Şenel İlhan Beyefendiyle Sohbet

Feyz: Efendim müsaade ederseniz önemli olduğuna inandığımız bazı sorular sormak istiyoruz.

Şenel İlhan Beyefendi: Çok teşekkür ederim. Allah-u Teala razı olsun okuyucuya faydalı olacaksam ki bu sizin sorularınıza bağlı. Neden olmasın, sorun anlatalım.

Feyz: Efendim, o zaman hemen ilk sorumuzu soralım. 

Şenel İlhan Beyefendi:Tabi, buyrun.

Feyz: Biliyorsunuz müslümanlar çeşitli cemaatler halinde hizmet ediyorlar. Fikri cihat ediyorlar. Dergiler çıkarıyorlar, kitaplar yazıyorlar. Hatta bazı cemaatlerin hizmeti yurtdışında da gurur verecek seviyede. Şimdi efendim, bu cemaatlerin herkesin bildiği gibi birleşmekten yana olduklarını da biliyoruz. Acaba tüm müslümanların inandığı gibi cemaatlerin birleşmesinde sanıldığı kadar yarar var mı? Yoksa böyle de iyi mi? 

Şenel İlhan Beyefendi: Şüphesiz cemaatlerin birleşmesi konusunda çok şey yazıldı, çok şey söylendi. Yine kesinlikle emin olunuz, tüm cemaatler, hatta hiç bir cemaate mensup olmayan müslümanlar bile birleşmekten tek ve bir olmaktan yana. Hemen şunu belirteyim bizde öyleyiz...

Elbette müslümanlar birleşmeli, birbirleriyle değil karşıt fikirli muarızlarıyla uğraşmalılar. Yalnız, hepimizin anlamadığı veya anlamak istemediği bir gerçek var ki o da müslüman cemaatlerin tek cemaat haline gelemeyeceği gerçeği. Tabi böyle giderse, açık ve net söyleyeyim, cemaatler asla birleşemez.

Gelelim böyle de iyi mi sorusunun cevabına. Elbette böyle iyi değil, ama bu demek değil ki müslüman cemaatler iyi çalışmıyor veya onlar sapık ve yanlış, yolda. Türkiye'de ve dünyadaki tüm müslüman ülkelerde faaliyet gösteren, ha İmam-ı Azam ha ben diyecek kadar ahmak, cahil ve kişiliksiz yığınlar veya islam adına ortaya çıkmış, nasla hükmü belli olan islami emirler üzerinde fikir yürütüp, aslında islam'da örtünmek yoktur veya islam'da şu böyle olmazsa daha iyi diyen şarlatanlar, hele durun! Bir de cabası var, o da her biri Mevdudilerin, Teymiyyelerin fikirlerini biraz daha küçülterek radikal (köktenci) takılanlar var. Hem de sürüyle. Şimdi birleşelim türküsünü genelde bunların ağzından dinlemiyor muyuz? Bunlar da cemaatlar birleşsin, tek ve bir yumruk olalım demiyorlar mı? Şimdi hangi müslüman, hangi cemaat mensubu bunları kabul edip gelin kardeşim birlik olalım diyebilir, bu mümkün müdür? O halde birleşmek isteyenleri şu sınıfta toplayabiliriz.

1. Müslümanları teferruat farklılıklarından ötürü ayrı, bölünmüş, sanabilen, bilgisiz ama art niyetsiz sınıf.

2. Müslüman cemaatlerin küçük ayrılık gibi görünen, ayrıntı mesabesindeki farklı tebliğ ve yaşama metotlarını abartıp, ayrı ayrı gösteren sınıf. Bunlar açıkça art niyetlidir. Genellikle küfrün karanlıklarında kalan bid'at ve sapık yollara dalan insanlardır.

3. sınıfa gelince, cemaatlerin, islam'ın açık hükümlerinde fikir yürütmeyen, Ehl-i sünnet itikadına tam inanan, kesinlikle asr-ı saadet devrini özleyen, öyle yaşamak ve yaşatmak isteyen ve bu doğrultuda, "Biz şu alimin usul ve metotlarıyla, biz de bu liderin gösterdiği biçimde, tabii Kur'an ve sünnet ışığından sapmadan yaşayacağız" diyenlerdir. İşte farkları veya ayrılıkları bu kadardır. Yani teferruat teferruat.

Feyz: Efendim anladığımız kadarıyla, siz cemaatleri zaten ayrı görmüyorsunuz. Sanki aynıymışlar gibide onlar asla birleşemezler, birleşseler daha iyi diyorsunuz. Konuya biraz daha açıklık getirebilir misiniz? 

