Kulluğa Uygun Yaratıldık

Oysa insan, diğer yaratılmışlardan farklı olarak, akıl nimeti ile şeref-lendirilmiş bir varlık olmasına rağmen, çoğunlukla bir ağaç kadar olamaz. Şöyle diyebilirsiniz "bende de nefis ve bana sürekli musallat olan şeytan olmasa idi bende bir ağaç kadar aslıma sadık olabilirdim." İşin kolayına kaçmak isteyen için on numara bir bahane. Düşünebilen için ise, küçücük bir otun arkasına saklanmaya çalışan filin görüntüsü kadar komik. Komik olduğu kadar da acı.

Neden diyeceksiniz. Her şeyden önce Allahu Teala'nın adl sıfatı bizim bildiğimiz bilmediğimiz, gördüğümüz görmediğimiz var olan bütün varlıklar ve onların hayatları üzerinde tecelli etmiştir. Düşünsenize ağaca yürüme hissiyatı verilmiş ama ona o kabiliyet verilmemiş. Nasıl bütün ömrünü sadece bir yere çakılı olarak geçirebilecekti. Ya da arıdan bal yapması istenmiş ama bal yapabilecek cihazatlarla donatılmamış. Veya da karıncaya senin yuvan yeraltında olmalı diye emredilmiş ama orada yaşamaya uygun yaratılmamış. Bu örnekleri dilersek sayfalarca çoğaltabiliriz. Hem de bunun için bizim ne bilim adamı olmamız gerekir ne de âlim. Akıl tek başına yeter. İnanan, Allah her şeyi yerli yerinde yaratmış der, inanmayanda tabiatın nizamı bir harika der. Ama sonuçta denge konusunda hem fikirdirler. Tabiata baktığında Allah'ın adaletini gören onun nizamını hayretle izleyen inançlı insan kendisine geldiğinde ise "nefis ve şeytan olmasaydı" diye rahatlıkla yan çizer. Demez ki nefsi bana veren, şeytanı musallat eden Allah aynı zamanda iman vermiş akıl, irade vermiş Kur'an ve sünnetle bize yol göstermiş.

Düşünsenize Kur'an'da "Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım"(Zariyat:56) ayetiyle her okuyanın rahatça anlayacağı şekilde insanın dünyaya getiriliş amacını ifade eden Allah, yine yarattığı her varlığa adaleti ve rahmetiyle muamele eden o Allah bizi nasıl olurda kulluk vazifesine uygun olarak yaratmaz. Tam tersi insan hem bedenen hem ruhen kulluğa uygun olarak yaratılmıştır.

Dünyaya ilk geldiğimiz anda biz annemizin sıcacık sevgisiyle muhatap oluruz. Allahu Teala ona verdiği sevgiyle bize sevmeyi öğretir. Babamız, kardeşlerimiz akrabalarımız ve onların bize olan sevgileri ile sevgi çerçevemizi genişletir. Bu arada fedakârlığın merhametin vefanın ne demek olduğu yavaş yavaş aile ocağında insanın gönlüne ilmek ilmek işlenir. Şayet anne babanız kulluktan yan çizenlerden değil ise, onlardan; yaratılanı yaratandan ötürü sevme düsturunun en azından temellerine sahip olursunuz. Ve zamanla anlarsınız ki Allah bize sevmeyi kendisini sevmemiz için öğretmiş. Annenizin merhametini biraz sorgularsanız Allah'ın yarattıklarına merhametinin sonsuz-luğunu rahatlıkla müşahede eder, onun yarattıklarına ya merhamet eder ya da merhametsizliğinizle mücadele edersiniz. Tabii "merhamet etmeyene merhamet olunmaz" ayetindeki uyarıya kulak verebiliyorsanız.

İşte bu misallerimizde olduğu gibi Allahu Teala kulluk adına bizden istediklerini misalleriyle birlikte doğumdan ölene kadar bizim hayatımıza yaymıştır. Allah için olunca sevmek kulluktur, ibadettir. Merhamet kulluktur, ibadettir. Keza cömertlik, hilm, adalet… Kısacası tüm güzel ahlaklar. Yeter ki biz etrafımızdaki misallere bakıp onda ki kulluk payemizi çıkartabilelim. Ve emin olunuz ki hepimiz potansiyel olarak güzel ahlaka meyyal olarak yaratıldık. Yani nefse ve şeytana rağmen biz "kul olma" bilincine ve gücüne tüm cihazatlarıyla sahibiz.

Lakin gerek yetiştirilme bozuklukları, gerekse işlediğimiz günahlar hasebiyle birçok hasletimizin üstü örtülüdür. Ama tövbe kapısı ölene kadar açık, Allah'ın rahmet deryası aklımızın alamayacağı kadar geniş. Kaldı ki şeytan ve nefisle mücadele olmasa idi kulluktaki samimiyetimiz nasıl ortaya çıkacaktı? İnsanda ki Allah sevgisi ya da Allah'ı sevme gayreti ise bu mücadelede bizim itici gücümüz. Bu sevgiyle ya da gayretle kul namaz kılar, oruç tutar. Güzeli, hakkı söylemek için yaratılmış olan dilini gıybete, yalana, iftiraya vs bulaştırmaz. Gözler azami gayretle harama bakmaktan korunur. Ayaklar batılın yanına varmazken, iman, akıl, irade üçlüsü bizi gaflet tuzaklarından uzak tutmaya çalışır.

Tabii Allah korkusu da O'nu sevmek kadar itici güç. Zelzele 7 ve 8. ayetlerde Allahu Teala şöyle buyuruyor; "zerre kadar hayır yapan kimse görecektir. Zerre kadar günah ve şer yapan kimse de görecektir." Zerre o kadar küçük ki bizim zerreyi görmeye gücümüz yetmiyor. Ama Allahu Teala siz gözünüzün görmediği kadar ufak hayırda benim mükafatımı nasıl buluyorsanız, yine o zerre kadar ufak bir günah ve şerde de gazabımı ya da cezamı bulacaksınız diyor. Başka Allah olmadığına göre bize düşen O'nun rızasını kazanmak için elimizden geleni yapmak ve bütün eksikliklerimiz, hatalarımız için, eksiklikten ve hatadan münezzeh olan Allah'a sığınmak.

hyalcay@gmail.com