Ümmetin Birliği ve Hizmet

Esselamu aleyküm eyyühel ihvan. Allah’ın rahmeti ve bereketi sizlerin ve bütün Ümmet-i Muhammed’in üzerine olsun.

Bu gece, Feyz camiasına olan muhabbetimden dolayı geldim. Allah bunun devamını nasip etsin. 

Konuşmama, İstanbul’da sevdiğim bir hocaefendinin birkaç sözüyle başlayacağım. 

 

Zebun-i pençe-i nefsim ezelden 

Zayıfım ahh iradem gitti elden 

Gönül şehri yıkıldı ta temelden

Usandım geçtim artık her emelden 

Hakilim gerçi kurtulamadım nefsin elinden 

Ümit kesmem kesmedim Cenabu’l ezelden

Beni aldattı cehaletlikle gaflet 

Çünkü bütün etrafımı sarmış idi küfr ile dalâlet

Aman ya Rab! Kerem kıl, et inayet

Hakilim gerçi kurtulamadım nefsin elinden  

Ümit kesmem kesmedim Cenabu’l ezelden

Hakikat sandım aldandım masivaya 

Kapıldım bilemedim nefs ü hevaya 

Düşünce akıbet dam-ı kazaya

Sarıldım Ehl-i Beyt-i Muhammed Mustafa’ya

Ümit kesmem kesmedim Cenabu’l ezelden

Hakikat sandım aldandım masivaya 

Değerli kardeşlerim! Hepimizin  bu ana kadar ufak tefek, büyük küçük, gizli aşikâre suçu olmuştur. Önce Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyorum, Allah bütün günahlarımızı affeylesin, bütün ayıplarımızı setreylesin, bütün kusurlarımızı bağışlasın; zatına kul Habibi’ne ümmet eylesin. 

Değerli kardeşlerim! Ben bu akşam sizlere kısa da olsa iki konu anlatacağım. Ondan önce size hayatımdan küçük bir kesit sunmak istiyorum. 

1945’te Samsun’da hafızlığa başladım ve 1947’de (o zamanki şartlar altında) hafızlığı bitirdim. 1949 yılında İstanbul’a geldim ve İstanbul’da bir çok hocaefendilerden ders aldıktan sonra 1953’te Edirne’ye imam oldum. Edirne’ye imam olduğum dönemlerde, Diyanet teşkilatında iki görev birden verilebiliyordu. Dolayısıyla ben de Edirne’de hem Kur’an Kursu hocalığı hem de imamlık yaptım. Anadolu’nun birçok yerini dolaştım. En son İstanbul’a geldim ve 41-42 senedir İstanbul’da hafız yetiştirdim. Şu anda da üniversite gençleriyle ilgileniyoruz. Hayatım böyle başladı böyle gidiyor. Allah hepimize, Kur’an’la uğraşıp Kur’an üzerine bu dünyadan gitmeyi nasip etsin.

Değerli kardeşlerim, evlatlarım! Biliyorsunuz Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hakk bazı ayetleri çift yapmış, kardeş yapmıştır. Mesela, namaz ve zekatı birleştirmiştir. Mealen, “Namazı kılın, zekatı verin.” diyor. Demek ki hem dünya için çalışacağız hem ahiret için çalışacağız. Allah (cc) bize zekatı emrettiğine göre tembel olmayacağız. Zekatı kim verir? Çalışan insan verir, para kazanan insan verir. Tembel tembel dolaşan adam zekat veremez. İşte Cenab-ı Hakk, namazı nasıl kılıyorsanız dünya için de hiç ölmeyecekmiş gibi çalışacaksınız, buyuruyor. 

Bu dünya hayatında yapmamız gerekenler var. Cenab-ı Hakk itaatten hoşlanıyor. Bakın şöyle diyor: “Ey kullarım! Bana şükredin, ben sizin nimetlerinizi ziyadeleştireyim.” Burada Cenab-ı Hakk, nankörlük yapmayın diyor. Allah, nankör olanı da sevmiyor. Mesela, evlerde eşler birbirine bazen “Sen bana ne yaptın.” diye yarı şaka yarı ciddi söyleniyor. Böyle yapmak çok yanlış. Bu söz Allahu Zülcelal vel kemâl Hazretleri’nin hiç hoşuna gitmiyor. 

