Şehadeti Arzulamak

Yedeği olmayan çok sevdiğimiz canımızdan ve tekrarı olamayan şu cazip dünya hayatından, ahirete iman duygumuzun kuvvetiyle sırf Allah rızası için vazgeçebilmek kolay olmamalı ki Rabbimiz şehid olmanın ecrini çok büyük eylemiş ve ahirette de en büyük rütbeyi peygamberlerden sonra şehitlerle vaat etmiş. 

Evet, şehitlik çok yüce bir mertebe… Rabbim yürekten arzulayan herkese şehid olarak bu âlemden göçebilmeyi nasip eylesin ki kendi adıma da Rabbim’den temennim ve duam budur.

Dünya hayatı meşakkatli bir imtihan alanı, her günümüz ve saatimiz hatta en küçük anlarımız bile bize ileride sorgu olarak dönecek; ayet ve hadis-i şeriflerden bunları biliyoruz. Herkes nail olduğu tüm nimetlerden mutlaka sorguya çekilecek. Zerre kadar iyilik varsa bulunup ortaya konacak, zerre kadar kötülük de örtülü ve gizli kalamayacak. Meğer ki Rabbimiz bizleri affede, bizlere merhamet ede…

Nefsimiz var, şeytan var, dünyanın ve günahların cazibesi ile birlikte alabildiğine dünya hayatına dalmış gitmiş günahları unutmuş kalabalık bir insanlık güruhu var. Bu kadar zorlu şartlarda bunlardan etkilenmemek ve günahlara hiç düşmeden yaşayabilmek zor ötesi gerçekten. Gerçi tüm bunlara karşı Rabbimiz’in de geniş bir affı ve sonsuz bir merhameti var ama ayet-i kerimede şehitlerin kötülüklerinin örtüleceğinin bildirilmesi ve şehitliğe vaat edilen makamlar beni kendi adıma şehitliği daha fazla arzular hale getiriyor. Evet, İslam âlimleri kul hakkı hariç şehitlerin tüm günahlarının affolunacağını bildirmişler. O zaman şehitlik ne güzel bir kurtuluş ümidi sunuyor müminlere, Rabbimiz’e çok şükür diyorum. Kur’ân bu gerçeği şöyle müjdeliyor:

“Rableri, onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.” (Âl-i İmrân, 3/195)

“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler. Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler. (Şehitler) Allah’ın nimetine, keremine ve Allah’ın, mü’minlerin ecrini zayi etmeyeceğine sevinirler.” (Âl-i İmran, 3/169-171) 

Rabbimiz’in ayet-i kerimede buyurduğu gibi şehitlik bir ölüm değil, aslında sonsuz ve yepyeni bir hayata diriliş, öyle ki ebediyete uzanan taze bir yaşamın kabir sıkıntılarına dahi maruz kalmadan bu dünyada başlamasıdır aslında.

Aşağıdaki ayetler şehitlerin Allah katındaki yüksek derecelerini ne güzel açıklıyor:

“O hâlde, dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.” (Nisa, 4/74)

“…Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmayacaktır.” (Muhammed, 47/4) 

Efendimiz de (s.a.v.) şehid olmanın fazileti hakkında bakın neler söylüyor:

“Cennete giren hiçbir kimse, dünya üzerindeki her şey kendisine verilse bile dünyaya dönmek istemez. Ancak şehid müstesnadır. O, göreceği ikramdan dolayı tekrar dünyaya dönüp on defa daha şehid olmayı temenni eder.” (Buhârî, Müslim)

Yine Ebu Hureyre (r.a.), Resulullah’tan (s.a.v.) işittim şöyle buyuruyordu diyor: 

“Canım kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki, müminlerden bir kısmının benden ayrı kalmalarına üzülmeyeceklerini bilsem ve onları bindirebilecek binitler temin edebileceğimi bir bilsem, Allah yolunda savaşa giden hiçbir müfrezeden geri kalmazdım. Canım kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki Allah yolunda ölüp dirilmeyi sonra diriltilip tekrar öldürülmeyi ve yine öldürülmeyi isterdim.” (Buhârî, Nesai)

“Müslümanlar arasında hiçbir mümin yoktur ki, Rabbi onun ruhunu aldıktan sonra tekrar size geri dönmek istesin; dünya ve içindekilerin hepsi kendisine verilse bile… Ama şehid böyle değildir. (O tekrar dirilip yine tekrar şehid olmak ister.)”

“Allah yolunda şehid olmayı, göçebe ve yerleşik hayat yaşayanların elde ettikleri her şeye tercih ederim.” (Ahmed b. Hanbel)

Maşallah sahabenin bu konudaki şuuruna bakınız: 

Abdullah b. Cahş, Uhud günü Sa’d’a, “Gel, Allah’a dua edelim.” dedi. Böylece Abdullah ile Sa’d bir kenara çekildiler. Sa’d, “Ya Rab! Düşmanla karşılaştığımızda bana çok kuvvetli, zulümleri çok şiddetli olan bir kişiyi rastlat ki ben onunla, o da benimle savaşsın. Sonra onu mağlup etmeyi bana nasip et. Ben onu öldüreyim, onun üzerindeki silahlarını, ağırlıklarını alayım!” diye dua etti ve Abdullah b. Cahş, Sa’d’ın bu duasına “Amin!” dedi. Sonra; “Ey Allahım! Bana şiddetli bir kişiyi rastlat ki hücumları şiddetli olsun. Ben senin yolunda onunla savaşayım, o da benimle. Sonra beni mağlup etsin, burnumu, kulaklarımı kessin. Ben seninle mahşer gününde mülaki olduğumda, kulağımın ve burnumun niçin kesildiğini sorasın. Ben de “Senin uğrunda ve senin Resulü’nün uğrunda oldu.” diyeyim. Sen de “Doğru söyledin.” diyesin, dedi ve bu şekilde şehid oldu. 