Şenel İlhan Beyefendi: Şimdi ben cemaatleri elbette ayrı görmem, göremem. Ama fikirde inanışta ve yaşayışta. Aslında teferruattaki ayrılıklar ismini verdiğimiz, cemaatlerin yöntem ve biçim farklılıkları bile ayrılık değildir, gereklidir, güzeldir. Burda benim bahsettiğim ayrılık nefislerin, hırs, kibir, riyaset sevgisi gibi hastalıklarından doğan ayrılıklardır. Bu manada birleşmek, tüm cemaat lideri ve mensuplarının bu hastalıklardan kurtulmasına bağlıdır ki, buna da mümkündür diyeni tımarhaneye kapatmalı. Vallahi mümkün değildir. Çünkü bu ve bunun gibi hastalıklardan kurtulanlara veli (evliya) deniyor. En cahili bile bunun böyle olduğunu bilir ve tüm cemaatlerin ferd ferd evliya olamayacağını da. Tüm cemaatlerin mensuplarını evliya etmeye boşuna çalışmaktansa bundan vaz geçip müslümanların hepsini nefsinin marazlarından kurtulmuş veli, Allah dostu mürşidlere, teslim etmek onlara evliyayı sevdirmek gerek.

Feyz: Efendim. Söz geldi en önemli noktaya dayandı. Anladığımız kadarıyla, ya müslümanların bir veliye teslim olması gerektiğini kabul edeceğiz veya her bir müslümanı ayrı ayrı veli etmeye çalışmak ahmaklığına devam edeceğiz diyorsunuz. O zaman şöyle diyebilir miyiz? Bir Mürşid-i Kamil ki, bu bütün Nurcu, Işıkcı, Süleymancı vs. diye bilinen müslüman kardeşlerimizin hepsinin kabul ettiği, ona ve yaşantısına Kur'an ve sünnet ışığında uymayı da kabul ettiği bir veli gerek. 

Şenel İlhan Beyefendi: Evet. Kesinlikle öyle. İmam-ı Rabbani'ye ikinci binin yenileyicisi deniyor. O devirde de cemaatler, dedikodular sürtüşmeler vardı. Ama İmam-ı Rabbani ne yaptı, herkesin malu mu. Ya Gazali dönemi ondan farklımıydı. Şimdi kim bunları inkar edebilir ve kim Gazali'den Rabbani'den, Mevlana Halid'den ben daha büyüğüm diyebilir. Bu zaman ki....

Hey gidi hey, Ebu Cehil'in yanında utancından kıpkırmızı kalacağı hayasız kafirlerin sürüyle olduğu bir zaman. İbn-i Sebelerin komplekse düşeceği kadar azgın, kudurmuşların at oynattığı bu zaman. Doğru inanan, doğru yaşayan, nefsine hakim olamayıp, hedonistleşen müslümanların bol olduğu zaman. Şu cemaat lideri veya adına alim denen şu veya bu mukallid mi tek başına bu garip yaratıkları, nefsinin peşine düşmüş acayip insanları toplayıp, adam edip, birleştirecek? Dediğim gibi o zat ki gelecek, Gazali'den büyük olmalı. Çünkü işin içinden öyle birisi çıkabilir. Düşünün, hangi cemaat lideri o benim diyebilir. Varsa öyle bir yiğit koşun O'na, kurtuluş O'nda.

Feyz: Efendim doğru söylüyorsunuz. Size katılmamak mümkün değil. Ama anladığımız kadarıyla, kurtuluş ancak tasavvufta diyorsunuz. Ama tasavvufçular da kendi aralarında ayrılmışlar. Kadiri, Nakşibendi, Rufai vs. gibi. Diyelim ki bu ümmet uyandı ve tasavvufsuz olmayacağını anladı. Nasıl karar verecekler hangi tarikat, hangi mürşide uymaya? 

Şenel İlhan Beyefendi: İnanın, biz kurtuluşun tasavvufsuz olmayacağına inandığımız gibi, her veliyim veya ben Kadiri, Nakşi şeyhiyim diyenlere de kolayca inanmamamızı, onları Kur'an ve sünnet ölçüsüyle anlayıp ondan sonra teslim olmamızın çok önemli olduğuna da inanıyorum. Buna rağmen esmer ile beyazı ayırt edecek kadar da insanımızın bilgili ve kültürlü olduğuna inanıyoruz.

Yani sahte şeyh ve mürşidlerin kolayca tanınabileceğini, hiç zor olmadığını, varsa birden çok gerçek tarikat ve şeyh, onların zaten evliya olduğunu, iş, onlara kaldıysa dert olmadığını, herşeyin kolay olup biteceğini söylemek istiyorum. Size evliyaların, o mübareklerin nefs ve istekleri putlarından kurtulmuş, yaptığını yalnız Allah için yapan insanlar olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bu raddeye gelirse elhamdülillah kurtulduk diyeceğimizi bilmenizi istiyorum. Kalalım da onlara kalalım.

Bunun içinde hep Mevla'ya yalvaralım.