Peygamberliğin İspatında Mucize Gerçeği / Yaşar Yılmaz Şıhanoğlu

Mucize nedir? Mucizenin şartlarında neler vardır?

Mucize, sözlükte aciz bırakan, güçsüz kılan, karşı konulamayan harika olay, takipsizlik veren iş, öne geçmek, engel olmak, hızını kesmek, kararsızlık, bir şeyden geri kalmak, bir şeyin sonu ve arkası gibi anlamlara gelir. Mucize kelimesi acz kelimesinden türemiştir. Acz kelimesi sözlükte bir şeyden aciz kalmak güç yetirememek anlamında kullanılır.

Türkçemizde harika, garip, ucube, keramet, tuhaf tabiatüstüyle ifade edilen mucize kelimesi, kudretin zıddı olan acz kökünden türetilmektedir.

Arapçada ise güç yetirmemek, öne gitmek, engel olmak, aciz bırakmak gibi anlamlara gelir. Terim anlam olarak mucize, Peygamberlik iddiasında bulunan kimsenin, bunu kabul etmeyen inkârcılara karşı, elinde ortaya çıkan ve eşyanın alışılmış kurallarına aykırı olarak meydana gelen muhataplarını benzerini meydana getirmekten aciz bırakan ve nübüvvet iddiasını doğrulayıcı bir özellikte olan fiil veya durumdur.

Bu tanımlar neticesinde mucize nübüvvet iddiasında bulunan zatın sözlerinin doğruluğuna delil olmak üzere peygamberliğini ilan ettiği sırada beşer kudretinin üstünde ve tabiat kanunlarına aykırı olarak meydana getirdiği olaylar diye tanımlamak mümkündür.

Mucizenin şartları: Harikulade bir tarzda meydana gelen bir olayın nübüvvet iddiasında bulunan şahsın doğruluğuna kanıt sayılabilmesi için bazı özellikleri taşıması gerekir. Çünkü bu özellikler dikkate alınarak gerçek nebiler ile nebi olmayan yalancıları ayırt etmek mümkündür. Yoksa peygamberlik iddiasında bulunan herkes ortaya çıkan olağanüstü hadiselerin kendilerini tasdik etmek için meydana geldiğini iddia edebilir. Mucize, Peygamberlere has bir iş olduğu için peygamberler dışındaki kişilerde zuhur eden harikulade amellere mucize denilmez. Bunlar ancak keramet, istidrac ve benzeri şekilde isimlendirilen olaylar olabilir. Unutmamak lazım ki her mucize bir harikadır. Fakat her harika bir mucize değildir. Mucizede asıl olan onun başkalarını acze düşürmesi ve bunun tabii neticesi olarak peygamberlik iddiasında bulunan zata karşı münazaranın yapılamamasıdır. Peygamberlerin ortaya koyduğu mucizelerle sihir, keramet, tılsım ve diğer remizler arasında gayet açık bir fark vardır. Mucizelerden bir kısmı kalıcıdır. Kur’an örneğinde olduğu gibi benzersizdir. Mucizeler hile yoluyla değildir. Kazanç sağlanmaz, mucizeyi muhalif kimseler ister ve ona meydan okumak için gösterilir. Mucize tüm bu yönleriyle öteki harikuladelerden farklılık arz eder.

Mucizenin şartlarını şöylece özetleyebiliriz. 1. İlahi bir fiil olması. 2. Olağanüstü bir olay olması. 3. Tahaddi, meydan okuma şeklinde bir fiil olma vasfı taşıması gerekir.

Mucizenin peygamberliğinin doğruluğuna delalet edebilmesi için Allah tarafından ortaya konulmuş olması gerekir. Bu bakımdan mucize yalnızca Allah’ın irade ve kudreti ile mümkün olabilir. Kulların gücü mucize gibi bir işin meydana getirilmesinde söz konusu olamaz. Çünkü Allah faili muhtardır, yani dilediğini yaratır. Allah, ancak kendi tarafından yaratılan bir fiilin doğruluğunu tasdik eder. Mucize bilinen tabiat kanunları ve âdetler üstü bir harika olmasıdır. Ancak o zaman o fiil Allah katında bir tasdik derecesine ulaşır.

Tabiat kanunlarına ve kâinatın normal nizamına göre meydana gelen olaylar mucize olamaz. Mucizenin tahaddi ile birlikte meydana gelmesi şarttır. Çünkü tahaddi bir meydan okumaktır, bu meydan okumaya karşılık verilmediği zaman bu acizliktir. Mucize, aciz kalınan yerde ortaya çıkar. Kelam âlimleri bir hadisenin mucize sayılabilmesi için tahaddi özelliği taşıması gerektiğini söyler. Kur’an meydan okumaya en güzel örnektir. Nitekim insanlara bir benzerini getirmeleri noktasında meydan okuyor ve insanlar bundan aciz kalıyorlar.

