İmamı Maturidiyi Hatırlamak

İlme yön verenler şehri, sayısı belirsiz ilim, irfan ve gönül erinin yetişmesine ev sahipliği yapmış bir abide şehir Semerkant. Burada yetişen yıldızlardan fışkıran güzellikler, asırlardır İslam dünyasını aydınlatmaya devam etmektedir. Hiç kuşkusuz bu abide şahsiyetlerin en önemlilerinden birisi de İmam Maturidi'dir. Asıl adı; Ebu Mansur Muhammed bin Muhammed bin Mahmud el-Matüridî şeklindedir.

Kısaca künye olarak "Ebu Mensur" olarak da anılır. Doğum tarihi ile ilgili hakkında yazılmış kaynaklarda açıklayıcı net bir bilgiye rastlanılmamakla birlikte; hocalarından Muhammed bin Mukatil er-Razi'nin vefat tarihinden hareketle tahminen h.238/m.853 yılı, doğum tarihi olarak kabul edilmektedir.

Ebu Mansur'un doğum yeri olan Maveraünnehir deki Semerkant şehrinin Maturid nahiyesi, bugün Özbekistan sınırları içindeki Semerkant şehrine bağlı bir mahalledir. Yaklaşık bir asır ömür süren büyük imam; 944 yılında vefat etmiştir. Nesebi itibariyle bu güzel insanın Türk asıllı bir âlim olduğu kaynaklarda belirtilmektedir.

İmam Mâturîdî, İslami bir otorite merkezi olan Abbasi Devleti'nin güç kaybetmeye başladığı, çeşitli siyasi güçlerin ve itikadî fırkaların birbirleriyle mücadele ettiği bir dönemde yaşamıştır. Söz konusu dönemde bağımsızlığını ilan eden devletlerden olan Samaniler, Maveraünnehir bölgesine hâkim olmuştur. Hüküm sürdüğü zaman dilimi süresince de ilme ve ilim adamlarına son derece önem veren bir idare şekli ortaya koyan Samaniler, tarih varolduğu sürece adından hayır ile söz ettirecek bir yönetim sergilemişlerdir. Öyle ki, büyük İslam âlimi el-Makdisi'nin (389/990) ifadesiyle; "Bu bölge ilim ve âlimler yönünden zirveye ulaşmış bir bölgedir. İlim ve hayrın hazinesidir. İslâm'ın aşılmaz muhkem kalesidir. Bu ülkede fakihler âlimler krallar seviyesine ulaşmışlardır" diye ifade ettiği bir noktadadır. İşte İmam Maturidi'nin yıldızı Samanilerin bu güçlü yönetimi devresinde parlamıştır.

İslâm dünyasında hicri ikinci asırdan itibaren bir taraftan akla dayanan felsefî ilimler tercüme ve te'lif yoluyla yayılırken, diğer taraftan yine akla ehemmiyet veren Mu'tezile düşüncesi ortaya çıkmıştı. Mu'tezilenin akaidle ilgili görüş ve kanaatleri hızlı bir şekilde yayılırken, nakle bağlılığı ve teslimiyetçi görüşüyle bilinen selef akidesi, bu yeni cereyanlara karşı başarılı olamıyordu. Halife Memun'un Mu'tezile düşüncesini resmi devlet görüşü yapması ile de bu mezhep, iyice yaygınlaşmaya başlamıştı.(218/833) Buna karşılık İslâm dünyasında gelişen yeni akım ve görüşlere karşı "usül-üddin" konusunda yeni izahlara ihtiyaç bulunmaktaydı. Açıklık getirilecek bu izahların da hem naklî, hem de aklî bir yöntemi bünyesinde barındıracak muhtevada olması zaruriydi. İşte bu yeni ihtiyacı karşılayan hamle; "ehl-i sünnet ilmi kelâmı" nın oluşmasıyla gerçekleşmiştir. Üçüncü asrın sonlarına doğru bütün açıklığıyla ortaya çıkmaya başlayan "Ehl–i Sünnet" çizgisi, Maveraünnehir'de Ebu Mansur el-Matüridî ve Irak'ta Ebu Hasan el-Eşari (324/946) nin etrafında şekillenmiştir.

