Adı Abdurrahman’dır. Babasının adı Mesud, O’nun babası da Gafil Elhezeli’dir. Abdullah bin Mesud, Müslümanlığa ilk girenlerin altıncısıdır. Müşrikler topluluğunda Kur’an’ı ilk aşikare okuyandır. O zaman Kâbe’nin yakınında büyük müşrik topluluğu içinde Rahman sûresini okumuş, müşrikler de O’nu dövmüştüler.Kur’an için ilk eziyet gören insandır. Öyle ki Ebu Cehil O’nun bir kulağını kesmişti.
Bedir Savaşı sonrasında müşriklerin ölüleri içinde gezerken Ebu Cehil’e rastladı. Ebu Cehil henüz yaralıydı ve yaşıyordu. Abdullah’ı görünce “Biz mi galibiz yoksa siz mi galipsiniz?” diye sorunca Abdullah dedi ki: “Biz galibiz.” Ebu Cehil dedi ki: “Benim kafamı zaten keseceksin. O zaman yukarıdan değil aşağıdan kes ki Muhammed görünce bundan heybet alsın.” Ve Abdullah kafasını dediği yerden keserek Rasûlullah’a götürdü. Peygamberimiz: “Bu ne ya Abdullah? Niye böyle aşağıdan kestin?” dedi. Abdullah: “O böyle kesmemi istedi, Muhammed benden heybet alsın diye.” Bunun üzerine Allah Rasûlü dedi ki: “Benim Firavunum Musa’nın Firavunundan daha şedittir. Musa’nın Firavunu dehşeti ve korkuyu görünce ‘Ben Musa ve Harun’un Rabbi’ne iman ettim.’ diyordu. Ama benim Firavunum şiddet görünce ‘Muhammed benden heybet alsın.’ diyor.” Rasûlullah (sav) Abdullah’a dönerek, “Bu kesiş, senin kulağını kesişinin intikamıdır.” dedi.
Abdullah bin Mesud (ra), Rasûlullah’ın pek çok işine de yardım ederdi. Daimi abdest suyunu, misvakını ve ayakkabısını hazırlardı. Kalktığı zaman ayakabısını giydirir, oturduğu zaman çıkarır, daima zırhının içine koyardı. Peygamber (sav)yürüdüğü zaman önünden yürürdü. Yıkandığı zaman O’nu örter, uyuduğu zaman O’nu uyandırırdı. Peygamber’in evine perdesiz açık olarak girerdi.Rasûlullah’ın evine O’nun ve annesinin çokça girip çıkmalarından dolayı, Ebu Musa El Eşari O’nu Ehl-i Beyt’ten sandı. Habeşistan’a hicret edenlerle birlikte hicret etti. Kendisi orada iken Rasûlullah’ın Medine-i Münevvere’ye hicret ettiğini duydu. Hemen Habeşistan’dan Medine’ye O da hicret etti.
Medine’ye Rasûlullah’ın yanına geldiklerinde Rasûlullah (sav) namazda idi. Abdullah bin Mesud selam verdi ama selamını almadı. Abdullah’tan gelen bir hadis şöyledir: “Biz Habeşistan’dan dönmeden önce Rasûlullah (sav) namazda iken selam verdiğimizde selamımızı alıyordu. Ben Habeşistan’dan döndükten sonra namazda iken O’na selam verdim, selamımı almadı. Rasûlullah (sav) namazı bitirdikten sonra bana dedi ki: ‘Cenab-ı Allah istediği emrini var ediyor. Allah’ın şimdiki emri namaz içinde konuşmamaktır.’ Ondan sonra selamımı iade etti ve dedi ki: Namaz, Kur’an’ı okumak ve Allah’ı zikretmek içindir. Ya Abdullah! Namaz kılarken senin hâlinde böyle olsun.” Bu hadisi Ebu Davut rivayet etmiştir. Bu hadis Ebu Davut’un rivayetine göre böyledir. Müslim’in rivayeti ise şöyledir: “Biz Necaşi’nin yanından döndükten sonra O’na selam verdik. Rasûlullah (sav) selamımızı almadı. Rasûlullah (sav) dedi ki: Namaz içinde meşguliyet vardır. Onun için selamı almadım.”
