dualarını kabul ederdi. Biz şahit olduk bu hallerine…

Bir bahçenin köşesindeki odada beraberdik. Bana dedi ki; "Hüsnü, rabıtada aklına gelen hikmetleri yaz. Gavs Sıbgatullah Arvasi (ks), Molla Halid-i Öleki'ye emretmişti; "rabıtada olan zuhuratı yaz" diye. Yazmaya başladı ama tamamlayamadı. Çünkü Gavs, vefat etti. Bu emri bana verdikten sonra, rabıtanın 11 hikmetini yazdım. Ben de aynen Halid-i Öleki Hz. gibi tamamlayamadım. Çünkü kendisi (ks) 20 gün sonra vefat etti."

Şeyh İzzettin Efendinin ne zaman yüzüne baksak, Seyyid Abdülkadir Geylani Hz. akla gelirdi. Hatta öyle keskin bir bakışı vardı ki, taşa baksa taşı parçalayabilirdi. Ben bu iddiada bulununca, Adanalı Hacı Şehmuz, (Allah rahmet eylesin.) dedi ki; "Ben böyle bir olaya şahidim. Ben, Hacı Kasım, Hacı Nuri, Hacı Muhammed güçlü idik. Gençtik… güçlü kuvvetli zamanımızdaydık. Zebedâni'de Şeyh, misafirlere bir kuyu kazdırmaya başladı. Kuyunun dibinden kocaman bir taş çıktı. Ne kadar balyoz ile vurduk ise de, günler geçti, ellerimiz patladı, amma, taşa bir tesir edemedik. Hacı Muhammed Usta, "Artık balyozu kullanacak güç, bizde kalmadı."dedi. Kalktık, heyet olarak Şeyhe müracaat ettik. Şeyh Muhammed dedi ki; "Kurban, geleceksin, kuyunun başında duracaksın, taşa bakacaksın, biz de vuracağız. Başka türlü bu taşın kırılacağı yok, bize yardım et…" Geldiler, kuyunun başında taşa baktılar. Hacı Muhammed de kuyunun içine indi. Üçüncü darbede taş parçalandı. Taşı, parça parça kuyudan çıkardık, suya kavuştuk."

Evet, doğrudur, erlerin himmeti dağları söker. Böyle haller, peygamberlerin mucizeleri, evliya da keramet olarak telakki edilir. Ümmetin bir kısım evliyasında keramet yoluyla zuhur eder. Hülasa, dost ol, dost, dostuna her zaman yardımda bulunur. Yani velinin eli üzerine harikulade haller zuhur etse bile, yine yüce Allah'tan (Celle Celalühü) bilinmelidir. İnsan, ne derecede olursa olsun, o ilahi yardımı görmeyince, kendi kendine hiçbir şey yapamaz. İşte veli ve keramet hakkında, ehl-i sünnet ve'l cemaatin inancı budur. (Şeyhin himmetinden senin kalbine de akar.)

Şeyh İzzeddin (Kaddesellâhü Sirrahül Azîz) şöyle buyururlardı; "Mürşidin gözü insanların malında ve onların makamında olursa seviyesi düşer, kıymeti azalır. Maneviyatı zayıflar ve mana âleminden kesildiği için sözünün tesiri de azalır. Mürşid herkesten daha fazla söylediğini uygulamalıdır ki daha olgun, tesirli ve bilgi sahibi olabilsin…"

Şeyh İzzeddin (Kaddesellâhü Sirrahül Azîz) şöyle buyururlardı " Esma'ül hüsna'nın herbirinde ayrı ayrı durun ve manalarını düşünüp, bir süre öylece kalın. Çünkü Yüce Allah'ın her isminden kalbe yansıyan ayrı bir tecelli, akla uzanan ayrı bir nur, zihne gelen ayrı bir mana, içi sevindiren bir meltem, nefis coşturan başka bir muhabbet ve insana yön veren bir irşad mevcuttur…"

Şeyh İzzeddin (Kaddesellâhü Sirrahül Azîz) şöyle buyururlardı " Rasulullah Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yirmi üç yıl insanları irşad ettiler. Ben de onun gibi irşad makamında bu kadar süre kalayım." diye sürekli dua ederlerdi. Gerçekten de vefat ettikleri 1992 yılında yirmi üç yıllık imanla, ihlâsla, takvayla ve insanlara faydayla dolu bir ömrü tamamlamış oluyorlardı.

Cenâb-ı Hak, cümlemize uyanık gönüller ve mağfiret iklîmlerinde saâdetler nasîb eylesin! Âmîn!..