Bu dönemde, devralınan güçlü mirasın tecrübeleri ile Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ve ashâbının ortaya koyduğu inanç esasları belli bir sistem çerçevesince ortaya konulmuştur. Zira dönemin şartları da zaten bunu gerektirmektedir. İmam-ı Azam Hz.nin kıymetli talebeleri tarafından Hanefi Mezhebi'nin Orta Asya da yaygınlaşması ve Sünnet-i Seniyye'nin bölgedeki etkisi ile Ebu Hanife Hz.'ne ait eserlerin, nesiller aracılığı ile İmam Maturidi'ye ulaşması bizim için büyük bir nimet olmuştur. Çünkü İmam Maturidi Ehl-i sünnet yolunun köşe taşı sayılan iki itikad imamından birisidir. Ehl-i sünnet inancının şekillenmesine önemli katkılar sağlamış ve kendisinden sonra gelenler, onun koyduğu ölçülerle inanmış ve bu inanç üzere amel etmişlerdir. İmam Maturidi'nin daha sonra bir metot olarak şekillenen çalışmaları, "Ehl-i Sünnet Mezhebi" olarak inanç dünyamızı biçimlendirmeye halen devam etmektedir. Bu büyük imam ve güzel insan, dönemi itibariyle gelişen ilmi cereyan ve felsefi akımlara karşı direnç gösterecek bir ilmi ve manevi yeterlilikte yetişmiştir. Mâturîdî'nin hocalarından birçoğu Ebu'n-Nasr el-İyâzî, Ebû Bekr Ahmed el-Cüzcânî ve Rey kadısı Muhammed b. Mukatil er-Râzî gibi büyüklerden olup, ilimlerini İmam-ı Azam Ebû Hanife Hz. den almışlardır. Zira bu ilim dehaları İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'den ders okumak suretiyle ilimlerini şekillendirmişlerdir. Elbette asırlarca İslam akidesine yön verecek bir değer yetişecekse; ona şekil verecek olan ellerde, bir o kadar ehil insanlar olmalıydı. İşte bu ehliyet sahibi ilim kandillerinin her biri, İmam Maturidi'yi yetiştiren yıldızlar silsilesidir.

Kelam ilmi ve akaidde müctehid olan İmam Mâturîdî, bunun yanısıra fıkıh ilminde de yeterli birikime sahip bir âlimdi. Onun akidesinin önemliliği, Ehl-i Sünnet yolunun ilk kelâm ekolünü kuran inanç imamı olmasında yatar. İmamı Ebû Hanife'den itibaren önemli bir seyir gösteren Sünni kelam hareketinin sadık bir takipçisi olan ünlü âlimin yaşadığı devir ve içinde bulunduğu sosyal şartlar, İmam Maturidî açısından Ehl-i Sünnet'in en önemli akide ve düşünce sistemini oluşturması için oldukça müsait bir döneme denk gelir. Çünkü o dönemde Maveraünnehir, bid'at ehlinden ve yeni felsefi cereyanlardan uzak bulunmaktadır. İmam Eş'ari'ye nazaran serbest ve hür düşüncenin daha yaygın olduğu bir ortamda bulunan Maturidi, içinde bulunduğu kültürel, siyasi ve sosyal ortamın avantajlarını da arkasına alarak, dönemin problemlerine daha rasyonel bir bakış açısıyla yaklaşmasını bilmiştir. Bu fikrî ortamın, felsefe ve kelâm ilmine yönelik tartışma seviyesi açısından çok olumlu sonuçlar verdiği muhakkaktır. Bütün bu olumlu şartlar, İmam Maturidi'nin kendi yurdundaki huzurlu atmosferle birleşince; zamanın meşhur âlimlerinin de desteğini almak suretiyle, İslami ilimlerde zirve yapan büyük bir önder olma imkânını elde etmesine vesile olmuştur. O, sadece İmam-ı Azam'dan nakledilen itikat bilgilerini ve düşüncelerini aktarmakla kalmayıp, Ebû Hanife Hz.nin görüşlerini rasyonel bir yaklaşımla yorumlayarak, kelâm açısından sağlam bir temele oturtmuştur. Yani; İmam Maturidî, İmam Azam'dan almış olduğu mirası yorumlayarak kendi sistemini kurmuştur dersek, yanlış ifade etmiş sayılmayız.

Dönemin itikadi açıdan bunalmış gönüllerine bir güneş gibi ışık tutan büyük itikad imamı Maturidi, mensupları tarafından; "Alemü'l-Hüda (Hidayet sancağı), İmamü-l Hüda (Hidayet önderi), İmamü-l Mütekellimin (Kelamcıların lideri) gibi lakaplarla anılmıştır. Yaşadığı dönem itibariyle bölgesinde çok ünlü olan ve gönüllere taht kuran inanç sistemimizin köşe taşlarından bu büyük insan, ne yazıktır ki mezhep tarihçilerince ve tabakat yazarlarınca adeta yok sayılmıştır. Kaleme aldıkları eserlerinde kendisinden hiç bahsedilmemiştir. Bu durum hazmedilemeyecek bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. İnşallah bu haksızlığı ayrı bir yazı konusu olarak ele almayı düşündüğümüzü siz okurlarımızla paylaşmak istiyorum.

