Hep şöyle zannederiz; çocuğu doğurmakta, bakmakta, yetiş-tirmekte annenin görevidir. Baba sabah işine gider, evin geçimini sağlar. Bu önemli ve ağır bir iştir. Bir de yorgun argın o kadar iş yükünün içinde stres ve sıkıntıyla boğuşurken çocuk bakmak veya yetiştirmekte ne oluyor. Babanın işi başka annenin işi başka. Oysaki yanılıyoruz sayın babalar. Araştırmalar gösteriyor ki; çocuğun yetişmesinde babanın rolü anneninkiyle eşit, yani %50. Umarım ki şaşırmadınız.
Çocuğun yetişmesinde annenin ve babanın rolleri ayrı ayrı. Her ikisininde olmazsa olmazları var. Baba tarafından çocuğa kazandırılması gereken bazı duygu, ahlâk, kimlik veya kişilik özellikleri var ki; bunu annenin veya başka birinin ikame etmesi çok zor. Yine de babanın olmadığı durumlarda bu rolü amca gibi, dede gibi veya büyük ağabey gibi bir yakınının üstlenmesinde büyük faydalar vardır.
Çok basit bir tespitle konuya biraz daha girelim. Herkes etrafında gözlem-lemiştir ki; bir şekilde babasız yetişen çocuklarda kişilik bozukluğu, güven eksikliği, içe kapanma sosyal mücadelede zayıflık gibi bir sürü psikolojik sorunlar görülmektedir. Aynı sorunlar ilgisiz baba tarafından yetiştirilen çocuklarda da sıkça rastlanmaktadır.
Babalar bilinçaltımızın gizli kahraman-larıdır. Babamız yanımızdaysa; korkmayız ve kendimizi güvende hissederiz. Güven duygusu dahi başlı başına çok önemli bir olgu. Çünkü kendinizi güvende hissetmezseniz hiçbir şey sizi mutlu ve huzurlu edemez. Size konuyla ilgili bir abimizin hislerini aktardıktan sonra asıl mevzuya tekrar dönelim.
Ali abimiz anlatıyor:
-Babam öldüğünde kırk yaşındaydım. Kendimi mahvolmuş kimsesiz yersiz yurtsuz kalmış olarak hissettim. Sanki dayandığım duvar çökmüş, kolum kanadım kırılmıştı. Oysaki böyle düşünmemi gerektirecek bir sebep yoktu. Evli ve iki çocuk babası bir mühendis idim, üstelik işim gücüm de yerindeydi. Fakat babam yaşarken benim için hep bir güvenceydi, çünkü başım ne zaman sıkışsa O güveneceğim ve sığınacağım bir limandı.
Sevgili okurlar görüyorsunuz ki; babalar, bırakın çocukları kırk yaşında ki evli barklı adamlar için dahi psikolojik, maddî ve manevî dayanak noktaları. Baba ailenin dışa açılan kapısıdır. Baba çocukta özgüven, güç, kuvvet yaşam karşısında güçlü olma gibi duyguları besler. Anne ise çocukta; merhamet ve vicdan gibi duygularının gelişmesini sağlar.
Baba ilgisizse çocukta özgüven sorunu oluşur. Anne ilgisizse merhamet problemi ortaya çıkar. Babanın ilgilenmediği çocuklarda anneden gelen duygular ağır basmaya başlar. Bunun en uç örneği özellikle erkek çocuklar için kadınsı davranışlardır. Bir zorluk karşısında kızlar üzülüp ağlarken, erkekler daha serinkanlı olur ve onları teselli ederler. Oysaki günümüzde bazı koca koca delikanlılar basit bir sıkıntıda oturup ağlayabilmekte ve gereksiz şekilde duygusallaşabilmekteler. Bu da onların yetişmesinde babanın eksikliğini gösterir. Erkek çocukların erkeksi davranış kazanmaları açısından da babanın varlığı son derece önemlidir. Bu çocuğun cinsel rol gelişimini de olumlu anlamda etkiler.