Biliyorsunuz Peygamber Efendimiz’in zamanında da insanlar kötü hallerinden zor vazgeçtiler. Ayetler geldi, geldi ve en son “Eğer siz bunu terk etmezseniz Rabbiniz’in huzurunda felah bulamazsınız.” tarzında uyarılar nazil oldu. Mesela,

“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar) fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide, 5/90)  

Cenabı- Hakk burada çeşitli hareketleri haram kılıyor. İçki, kumar, falcılık vb. davranışları terk etmeyi Allah emrediyor. Maalesef bugün, bazı aileler kendilerini kurtarmak için çeşitli falcılara giderler. Bu da daha ziyade tembel ailelerde oluyor. 

Allah cümlemizi, mert kuluna da namert kuluna da muhtaç eylemesin. Allah bereketlerinizi İbrahim aleyhisselamın bereketine mazhar eylesin. 

Kıymetli dostlar! Bu Feyz geceleri inşallah üç beş sene sonra bu salonlara sığmaz olur. Ben istiyorum ki bu programlar bir futbol sahasında yapılsın, bütün Ümmet-i Muhammed gelsin. Bu da çok çalışmakla olur. Bakın, ben İstanbul’da Bereketzâde Medresesi’nde öğrencilere burs veriyorum. Dedim ki: “Ya Rabbi! Hocalarımızdan burayı devraldık, sen sahip çık ya Rabbi.” Ben bu işe beş tane talebeyle başladım.  Beş tane talebeye burs vermek için çok zorluk çektim ama yılmadım. Beşi on yaptım, onu yirmi yaptım, yüz yaptım, iki yüz yaptım, üç yüz yaptım, dokuz yüz yaptım ve daha da artıracağım inşallah. Bu talebelerin sayısı, bu güne kadar yaklaşık on beş bine ulaştı. Durup dururken kolaylıkla olmuyor bu iş, çalışmayla oluyor. Yılmayacaksın, usanmayacaksın, Allah yolunda çalışacaksın. 

Değerli kardeşlerim! Biz buraya bu akşam Kutlu Doğum Haftası diye geldik. Bizler, Hazreti Peygamber Efendimiz’in Kutlu Doğumu’nu evlerimizde 365 gün yapacağız. Peki nasıl yapacağız? Her akşam yatsı namazını kıldıktan sonra, ama on ama elli ama yüz salevât getirelim. “Ey Allah’ın Habibi, ey benim sevgili Peygamberim! Ben aciz bir ümmetin olarak sana bunu gönderiyorum, haberin olsun.” diyeceksin. Elbette haberi de oluyor. Peygamber Efendimiz’i senede bir gün anmayacağız muhterem kardeşlerim, 365 gün Peygamber Efendimiz’i evimize misafir alacağız. Biliyor musunuz bir kıssa var: Adamın birisi, müzmin bir ameli yokmuş ama her gece Allah’ın Rasûlü’ne on defa salevât-ı şerife getirirmiş. Bu adam bir gün oğluyla beraber hacca giderken yolda ölüyor. Oğlu, babasının yüzüne bakıyor ki babası siyahlaşmış, renk değiştirmiş, çirkin bir hâl almış. Durum böyle olunca “Ben babamı ele göstermeyeyim de gece olduğu zaman kendim gömeyim.” diyor. O sıkıntıyla da uyumuş, bir de ne görsün. Nuranî bir insan her tarafı kaplamış, gelip babasını güzel bir mesh ediyor ve babası nurlu yüzlü bir insan oluyor. “Ey ulu kişi sen kimsin? Babama bu iyiliği nasıl yaptın, ben sana ne vereyim, hakkını nasıl ödeyeyim?” diyor. Nurlu kişi diyor ki: “Ben senin Peygamberinim. Senin babanın ameli çok zayıftı, çirkindi ama her akşam bana on tane salevât-ı şerife gönderiyordu. Bu akşam melekler dediler ki: ‘Ya Rasûlallah! Bu kişi bugün öldü; ama maalesef kendini kurtaramadı, şu anda da vaziyeti kötü.’ Sağlığında beni unutmayan ümmetimi ben unutmam. Rabbim’e dua ettim, Allah duamı kabul etti ve babanın günahlarını Allah affetti; şimdi nuranî bir insan oldu.”