Abdullah (ra) Bedir, Uhud ve diğer ne kadar gaza varsa Hz. Peygamberle beraber bunlara katılmıştır. Hiçbir savaştan geri kalmamıştır.
O’NUN İLMİ
Abdullah bin Mesud (ra) sahabeler içerisinde Allah’ın kitabını ve Rasûlullah’ın sünnetini en iyi şekilde muhafaza eden kişilerdendi. Rasûlullah (sav) O’nun hakkında şöyle buyurdu: “Ümmetim için Ümmü Abdullah’ın oğlunun rıza gösterdiği şeye ben de razıyım.” Yamanı oğlu Huzeyfe’ye denildi ki: “Sözünde, fiilinde, gidişatında Rasûlullah’a en yakın olanı bize söyle ki biz O’nun yolundan gidelim.” Huzeyfe (ra) dedi ki: “Rasûlullah (sav) şöyle dedi: Söz, fiil, gidişatında ve hidayetinde en yakın olan Abdullah bin Mesud’dan başkasını bilmiyorum.”
Hz. Ömer, hilafeti döneminde Abdulah bin Mesud’u Kûfe’ye muallim (öğretmen) olarak gönderdiği zaman, Kûfe ehline bir mektup yazar ve şöyle der: “Ben sizler için kendi nefsimde Abdulah bin Mesud’u tercih ettim.” Aynı mektupta şöyle yazar: “Rasûlullah (sav) Nisa sûresi 41’inci ayeti dinlerken meal olarak ‘(Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz, seni de onların üzerine şahit getirdiğimiz zaman) bu sana yeter. Çünkü her ümmetten bir şahit getirdik, seni de onların üzerine şahit ettik.’ Sen ya ibni Mesud! Kur’an’a şahitlik ettin.Ben de sana şahit oldum. Bu meziyet sana kafidir.”
Peygamber (sav) dedi ki: “Her kimin Kur’an okuması onun haramdan uzaklaşmasına vesile oluyorsa o kişi Abdullah’ın kıratıyla Kur’an-ı Kerim’i kıraat etsin.”
TEFSİRDEKİ YERİ
İbni Cerir ve diğerleri, Abdullah bin Mesud’dan rivayet ettiler. Abdullah bin Mesud dedi ki: “Bizden birisi Kur’an-ı Kerim’den on ayet öğrenince, bunların manasını bilmeden (öğrenmeden) başka ayetlere girmesin.
Hubeyş oğlu Zer, İbni Abbas’tan rivayet etti. Abdullah bin Mesud dedi ki: “Ben Rasûlullah’tan yetmiş sûreyi öğrendim. Bu sûrelerde benimle kimse tartışmasın.” Meşruk’tan rivayetle Abdullah bin Mesud dedi ki: “Tüm nazil olan ayetlerin niçin nazil olduğu ve nerde nazil olduğunu biliyorum. Eğer benden daha iyi bilen varsa bana bir binek getirin ona gideyim.” Yani “Benden başka bilen yok.” diye ifadede bulunmaktadır.
Ebu Zebyan şöyle dedi: İbni Abbas (ra) bize dedi ki: “Siz iki kıraattan hangi kıraatı evla buluyorsunuz?” Biz: “Abdullah bin Mesud’un kıraatını evla buluyoruz.” dedik. Bunun üzerine İbni Abbas dedi ki: “Her Ramazan Rasûlullah (sav) Kur’an-ı Kerim’i Abdullah bin Mesud’a arz ediyordu. Yani enine boyuna O’na açıklıyordu. Ama vefat edeceği sene iki defa O’na Kur’an-ı Kerim’i arz etti. Nasih ayet, mensuh ayet ve değişen ayetlerin hangisi olduklarını O’na beyan etmiştir.”