Baba aile içindeki kararlarda güçlü bir konuma sahip değilse çocukta kendi arkadaşları içinde daha pasif davranışlar sergiler. Babanın üstlendiği rollerden birisi de disiplin ve geleceği planlamadır. Baba aynı zamanda ailenin de reisidir. Dolayısıyla liderlik konusunda da çocuk babayı örnek alacaktır. Ne kadar iyi bir baba isek, inşallah o kadar iyi bir çocuğumuz olacaktır.
Babaların çocuklarıyla oyun arkadaşı olmaları çocukların zekâ gelişimini arttırır. Babalar ayrıca çocuğun çevreyi keşfetmesinde, cesur davranmasında ve bağımsız hareket etmesinde önemli rol oynar. Babadan ilgi sevgi ve şefkat gören çocuklar yaşıtlarıyla iyi ilişki içerisindedirler. Kendilerine güvenirler ve lider özelliklere sahip olurlar. Babası otoriter çocuklar ise daha çok çekingen ve kendine güvensiz olurlar. Ayrıca anneler çocuğu baba ile korkutmamalıdır. "Akşam gelince seni babana söyleyeceğim" tarzı tehditler çocukların babadan soğumasına neden olur.
Boşanmadan kaynaklanan baba yoksunluğu, ölümden kaynaklanan baba yoksunluğuna göre daha kötü sonuçlar doğurur. Çocuğa bir otorite olarak değil bir insan olarak yaklaşılmalı, onunla empati (duygudaşlık) kurarak çocuğun duygularını anlamaya ve algılamaya çalışmalıdır. Çocuktan, büyüklerin davrandığı gibi davranışlar beklenmemelidir. Yani çocuk mutlaka koşacak oynayacak ve yaramazlık yapacaktır. Çocuktan bir koltuğa oturup sessiz ve sakin oturmasını beklemek hata olur. Bununla birlikte çocuğa, sen iletiyle değil ben iletiyle yaklaşılmalıdır. Sen ileti genelde suçlayıcıdır. Yani sen yaramazlık yapıyorsun, mızıkçılık yapıyorsun gibi. Bunun yerine "çok gürültü yaptığında başım ağrıyor" gibi ben iletileri, davranışını değiştirmek konusunda sorumluluğu çocuğa verir ve daha etkili olur.
Peki, çocuğa karşı abartılmış ilgiye ne demeli. Tabi ki bu da yanlış. Kendisi kötü ve zor şartlarda yetişmiş bazı eğitimli veya eğitimsiz aileler, yaşadıklarının tam zıddını yaparak çocuğa sınırsız bir serbestlik tanımaktalar. Aman ben yiyemedim o yesin. Aman ben giyemedim o giysin. Çocuğumun her dediğini yapmalıyım yoksa psikolojisi bozulur gibi düşünüp çocuk ne istiyorsa yerine getirmekteler. Böyle yetişen bir çocuk bencil, hedonist ve tatminsiz olur. İlerde elde etmesi gerekeni elde etmek için hiçbir şeyden çekinmez. Hatta o kadar tatminsiz olabilir ki her tür cinsi sapıklığa da düşebilir. Dolayısıyla çocuğa her istediğini vermek veya her istediğini yapmak onun kuyusunu kazmaktır.
Çocuğun her isteği karşılanmamalı, bunların sebepleri çocuğa açıklanmalı, bazı istekler zamana bırakılmalı veya şarta bağlanmalıdır. Mesela; Sana istediğin bisikleti alırım ama bu yıl karnende teşekkür getirirsen. Bilinmelidir ki; bir şey ne kadar zor elde edilirse izafi değeri o kadar büyük olur. Çocuklarımızı kolaycılığa alıştırmayalım. Hayata atıldıklarında hiçbir şey kolay olmayacak.