Elimizde bu imkan varken biz de bu salevât-ı şerifeye bu geceden itibaren devam edelim. Her salevât getirmede, Allah Rasûlü’ne o salevât-ı şerifeler haberdar ediliyor. Kutlu Doğum gecesini de yapanlardan Allah razı olsun. Senede bir defa da olsa, bir hafta da olsa, bir ay da olsa insanlara Peygamber sevgisi ve O’nun Ehl-i Beyti’nin sevgisi hatırlatılıyor. 

Şimdi bakın, senede bir defa anneler günü oluyor, senede bir gün babalar günü oluyor. İstanbul’da huzur evleri var; herkes o gün eline bir çiçek alıp annesini babasını görmeye gidiyor. Bazı anne babalar da ne diyor biliyor musunuz? “Benim üç tane beş tane çocuğum var, ama bir tanesi de bana uğramıyor.” diyor. Muhterem kardeşlerim! Cenab-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa kendilerine ‘of!’ bile deme, onları azarlama;  ikisine de güzel söz söyle.”  (İsrâ, 17/23) Onun için, annenize babanıza karşı hizmet yaparken ‘amma da iş buyuruyorsun, öff!’ demeyin, ananızı babanızı azarlamayın. Biz anamıza babamıza senede bir gün değil, 365 gün bakacağız. İşte aynen bunun gibi, Kutlu Doğum da öyle senede bir ay ile olmaz. Allah hepimizin kalbine Hz. Peygamber Efendimiz’in sevgisini nasip etsin, hepinizin kalbine Allah sevgisini Cenab-ı Hakk lütfetsin. Allah, hepimizin kalbine Ehl-i Beyt’in, şühedâyı Kerbela’nın sevgisini nasip etsin. 

Kerbela deyince bir hatıram aklıma geldi, bunu sizlerle paylaşayım. Adamın biri bana dedi ki: “Kerbela olmuş bitmiş, bu kadar taraftarlık fazla değil mi?” dedi. Dedim ki: “İmam-ı Ali o muharebeyi yaparken sen orada olsaydın İmam-ı Ali’den tarafa mı olurdun, yoksa o Yezid denen lanetten tarafa mı olurdun?” Adam: “Tabi İmam-ı Ali’den tarafa olurdum.” dedi. “Öyleyse kardeşim, ha o zaman taraf olmuşsun, ha şimdi taraf olmuşsun; ne fark eder.” dedim. Biz, ecdadımız olduğu için seviyoruz. Peygamber Efendimiz de İmam-ı Ali’yi çok sevdiği için seviyoruz, Fatıma kızını çok sevdiği için seviyoruz, İmam-ı Hasan’ı, İmam-ı Hüseyin’i Peygamber Efendimiz çok sevdiği için seviyoruz; onun için Kutlu Doğum’u da seviyoruz. 

Buraya gelirken 11 milyon salevât, 70 bin besmele-i şerif, 10 bin ihlâs-ı şerif, hatimler, binlerce kelime-i tevhid getirilmiş. Allah’a şükürler olsun…

Dünya’da ne kadar Ehl-i Beyt varsa, ne kadar Ehl-i Beyt’i seven varsa, ne kadar Allah’ı ve Rasûlü’nü seven varsa onların ruhuna bağışlamak niyetiyle, gelecek sene sekiz tane hatimi buraya -ben kendim gelemesem bile- göndereceğim. 

Peygamber Efendimiz’e bu kadar salevât getirilecek, bu kadar tevhid çekilecek, bu kadar ihlâs okunacak, bu kadar hatim okunacak; böyle bir cemaate gelmemek talihsizliktir. İstanbul’da değil, dünyanın öbür ucunda olsa insan yine gelir. Feyz Dergisi’nin, Feyz cemaatinin, Şenel İlhan Efendi Hazretleri’nin Feyz gecesini duyup da gelmeyen akıldan noksandır.