Nefs Denilen Ambalaj / Yasemin ŞİŞMAN

Bir görüntünün diğerine olan farkı, o görüntünün kendine ait, kendine has şekline bağlı değil midir? Ya da bir eşyanın diğer eşya ile farkının direkt ayırt edilmesi yine onun kendine ait olan şekline, biçimine bağlı değil midir? Evet düz gözle baktığımız her nesne kendi şeklini ifade etmektedir. Yani her nesnenin bir şekli şemali vardır.

Örneğin, ağaca ağaç demek için kendi olabilmenin şeklini taşıması öncelikle şarttır. Fakat ağacın gözle gördüğümüz şeklinin, sadece görünen kısmı ilgilendirmediği açık bir gerçektir. Ağaç, kendi şeklini ancak ağaç olabilme özelliği ile koruyabilir. Bu özellik, şeklen hangi renge girdiğinin gerçek yüzüdür. Ağacın çiçek açması ve sonunda meyve vermesi değişime uğrayan görüntünün sebebe bağlı olmasıdır. Ve bu sebep sonunda ağacın meyve vermesi, yine onun kendine ait olan şeklinin sırf görüntüye bağlı olmadığının, bu görüntünün şekilden ibaret olmadığının sonucudur. Şekli taşıyan, görünen bu şeklin varlık sebebini de birlikte taşır. Yani ağaç, bir yağlı boya resminde çizilmiş olan ağaçtan, kendi varlık sebebini taşıması suretiyle farklıdır. Bu suret, kendinde arz eden değişimin, kendi olma maksadı ile Yaradan’ın ona has vermiş olduğu dizayn ile varoluştur. Öyleyse şekil, varoluşun gözle temas kurduğu ilk ayrımdır. Akabinde bu ayrımın, düz bir şekilden boş bir görüntüden ibaret olmadığına, ağacın yaprakları olmasının çiçek açmasına ve meyve vermesine delalet olma maksadı taşıdığıdır, işaretidir. Sonuç ise her şeklin bir maksadı olduğudur. Taşıdığı maksat, onun varoluş sebebidir ki, ne maksatla var olduğu özündeki gayededir. Bu gaye, yaradılışın gerçek sebebi ile var olur. Gördüğümüz her şey, bir sebebe ve sonuca dayanan mükemmel bir dizayn ile vardır ve bu varlık, varoluş maksadı ile yaratılmıştır.

İnsanoğlunun kendi icatlarının da bir sebebi ve sonucu yok mudur? İcat edilen herhangi bir şey hangi sebeple yapılmışsa o sebebe hizmet eder. İstenen sonuç da budur. Dünyada ise sayı olarak ifade etmenin mümkün olmadığı kadar ve ayrıca her birinin kendi sebep ve sonucu olan yaratılmış her varlığın bir hedefi, bu eksen doğrultusunda bir hizmeti vardır. Her varlık bu eksenden çıkmadan hizmet hâlindedir. Varoluşun sonuna kadar, bu nizam mükemmel bir şekilde işleyecektir. Bu yüzdendir ki varoluş şekilden ibaret değil, şeklin kendi olabilme özelliğine konsantre olmaktır. Yaratılan her şey sebepsiz yaratılmadığına göre, insanın da varoluş sebebi ve bu varoluşun bir sonu vardır. Son, sebebe hizmettir... Sonuca ulaşamayan insan, sırf şekil ve görüntüsü ile kendi bedeninin sadece ambalajı olmuş ve bu bedene hizmet edip durmuştur. Allah’ın bizleri sebepsiz yaratmadığını bilmek kulluktur. Sebep kulluk, sonuç ise kullukta yapılacak her yolun, her fırsatın, her detayın peşinde koşmaktır. Kulluk, Allah’ın varlığını bilmek, kabul etmek, O’na itaat etmektir. Kulluktan uzak yaşayan insan, yaratılış gayesinden mahrum kalmıştır. Kendini götürdüğü yolun sonu ise perişanlıktır. Kulluktan uzak yaşayan, nasiplenmemiş olan insan, yaratılışın özündeki bam teli noktasına dokunamadığı için ne yaptığını ve yapacağını bilmeden, kendini ya bir et parçası olarak kokmaya bırakır, ya da bu karanlığın içindeki günah çukurlarından birinde oyalanıp kendini avutmaya çalışır. Sürekli olarak bu helezonların içinde küçülüp durur. Yaratılış gayesi bunlar olmadığı için, bu dünyadaki yaşayışları nefslerine ve şeytana hizmet olur. Onların karşısında mukavemet edemezler. Çünkü bu güçten yoksundurlar... Rabbim bizleri, yaratılış maksadımızı bilme şerefine nail etmiş ve insan olabilmenin sebebini öğretmiştir. Özümüzün daveti için peygamberler aracılığı ile bu dünyaya İslam dinini göndermiştir. Din güçtür... Hizmet İslam’dır... Bu güç insanın hem kendini hem de yaşayışını biçimlendiren, bu olanağı sağlayan, imkanı verendir. Hatta insanı, olduğu yerden farklı boyutlara ulaştırabilecek olan büyük bir güçtür. İnsanın bu gücü yaratılış gayesine hizmet etmediği sürece, şekil olarak kalmaya mahkumdur. Şeklen yaşamak, yağlı boya resminde çizilmiş olan herhangi bir nesneden farksızlaşamamak gibi, boş bir bedenin içinde can taşımaktan yine farksızdır.

Etrafımıza şöyle bir baktığımızda,  her yerin ne kadar nefs dolduğu ve koktuğu ortada değil midir? Hayat dünyalık yaşamdaki görüntülerden ibaret olmuştur maalesef... Yaşamak, daha iyi bir marka için uğraşmak!  Görünüşteki anti salt güzeli arama çabası ve dışta somutlaşmak... İnsan olmak haricindeki her şey... Nefs kokan ambalaj... Bu kötü kokuyu birbirlerine yakıştırıp vazgeçememek... Şekil için her şekle girmek... Kendini değil, nefsini mutlu etmek... Bunun için çalışmak... Bunun için karşısındakine değer biçmek... Bunun için yok olup bitmek!

İslam ise, şeklin yaratılış gayesine hizmet etmesidir. Bunun için İslam, kalp ile tasdiki ister. Dil ile ikrar, Müslüman olmanın şeklidir. Bu, dini kurallardaki uygulama yeterliliğidir. Şekle anlam veren, kalbin tasdikinin yansımasıdır. Öyleyse İslam; şeklen Müslüman olarak yaşamanın özündedir. Özündeki gaye ise, Allah’ın rızası, sevgisi ve korkusudur. Onun dışındakiler, kuru bir görüntüden ibaret olup yok olmaya mahkumdur... Rabbim cismimiz ve ömrümüzden gelip geçeni, O’na kulluk yolunda geçmesini nasip etsin... Amin