Mucize, peygamberin ileri sürdüğü davaya ve yapacağını iddia ettiği işe uygun olmalıdır. Mucizeler diğer normal olaylar gibi Allah’ın izni ile meydana gelir. Allah sadece kendi elçisini olağanüstü olaylarla destekler. Dolayısıyla bir kimse Allah’ın elçisi olduğunu iddia ederse peygamberliğini ispat etmek için bir mucize göstermesi gerekir. Mucizenin gerçekleşmesi de ancak Allah’ın dilemesiyle mümkün olur. Bu iddia herhangi bir şey veya herhangi bir neden için olabilir. Peygamber, ben bu kayadan deve çıkaracağım, benim mucizem şu taşın yürümesidir gibi iddiayla ortaya çıkarsa o zaman onun iddiasının aynen taalluk etmesi gerekmektedir. Eğer bu iddia tam tersi bir şekilde zuhur ederse nübüvvet iddia edenin yalancılığına dalalet eder; onun için peygamberin mucizesi iddia ettiği şeye uygun bir şekilde meydana gelmelidir.

Mucizenin peygamberlik iddiasından önce olmaması gerekir. Mucizenin nübüvvetin doğruluğuna delalet edebilmesi için peygamber olarak seçilen kişinin peygamber olduktan sonra gerçekleşmesi gerekir.

Hidayet mucizelerine kısa bir değinide bulunabilir miyiz?

Hidayet mucizelerinin hedefi peygamberlik iddiasında bulunan nebinin doğruluğunu ispat etmek ve insanları ikna etmek suretiyle inanmaya teşvik etmektir. Hidayet mucizeleri peygamberlerin inkârcıların gözleri önünde olan acze düşürecek şekilde ortaya koydukları mucizelerdir. Hidayet mucizeleri peygamberin yaşadığı dönem ve toplumun ilgili olanıyla yakından alakalıdır. Allah bütün elçilerini toplumlarında yaygın olan fikir, fen ve sanat yönünden harikalarla desteklenmiş ve onların peygamberlerini bu şekilde teyit etmiştir. Kur’an ı Kerim’de zikri geçen hidayet mucizeleri hissi, akli ve haberi olmak üzere üç şekilde sınıflandırmak mümkündür. Buna göre Hz. Salih’in devesi, Hz. Musa’nın asasının ejderhaya dönüşmesi, elinin beyaz bir ışık saçması, Hz. İsa’nın çamurdan yaptığı kuşun canlanması, doğuştan körlerle alacalı hastaların iyileşmesi, ölüleri diriltmesi hissi hidayet mucizelerine örnek olarak verebiliriz. Hz. İbrahim’in hücceti ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Kur’an mucizesi de hidayet mucizelerine örnek teşkil etmektedir. Diğer taraftan Hz. İsa’nın evde yenilen ve biriktirilen her şeyi bileceğini söylemesi ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Rumların galibiyetini bildirmesi de haberi hidayet mucizelerine örnektir.

Hiç şüphesiz Allah (c.c.)  Peygamberlere mucize nasip eylemiştir. Hasseten Peygamber Efendimizin (s.a.v.) mucizelerini özetleyebilir miyiz?

Şüphesiz. Peygamberimiz, peygamberliği süresince yüzlerce mucize göstermiştir. Bunların hepsini burada saymak mümkün olmadığından bazı mucizeleri ele alalım. Ayın ikiye yarılması mucizesi, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) göstermiş olduğu hissi mucizelerdendir. Kamer suresinin ilk beş ayeti ‘Saat kıyamet yaklaştı ay ikiye yarıldı’ ifadeleriyle buna işaret etmektedir. Tefsirciler ve hadisçiler Kur’an ve hadis kaynaklarında inşikak-ı kamer ifadesinin kullanıldığında ittifak halindedir. Ayın yarılması hadisesi bizzat Kur’an-ı Kerim’in zikrettiği mucizelerden biridir. Bu mucize hicretten 5 yıl kadar önce Mekke’de meydana gelmiştir. Kamer suresinin de bu zaman diliminde nazil olduğu bilinmektedir. İkinci olarak İsra ve Miraç mucizesi hadisesi çok sayıda sahabe tarafından meşhur rivayetlerle nakledilen bir mucizedir. Peygamberimizin (s.a.v.) mucizelerinden olan Miraç mucizesidir. Bir gecede Mescid-i Haram’danMescid-i Aksa’ya bir yürüyüş ve oradan da gökyüzüne Sidretül-Müntehâya ulaşan bir yolculuktur. Mescid-i Haram’danMescid-i Aksa’ya yürümeye İsra, oradan gökyüzüne yükselmeye ise Miraç denir. Mescid-i Haram’danMescid-i Aksa’ya kadar olan ve İsra dediğimiz hadise ayet ile sabittir. İsra suresinin ilk ayetleri bu konuya işaret eder. Mescid-i Aksa’dan semalara ve yüce makamlara yükselmesi ise Peygamber Efendimizden (s.a.v.) nakledilen sahih hadislerle sabittir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Bedir günü müşriklerle karşı karşıya gelip savaş düzeni alınca eline bir avuç kum alıp müşriklerin üzerine doğru serperek kara olsun yüzleri şeklinde beddua etmiştir. Kumlar düşmanların gözlerine isabet etmiş. Ve savaşta büyük bir hezimete uğramışlardır. Bu yüzden Hz. Peygamberin (s.a.v.) serptiği, bir avuç kum müşriklerin gözlerine isabet etmiş, gözleri görmez olmuş ve sonunda bozguna uğramışlardı. Gözleriyle meşgul olan kâfirlerin Müslümanlar tarafından katledilmesi ise zor olmamıştı.

