Nefsini Arındıran Kurtuluşa Ermiştir / Yrd. Doç. Dr. Mustafa Karabacak

Sözlükte “temizlemek, arıtmak” anlamlarına gelen tezkiye kelimesi, ruhu manevî kirlerden temizlemek demektir. Allah Resûlü’nün görevlerinden biri de insanın manevî kirlerden arınıp ruhen yücelmesini sağlamaktır. “Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.” (Bakara, 2/129). “Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab’ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik.” (Bakara, 2/151)

“Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (Âl-i İmrân, 3/31)

“Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, azîz ve hakîm olan Allah’ı tesbih eder.  Çünkü ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab’ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O’dur. Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler.” (Cuma, 62/1-2)

İnsanın Allah’ın yardımı olmadan kendi kendini temize çıkarması mümkün değildir: “Kendilerini temize çıkaranlara ne dersin! Hayır, Allah dilediğini temize çıkarır ve hiç kimse kıl payı kadar haksızlık görmez.” (Nisâ, 4/49) İnsan, nefsini arındırmak için gayret etmeli ve nefsinin hoşuna giden hevesler peşinde koşmamalıdır. Kur’ân’da nefsini arındıranın kurtulacağı, nefsânî hevesler peşinde koşanların ise zarara uğrayacağı belirtilmiştir: “Nefsini arındıran elbette kurtuluşa ermiştir. Onu arzularıyla baş başa bırakan da ziyan etmiştir.” (Şems, 91/9-10; ayrıca bkz: A’lâ, 87/14) 

İmtihanlarla Arınma

Tezkiye, peygamberlerin görevlerinden olmakla birlikte insanlar sadece inandım demekle tezkiye edilmiş veya kurtulmuş olmamaktadırlar. Allah, inananları arındırmak için sık sık imtihana tabi tutmaktadır. “İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece “İman ettik” demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (Ankebût, 29/2-3) 

Rabbimiz ölümü ve yaşamı da insanları denemek için yarattığını bildirmektedir: “O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır.” (Mülk, 67/2) Yine Rabbimiz her Müslüman’ı mutlaka ve mutlaka imtihana tabi tutacağını bildirmektedir: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!” (Bakara, 2/155)

Bu zor imtihanlardan başarılı bir şekilde geçebilmek için Allah Resûlü’nün rehberliğine ihtiyaç vardır. Bilinen bir gerçektir ki, yalnızca nazarî bilgi insanlar için yeterli olmaz. İnsanlar bilginin yani Allah’ın emirlerinin hayata nasıl uygulanacağına dair müşahhas örnekler isterler. “Bunun için Allah sadece ilâhi kitaplar göndermekle yetinmemiş, daima kitapla beraber bir peygamber göndermiştir. Kendisine ilâhi kitap verilmemiş pek çok peygamber bulunmakla beraber, peygamber olmaksızın gönderilen hiçbir ilâhi kitap yoktur. Çünkü insanlar sadece ilâhi kitaba ihtiyaç duymakla kalmayıp, Kitabın muhteviyatını kendilerine öğretebilecek bir rehbere de muhtaçtır.” (Osmani, Muhammed Tâki (Çeviri: İbrahim Kutluay), Sünnet’in Bağlayıcılığı, Rağbet yayınları, İstanbul, 2010, s. 29)

Bu rehber de Allah Resûlü’dür. Dolayısıyla onun gibi ibadet etmek, onun gibi hareket etmek zorundayız. Çünkü Kur’ân O’na geldiğinden en iyi bilen ve en iyi yaşayan O’dur.  Kur’ân-ı Kerim bazı konularda ayrıntıya girmemiş, bunun açıklamasını ve nasıl olması gerektiğini Allah Resûlü’ne bırakmıştır. Namaz, oruç, hac gibi bazı konular bunlardandır. Bunların nasıl yerine getirilmesi gerektiğini de Allah Resûlü “Beni namaz kılarken gördüğünüz gibi kılın.” (Buhârî, Ezân, 18) buyurarak beş vakit namazın rekatlarını, vakitlerini ve namazlarda ne okunması gerektiğini uygulamalı olarak göstermiştir. Yine O (s.a.v.), “Hacda yapacağınız ibadetleri benden öğrenin.” (Müslim, Hac, 310) buyurarak gerçek bir hac ibadetinin ancak kendisine uyularak yapılabileceğini de bildirmiş olmaktadır. Yoksa Mekkeli müşriklerin yaptığı gibi Kâbe’yi ıslık çalarak, el çırparak tavaf ederek değildir. “Onların Beytullah yanındaki duaları da ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir.” (Enfâl, 8/35)

Peygamberlerinin öğretisine uymayıp da aşırı giden toplumlara karşı Rabbimiz bizleri uyarmakta ve şöyle buyurmaktadır: “Yahudiler, “Üzeyr Allah’ın oğludur.” dediler. Hıristiyanlar ise “İsa Mesih Allah’ın oğludur.” dediler. Bu onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!” (Tevbe, 9/30)

Arınmak İçin de O (s.a.v.) Rehberimizdir

Gerçek anlamda arınmak için Allah Resûlü’nün rehberliğine ihtiyacımız vardır. Her konuda olduğu gibi aşırılıklara sapmamak gerekir. Allah Resûlü sahabesinden aşırı gitmek isteyenleri uyarmış, kendisini örnek almalarını istemiştir. Hz. Âişe’nin bildirdiğine göre Resûlullah (s.a.v.) sahabilerine daima takat getirebilecekleri işleri emrederdi. (O zaman) sahabîleri “Yâ Resûlallah! Biz senin gibi değiliz. Allah senin olmuş olacak günâhlarına mağfiret etmiştir.” derlerdi de, öfke alâmeti yüzünde bilinecek kadar kızar ve ondan sonra da “En ziyâde takvalınız ve Allah’ı en çok bileniniz, şüphesiz ki benim.” buyururdu. (Buhari, İman, 13)

Bir defasında, kıldığı namazların çokluğundan dolayı Havlâ isimli kadını övgüyle anlatan Hz. Aişe’ye Allah’ın Resûlü şöyle cevap vermiştir: “Bırakın (böyle şeyleri)! Güç yetireceğiniz işleri yapın. Vallahi siz bıkarsınız da Allah bıkmaz!” (Buhârî, İmân, 32; Müslim, Müsâfirîn, 221) Allah’ın Resûlü, kayalıklar üzerinde uzun süre namaz kılan bir kimseyi görünce de “Ey İnsanlar!  Size gereken orta yoldur. Vallahi siz bıksanız da Allah bıkmaz!” (İbn Mâce, Zühd, 28) buyurmuştur. 

Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiği bir hadiste Allah’ın Resûlü, dinin özünde kolaylık olduğunu dolayısıyla orta yolu tutmak gerektiğini bildirmektedir. “Şüphesiz bu din kolaylıktır. Hiçbir kimse yoktur ki, bu din hususunda (amellerim eksiksiz olsun diye) kendini zorlasın da din ona galebe etmesin. Öyle olunca ortalama gidin. (Eğer tam yapamazsanız, ona) Yaklaşın, (az olsa da devamlı amel ve ibadetten dolayı) sevinin. Sabah,  akşam ve gecenin bir bölümünde Allah’tan yardım isteyin.” (Buhârî, İman, 29)

Selam ve dua ile…