Ebu Naim şöyle dedi: Ben Ali’ye (ra) dedim ki: “İbni Mesud’dan bahseder misin?” Bunun üzerine Hz. Ali dedi ki: “Kur’an ve sünnetin tamamını bildirmiştir.Bu yeterli değil mi?
O’NDAN TEFSİRİN RİVAYETİ
O’ndan rivayet olunan Kur’an-ı Kerim tefsiri, Hz. Ali’den rivayet olunan tefsirden daha fazladır. Bunun sebebi de Peygamber Efendimiz’le olan uzunca beraberliği, O’na olan lüzumluluğu, insanların Rasûlullah’ın yanına giremediği zamanlarda Abdullah bin Mesud’un serbestçe girmesi, hilafet ve kadılıktan uzak kalışı ve uzun zaman insanlara Kur’an ve fıkıh öğretmesi.
Özellikle Kûfe’deyken (Hz. Ömer (ra) O’nu Kûfe’ye gönderdiği zaman) bir çok yoldan O’ndan Kur’an-ı Kerim’in beyanı ve tefsiri rivayet olunmuştur.Bu yolların en meşhurları şu üçüdür:
AMEŞ YOLU
Ameş Meşruk’tan, O da Abdullah bin Mesud’dan rivayet etmiştir. Bu yol en uygun ve en kabullenilen yoldur. Buhari, bu yola itimat etmektedir.
MÜCAHİD YOLU
Mücahid Ebu Muammer’den, O da Abdullah bin Mesud’dan rivayet etmiştir. Bu da önceki gibi sahih bir yoldur. Onun üzerine zayıflık gelmez ve sağlamdır. Buhari, bunun üzerine itimat etmektedir.
AMEŞ YOLU
Ameş Ebi Vail’den, O da İbni Mesud’dan rivayet etmiştir. Bu sahih bir yoldur. Buhari, bu yola da itimat etmektedir.
İbni Mesud’un Vefatı
Irak’ta iken hacca gitmeyi arzuladı. Yolda Revze denilen bir yerleşim yerine geldiler. Ebu Zer vefat etmişti. Cenazesine katılıp O’nu defnetti. Daha sonra Medine’ye gitti ve Medine’de hastalandı. Hasta olduğu için Osman bin Affan O’nun ziyaretine geldi. Hz. Osman (ra) kendisine dedi ki: “Hastasın, nerenden şikayet ediyorsun?” Abdullah bin Mesud, “Ben günahlarımdan şikayet ediyorum.” dedi. Hz. Osman, “İştahın ne çekiyor?” diye sordu. O da, “Benim iştahım Allah’ın rahmetidir.” dedi.Hz. Osman (ra) dedi ki: “İstersen bir tabip göndereyim.” Abdullah O’na dedi ki: “Zaten beni hasta eden de tabiptir.” Hz. Osman, “İstersen madden sana yardımcı olayım.” dedi. Abdullah, “Ben bunu iki sene önce terk ettim, maddeye ihtiyacım hiç yoktur.” dedi. Hz. Osman, “O zaman yardımcı olayım ve bu yardım senden kızlarına kalsın.” dedi. Abdullah dedi ki: “Sen kızlarımın fakirliklerinden korkuyorsun. Ben onlara, her gece Vakıa sûresini okumalarını söyledim. Çünkü ben Rasûlullah’tan duydum: Kim her gece Vakıa sûresini okursa ebediyen fakir olmaz.” İbni Mesud orada (Medine’de) vefat etti. Bir rivayete göre cenaze namazını Zübeyir bin Avvam kıldırdı. Diğer rivayette ise Hz. Osman’ın kıldırdığı zikredilir. Hicri 32 senesinde Cennetü’l Baki mezarlığında defnedildi. Allah (cc) O’ndan razı olsun.
Bunun devamında, on meşhur sahabenin altıncısı olan Abdullah bin Abbas’tan bahsedeceğiz. Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü.