Kendinize hiç sordunuz mu en çok kimi sevdiğinizi? Annenizi, babanızı, eşinizi, dostunuzu, çocuğunuzu… Kimi seviyorsunuz en çok? Daha çok en sevdiklerimize sorarız bu soruyu. Belki de 'seni' cevabını alabilmek ümidiyle. İşte bu ümitle ashab-ı kiram sık sık sorardı: "Ey Allah'ın Rasûlü, bu dünyada en çok kimi seviyorsun?" diye. Fahri Kâinat Efendimiz, farklı zaman ve mekânlarda sorulan bu soruya çeşitli cevaplar verirdi. Çünkü O'nun sevgisi çok yönlüydü. Bazen kızları, torunları, Hz. Ali (ra), Hz. Ebu Bekir (ra), Zeyd (ra), Üsame (ra) olarak cevap verirdi bu soruya, bazen de 'Aişe' derdi. Bu sebeple de sevildiğini bilen bir hanımın kendine duyduğu güvenle Hz. Aişe zaman zaman kendini "Allah'ın Sevgilisinin Sevgilisi" olarak tanımlamaktan çekinmezdi. Örf, adet, kişilik vs. bahanesiyle eşlerin birbirlerine bile "seni seviyorum" demekten çekindiklerini düşünürsek, Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu sözlerinin ne kadar anlamlı olduğunu daha iyi anlayabiliriz.
EL-VEDÛD'A ÇOK ŞÜKÜR
Fahr-i Kâinat Hz. Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sevme, sevilme ve sevgiyi göstermede de en güzel örnektir. Sevmekten korkan, sevildiğinden şüphe eder hale gelen, hesaplı kitaplı sevgiler peşinde koşan, bencilce ve saygısızca seven insanoğlu, Hz. Peygamberi iyi anlamalı ve sahip olduğu sevgi anlayışını sorgulamalıdır. İyi bilinmelidir ki sevgi, El-Vedûd olan (çok seven ve çok sevilen; kendine yönelen, tövbe eden ve çok şükreden kullarını seven ve sevilen) Rabbimizin en büyük nimetlerinden biri. Kendini hakkıyla seveni, başka sevgilerle mükâfat-landıran Yüce Allah, kalplerde yeşeren sevginin, insanlar arasında vuku bulan muhabbetin varlığının delillerinden birisi olduğunu bildirmiştir. İnsan kalbini çok yönlü sevgilerle süsleyen Yaratıcımıza ne kadar şükretsek azdır.
Hz. Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) her şeyden önce Habibullah'tır. O, Allah'ı en çok seven, El-Vedud'un en çok sevdiğidir. Er-Rahman onu âlemlere rahmet olarak göndermiştir. Peygamber Efendimiz çok şükreder ve günahsız olmasına rağmen çok tövbe ederdi. Allah-ü Teâlâ da O'nu 'Anam babam sana feda olsun Ya Rasûllallah' diyecek kadar çok seven mü'minlerle mükâfatlandırmıştır.
BİR KALBE KAÇ SEVGİ SIĞAR?
Habibullah birgün Hz. Ali'ye: "Allah'ı sever misin?" diye sordu. Evet diye cevap verdi Hz. Ali. Efendimizin soruları devam etti? "Ya beni? Fatıma'yı? Hasan ve Hüseyin'i?" Bütün sorulara evet cevabını verdi Ali. Allah Rasûlu bu kez "Ey Ali, bir tek kalbe bu kadar sevgiyi nasıl sığdırıyorsun?" diye sordu. Hz. Ali cevap veremedi.
Bu konuşmayı evde Hz. Fatıma'ya anlattı. Fatıma (ra): "Git söyle Peygambere, Allah'ı sevmen imanından, aklından; Peygamberi sevmen gönlünden; beni sevmen nefsinden; Hasan ve Hüseyin'i sevmen babalığından." Hz. Ali (ra) Peygamber Efendimize (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cevabını söyleyince Rasûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gülümsedi ve 'Bu meyve peygamberlik ağacından alınmışa benziyor' dedi.
Kalbi sevginin binbir çeşidiyle donatılmış Allah Rasûlü, sevdiklerine iltifat eder, hediyeler verir, gülümsemesi ile sevindirir, latifeleri ile şakalaşırdı.
Özellikle hanımlarıyla münasebetleri ve kadınlarla ilişkileri günümüzde daha çok bilinmeye muhtaçtır. Boşanmaların arttığı, aile içi şiddet ve dayağın tırmandığı, yeni doğan bebelerin asansör boşluklarına atıldığı, sokak çocuklarının çığ gibi büyüdüğü, töre adına cinayetlerin işlendiği bu zaman diliminde Peygamber Efendimizin aile saadeti, hanımları, çocukları ve torunları ile ilişkileri yeniden hatırlanmalıdır. Biz de bu manada efendimizin hayatından bazı misalleri okuyucularımızla paylaşmak istedik. Umarız ki faydalı olabiliriz.
SEVGİSİNİ GÖSTERİRKEN DE EŞSİZDİ
"Yaşayan Kur'an" olan Hz. Muhammed kadınlara iyi davranılmasını emret-miştir. Bu minvalde birçok hadis-i şerifi olan Efendimiz, "En hayırlınız hanımlarına karşı iyi davrananınızdır' buyurmuştur.