Tarihimizde büyüklerimizin, peygamber-lerimizin ve salihlerin çocuk eğitimi ile alâkalı kıssaları pek çoktur. İlk aklıma gelen Hz. İbrahim ile Hz. İsmail'in kıssasıdır. Bu nasıl bir terbiyedir ki; evlat kurban edileceğini bile bile babasına teslimdir. Çünkü Hz. İsmail'in gözünde babası yanlış yapmaz. O haktan ve hakikatten yanadır. Bizlerde öyle dürüst ve ahlâklı olmalıyız ki; çocuğumuz bizi sorgulamasın, bizden emin olsun. Eğer yalan konuşursak, verdiğimiz sözde durmazsak hâl ve hareketlerimiz yalama olmuşsa çocuğumuzun gözünde de belli bir süre sonra güvenilirliğimiz kaybolacaktır. Çocuklarımızın bizi dinlemesi için söz ve fiillerimiz uyumlu olmalıdır. Görevlerimizden biri de neslimiz için hayır duada bulunmaktır. Hz. İbrahim nasıl dua etmişti; "Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar,…." Bakara -128
Babanın, çocuğun yetişmesinde en önemli katkılarından biri de ona helâl lokma yedirmesidir. Haram lokmayla yetişen çocuktan ne vatana ne millete; ne de anne babaya bir fayda olacaktır.
Çocuklar arası eşit muamele de önemli konulardan biridir. Çünkü farklı muameleyi çocuklar hemen hissederler ve anne ve babaya şuuraltında nefret duyguları başlar. Bunun sonucunda kardeşler arası kıskançlık duyguları da gelişir. Bir gün, Bedir Ashabından olan Beşir Bin Sa'd hazretleri Peygamber Efendimize gelerek şöyle dedi: -Ya Rasûlâllah! Başka çocuklarım da var; ama Numan başka. Müsaade ederseniz servetimin şu kadarını Numan'a vermek istiyorum. Resulü Ekrem Efendimiz (s.a.s.) Beşir'e: -Diğer çocuklarınıza da o kadar verdiniz mi diye sordu. Beşir, "Hayır!" dedi. Bunun üzerine Allah Resulü çevresinde bulunanlara dönerek şöyle buyurdular: -Allah'tan korkun ve evlâtlarınıza karşı adil davranın!" Sonra da Beşir'e dönerek: -Sen, çocuklarının hepsinin sana aynı derecede muamele etmelerini ister misin? Beşir'de: -Evet, isterim, deyince; Efendimiz, 'O hâlde böyle yapma!' buyurdular. (Buharî, Hibe 12-13; Neseî, Nuhl 1; Tirmizî, Ahkâm 30; İbn Mâce, Hibe 1.)
Son olarak babaların evlatlarına nasihatlerinden birkaç örnek verelim. Lokman Hekim oğluna diyor ki; "Ey oğulcuğum! Namaz kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve başına gelene sabret. İnsanlara karşı kibirlenme ve yeryüzünde çalımla yürüme. Çünkü Allah-u Teâlâ övünen ve kuruntu edenlerin hiçbirini sevmez. Yürü-yüşünde tabiî ol, sesini alçalt…" (Lokman, 31/17-19)
Hz Adem, oğlu Hz Şit'e: "Ey Şit dünyaya gönül bağlama her işin sonuna bakıp neticesinin nereye varacağını düşün. Bir işe başlayacağın vakit kalbine bir sıkıntı gelirse, o işi bırak yapma ve hayatın boyunca sürekli danışarak iş yap."
İmâm-ı Gazâlî Hazretleri de: "Ey oğul! Bilmediklerini öğrenmek istiyorsan ilk önce bildiklerinle amel etmelisin. Allah vergilerinin en hayırlısı akıl ve ilim olduğu gibi, musibetlerin en kötüsü de ahmaklık ve cehalettir."
İbrahim Edhem Hazretleri ise: " Ey oğul! Vakitlerin en şereflisi olan geçlik çağı, amellerin en faziletlisi olanlar için harcanmalıdır. Bu ameller yüce Hakk'ın ibadet ve taatidir."
Evet, sevgili dostlar, baba olmak emek ister, sevgi ister, deneyim ister sabır ve fedakârlık ister. Çocuklarımızın geleceği için gece gündüz çalışacağımıza, çocuklarımızın bugünü için biraz vakit ayıralım. Çünkü yarın çok geç olabilir. Unutmayalım, çocukların kişilik gelişimleri 3-7 yaş arasında olmaktadır. Onların bugününü kurtaramazsak, yarınlarını hiç kurtaramayız.