İlimde çok iyi yetişen İmam Maturidî, çeşitli kitaplar yazmak ve talebe yetiştirmek suretiyle Ehl-i sünnet itikadını yaymıştır. Bugün, İslam âleminin yarıdan fazlası amelde Hanefi, itikatta da yüzde 90'ı Maturidî mezhebinin mensubudur. Gerek tamamen akla dayalı Mu'tezile ile gerekse nakle dayanan selef inancının iyi yönlerini birleştiren büyük imam, bu suretle ehl-i sünnet çizgisini muhafaza etmiştir. İlmi faaliyetlerini Semerkand'da sürdüren ve aslen Türk olan Maturidî, yazmış olduğu eserlerini Arapça olarak kaleme aldığı halde, cümle kurulumlarını Türkçe olarak yapmıştır. Çok takva bir yaşantısı olduğu bilinen ehl-i sünnetin büyük imamı, kelam ilminde olduğu kadar tefsir ve fıkıh sahasında da önemli eserler vermiştir. Bunlardan en meşhurları; "Kitabüt Tevhid" ve "Tevila't-ül Kur'an"dır. Yazdığı eserler ve verdiği mücadelelerle; "Ehli Sünnet Vel-cemaat yolu" diye de isimlendirilen istikamet çizgimizin temelini sağlıklı bir zemine oturtmuşlardır. Bütün ihmallere ve gözardı edilişine rağmen, zamanımıza kadar ismi ve ortaya koyduğu ölçüler nesilden nesile aktarılarak gelmiş ve insanlığa ışık tutan bir kutup yıldızı olma hüviyetini hep korumuştur. İslam inancının yara almadan berrak bir şekilde günümüze gelmesinde en önemli paya sahip olan İmam Maturidî Hz.ne çok şey borçluyuz. Şayet bizler bugün "Ehli Sünnet yolu" diye bir istikamet çizgisinden bahsedebiliyorsak bunda en önemli katkı kendisine aittir…

Evet, selefi salihin yolunun temsilciliğini yapan iki büyük itikad imamının "Ehli Sünnet İlmi Kelamı"nı oluşturması, kendilerinden sonra gelenler için adeta hayat kurtarıcı bir iman kahramanlığı olmuştur. Bu yüzden İmam Maturidi'yi, onun düşünce sistemini ve 21. asra yansımalarını iyi anlamak gerekmektedir. Dünden bugüne, dünyanın birçok yerinde inanan bir mü'minin nasıl bir itikad üzerine olması gerektiğinin sınırlarını çizmiş bu büyük insanın, günümüz itikadi problemlerine yönelik sunduğu çözümlerden faydalanabilmek için, iyi tanıtılması hepimizin üzerine bir borç ve bir vebaldir. İmam Maturidiyi 21. yüzyıl insanlığına tanıtmamız, yetkili ve etkili olan herkesin en acil görevleri arasında olmalıdır. Bilim adamlarımıza düşen en önemli vazife; bu güzide ilim insanı ve akaid imamımızın tüm eserlerini gün yüzüne çıkarmak ve neslimizle buluşturmak olmalıdır. Zira sadece yaşadığı devrin değil, günümüzün de bir yıldızı olan, İmam Muhammed Maturidiyi insanlarımızın birçoğu bilmemektedir. Bilenlerde isminden başka bir bilgiye sahip değillerdir..! İlmin ışığı, Türk ve İslâm dünyasının yetiştirdiği ender düşünürlerden olan Ebû Mansur el-Mâturîdînin, misyonunu, neler yaptığını ve nasıl yaşadığını birçoğumuz bilmiyoruz. Hatta adına aydın denen birçokları bile bilmiyorlar…

İnsanlığın yolunu aydınlatan İmam Maturidi'yi tanımak, her mü'min için kutlu bir nimettir. Onun yaşadığı medeniyeti, ortaya koyduğu ilmi, bilgiyi ve hikmeti anlamak ise bir şeref ve şiardır. Çoğu kimsenin bilmediği, bilenlerin de kendisinin itikad da imamımız olmasının dışında fazlaca bir bilgiye sahip olmadığı İmam Maturidi Hz. ile ilgili; gerek Ülkemizde gerekse diğer İslam coğrafyasında yapılan son dönem çalışmaları ümit vericidir.

2000 yılında İmam Maturidi Hz.nin 1130. doğum yılı vesile edilerek Özbekistan da resmi etkinlikler düzenlemiş, onun anısına yaptırılan türbenin açılışı sağlanmıştır. Kendi iç dinamiklerine sahip çıkma açısından Özbekistan'ın kendi topraklarından yetişmiş İman önderini anması, gerçekten çok sevindiricidir. Ülkemizde ise Marmara Üniversitesi ve İslami Araştırmalar Vakfı birlikteliği ile 2009 yılının Mayıs ayında düzenlenen "Büyük Türk Bilgini Maturidi ve Maturidilik" konulu sempozyum, ülkemizde herkes tarafından büyük bir mutluluk kaynağı ve gelecek açısından ümit verici olmuştur.

Bu türden etkinliklerin geliştirilerek devam etmesini ve İmam Maturidi Hz.nin dünyada hak ettiği yeri alarak, onun inanç sistemiyle İslam âleminin tanışmasını canı gönülden diliyorum.

Mekânın cennet, yolun daim, ruhun şâd ve makamın âli olsun ey büyük insan… Ruhuna binlerce Fatiha...

İsa DİKMENLİ