Bu hadise Enfal suresinin dokuzuncu ayetinde ifade edilmektedir. Kur’an’ı Kerim AllahuTeala’nın (c.c.) kelamı, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) en büyük mucizesidir. Hak dinin esaslarını bildirmekle insanlara dünya ve ahiretteki mutluluk yollarını göstermektedir. Kur’an-ı Kerim, insanlar için ibadet, fikir, emir ve nehiy kitabı olmakla birlikte onların maddi ve manevi yaşamlarını kuşatan, onlara her sahada yol gösteren ilahi kitaptır. Bu yapısıyla da çağlar boyunca inananları da inanmayanları da etkilemiştir. Kur’an-ı Kerim kıyamete kadar yaşayacak olan insanların dil, ırk ve inanç farklarına rağmen onlara her asırda hitap edecek bir üsluptadır. Üslubundaki bu özellik nedeniyle Kur’an her çağa ve çağlar içinde yaşayan bütün insanlara hitap ederek gelmiştir. Bu kitabın inişi şüphesiz âlemlerin Rabbi tarafından mümkün olmuştur.

Mucizenin akli ve nakli delillerle ispat edilmesi konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Peygamberlere duyulan ihtiyaç bir realitedir. İnsanla ilgili hükümleri belirleyen yüce yaratıcı ve bu hükümleri kullarına peygamberleri aracılığıyla iletmiştir. Peygamberler önemli bir görev olan tebliğe memurdurlar, dini metinler peygamberlerle ilgili kapsamlı delil sunmuştur. Akıl da onların varlığını kabulde tereddüt etmemiştir. Peygamberliği, Allah’ın kullarına bir yardım ve lütfu olarak görmek gerekmektedir. Onların insanlara sundukları bilgiler onların hayatını ve geleceklerini ilgilendiren meselelerdir. Bir peygamberin peygamberliğini ispat ancak hiç şüphe taşımayan kesin bir delille mümkün olabilir. Bu kesin delille ya onun gösterdiği mucizeyi gözlemek ve müşahade etmek veyahut kesin bilgi ifade eden mütevatir bir haberle mümkün olabilir. Peygamberlerin tanınıp bilinmesi, emir ve yasaklarının geçerlilik kazanması ve insanların dinen sorumlu tutulabilmesi için mucizelerin gerekli olduğu genel olarak kabul gören bir kanaattir. Nitekim bütün toplumlar, peygamberler olarak gönderilmiş kimselerden mucize talep etmişlerdir.

Peygambere verilen mucize, Allah’ın peygamberin şahsındaki delilidir, ispatıdır. Mucize bazen inkârcıların isteği üzerine bazen de Allah’ın dilediği bir zamanda meydana gelir. Mucizenin maksadı nübüvvetin sıhhatini ve peygamberin söylediklerinin doğruluğunu ispat etmektir. Peygamberin doğruluğunu bilmenin ilk şartı olarak peygamberin elinde mucizenin zuhur etmesi konusu İslam âlimlerinin üzerinde ittifak ettikleri bir konudur. Mucizeleri inkâr etmek bir bakıma Allah’ın varlığını, Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğunu ve Peygamberlerin Allah’ın sadık elçileri olduğunu inkâr etmek olduğundan böyle bir inkâr, aklın ve düşüncenin sınırlarını zorlar. Zira bu hakikatler için bir delil kâfi olduğu halde binlerce delil vardır. Oysa inkârcıların elinde inkârı haklı çıkaracak tek bir delil yoktur ve olması da mümkün değildir.