Hz. Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hanımlarını sevmiş, onlara değer vermiş ve bunu göstermekten çekinmemiştir. İnsan-ların ve bilhassa hanımlarının hatalarını asla yüzlerine vurmamış, bağırmamış ve asla el kaldırmamıştır. Hanımlarını dövenleri uyarmış ve bundan vazgeçmelerini söylemiştir. Hanımlarından gelen bir sıkıntıya karşı sabırla ve genellikle sükûnetle karşılık vermiş, bazen üzüldüğünü ve sinirlendiğini yüz ifadesiyle anlatmış bazen de latifeleriyle karşılık vermiştir.
Hz. Peygamber'in, Hz. Aişe dışındaki tüm eşleri duldu. Onları korumuş, kollamış, dul olmalarını hiçbir zaman problem yapmamıştır. Fahr-i Kâinat, sevdiklerinin sevdiklerine de hürmet etmiştir. Allah-ü Teâlanın selamı ile mükâfatlandırılan, cennet ile müjdelenen mü'minlerin annesi Hz. Hatice validemizin dost ve akrabalarına ölümünden sonra bile hürmet göstermeye devam etmiştir. Onları misafir olarak geldiklerinde en iyi şekilde ağırlamış, bir kurban kesildiğinde mutlaka sevdiğinin sevdiklerine de ulaştırmaya çalışmıştır.
Efendimiz eşlerin birbirlerinin güzel, beğendikleri huylarını, yönlerini görmelerini tavsiye etmiştir. Kendisi de hanımlarına faziletlerini söyleyerek onları memnun etmiştir.
Hz. Peygamber bazı hususlarda eşlerinin görüşlerine başvurmuş ve tavsiyelerine kulak vermiştir. Efendimiz hüzünlenerek ağlayan hanımlarının gözyaşlarını elleriyle silmiş onları teselli etmiştir. Hanımlarına bineklerine binerlerken yardım etmiştir.
Resûlü Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hanımları Cenâb-ı Hakk'ın erkeklere verdiği emanetler olarak görmüştür ve o şekilde muamele yapmıştır. Ev işlerinde hanımlarına yardım etmiş bilhassa kendi işlerini kendi yapmaya gayret etmiştir.
Hanımlarının eğitimine çok önem vermiş, sahabe hanımlarının eğitilmesi yönünde de büyük gayret göstermiştir. Sahabe hanımlarının 'bize bir gün tahsis edin' önerisini kabul etmiş, o gün sadece hanımları dinlemiştir. Sahabe hanımları tüm sıkıntılarını, sorularını Efendimize çekinmeden aktarabil-mişlerdir. Hz. Muhammed kadınlara hiçbir zaman 'ikinci sınıf' muamelesi yapmamıştır.
'GÖZBEBEĞİM'
Hz. Aişe Peygamber Efendimizin hayatında önemli bir yere sahiptir. Hz. Aişe bir gün Efendimiz'e (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'kendisini nasıl sevdiğini' sordu. Hz. Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'Kördüğüm gibi' cevabını verdi. Bu cevap Aişe'yi (ra) çok sevindirdi. Hz. Aişe evlilikleri boyunca zaman zaman 'kördüğüm ne alemde?' diye sormuş, Allah Rasûlü'nden 'ilk günkü gibi' cevabını alarak mutlu olmuştur.
Efendimiz, sevdiklerine güzel lakaplar takarak hitap etmeyi severdi. Mesela Hz. Aişe'ye Hümeyra (yanaklarının pembeliğinden dolayı pembecik) derdi. 'Gözbebeğim' diye hitap ettiği de rivayet edilmektedir.
Hz. Aişe'den öğreniyoruz ki, bir şey yenilip içilirken, önce Hz. Aişe'ye içirir sonra kendisi Hz. Aişe'nin içtiği yerden içmeye dikkat ederdi, yemek yerken de sevgili hanımının elindeki parçayı alır onun ısırdığı yerden ısırırdı. (Nuriye Çeleğen'in 'Peygamberimiz Kadınlara Nasıl Davranırdı?' kitabını ve Martin Lings'in 'Hz. Muhammed'in Hayatı' eserini okuyucularımıza tavsiye ediyorum)
Bu sayfaların aldığı kadarıyla verebildiğimiz misallerden anlaşılacağı üzere Efendimiz sevgisini gösterirken de çok ince ve kibardı. O insanlardan bir insandı ama bambaşkaydı. Fakat bu özelliği onun 'örnek' olma vasfını etkilemez. Her hali ve davranışı ile O'nu ne kadar örnek alabilirsek, dünya ve ahiret hayatında o kadar mutluluğu yakalayabiliriz.
Çünkü Peygamber Efendimiz çağlayan bir sevgi pınarıdır. Bu pınarından ruhlarımızı besleyemediğimiz sürece, Hazreti Peygamberi bir eş olarak da örnek almadığımız sürece gerçekten iman etmiş olabilir miyiz?
'Kişi sevdiği ile beraberdir.'
Kimi, nasıl seviyoruz, bunun muhase-besini iyi yapabilmeliyiz.