Şartlar gereği kendisine cihad nasip olmayanlara da şöyle müjdeler var, en azından bundan mahrum olmamak gerekir.

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Bütün kalbiyle şehid olmayı isteyen kişiyi, yatağında ölse bile, Allah şehidler mertebesine ulaştırır.” (Müslim)

Efendimiz (s.a.v.) böylesine samimi bir dilekte bulunanların yataklarında ölseler bile, Allahu Teâlâ’nın onları şehid sayacağını, onlara şehid sevabı vereceğini belirtiyor. Bu demektir ki samimi içten yapılan bir niyet kişiyi, fiilen olmasa bile hükmen şehitlik rütbesine taşıyor. 

İslam dini ölümü temenni etmeyin der ama şehid olmayı temenni etmeyi güzel görür ve hatta temenni etmeyenleri kınar bile: 

Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Kim gazve yapmadan ve gaza yapmayı temenni etmeden ölürse nifaktan bir şube üzerine ölmüş olur.” (Müslim, Ebu Davud)

Bu hadis-i şeriften anlaşılıyor ki niyetlerimiz amellerimiz kadar önemli. Hatta amellerimiz niyetlerimize göre bir değer ifade ettiği için niyetimiz amelimizden daha önemli. 

Nitekim şu hadis-i şerif niyetin önemini çok güzel ifade ediyor:

“Ameller ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Resulü (rızası ve hoşnutlukları) için ise, onun hicreti Allah ve Resulü’ne müteveccih sayılır. Kim de nail olacağı bir dünya veya nikahlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeye göredir.” (Buharî, Müslim) 

Yine bu konuda niyeti bozuk olanların bekledikleri mükafatı elde edemeyecekleri şöyle bildiriliyor: “Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuş:

“Kıyamet gününde aleyhine hüküm olunacak halkın birincisi, şehid edilen bir adam olacaktır. O kişi Allah’ın huzuruna getirilir. Allah, ona verdiği nimetleri bir bir anlatır. O da bunları bilir, hatırlar. Yüce Allah ona:

-Bu nimetlerin arasında ne yaptın, diye sorar. O, şu cevabı verir:

-Senin rızan için savaştım ve nihâyet şehid oldum. O zaman Allah şöyle der:

-Yalan söylüyorsun! Sen, hakkında kahraman denilsin diye savaştın ve neticede de bu söz söylendi. Allah’ın emri üzerine o kişi yüzüstü sürüklenerek cehenneme yollanır.

İkinci olarak, ilim öğrenmiş, başkalarına öğretmiş, Kur’ân’ı okuyan biri Yüce Allah’ın huzuruna getirilir. Allah, ona da verdiği nimetlerini tek tek anlatır. O da bu nimetleri anlar, kabul eder. Yüce Allah ona şöyle sorar:

-Bu nimetlerin içinde bulunurken benim için ne yaptın? O kişi şu cevabı verir:

-Senin rızan için ilim öğrendim, Kur’ân’ı okudum ve başkalarına da öğrettim, okuttum. Ondan sonra Allah ona şöyle der:

-Sen yalan söylüyorsun! Sana âlim, ne güzel okuyor denilsin diye okudun. İlim öğrenmeyi, Kur’ân’ı okumayı, başkasına öğretmeyi ve okutmayı, riya ve gösteriş için yaptın. Nihâyet senin için bu övgüler de yapıldı. Allah’ın emri üzerine bu adam da yüzüstü sürüklenerek cehenneme atılır.

Üçüncü olarak, Allah’ın kendisine zenginlik ve çeşitli mallardan verdiği bir kişi getirilir. Allah, bu kişiye de verdiği nimetleri ayrı ayrı anlatır. O da bu nimetleri bilir, hatırlar. Yüce Allah ona da şu soruyu sorar:

-Bu nimetlerin arasında bulunduğunda ne gibi hayırlı işlerde bulundun? Kişi şu cevabı verir:

-Senin rızan için, sevdiğin her türlü hayır yollarına harcamada bulundum. Allah, onun bu cevabı üzerine şöyle der:

-Sen yalan söylüyorsun! Sana cömert desinler diye bu hayır yollarına harcamada bulundun. Bu yardımları, riya ve gösteriş için yaptın. Sonra, Allah’ın emri üzerine bu kişi de yüzüstü sürüklenerek cehenneme yollanır.” (Müslim, Neseî, Ahmed b. Hanbel)

Demek ki bir müminin niyeti amelinden önemli. O halde bir mümin, hayırlı bir işi yapmaya imkânı olmasa bile, onu işleme arzu ve niyetini daima içinde taşımalıdır. Allah için cihad ameli ise neticesi gazilik veya şehitlik olan en üstün faziletlerden olduğuna göre cihad aşkı ve şehitlik arzusunu içinde taşımak da müminler için önemli bir ameldir o zaman. Nitekim Efendimiz (s.a.v.) bizleri hep bu yönde teşvik etmiş, kalbimizi hayır ve fazilet sayılan işlere yöneltmemizi istemiş ve böylece aslında kısa olan ömrümüzün bereketlenmesinin yolunu açmış buna imkân hazırlamıştır. Çünkü Efendimiz’in (s.a.v.) buyurduğu gibi, güzel niyetler sayesinde ahirette müminlerin, hiç yapmadıkları amelleri, iyilikleri, sadakaları, çeşme ve cami gibi hayırlı eserleri amel defterlerinde görebilmeleri mümkün olduğu gibi, çok arzulayanın da yatağında şehid olması mümkündür. 

Rabbim güzel işler ve halis niyetlerle ömrümüzü bereketlendirsin inşallah.

Allah’a emanet olun.