Sevgilerin en yücesi Allah celle celâluhu sevgisidir. Annemizi, babamızı severiz. Çünkü onlardan ilgi ve sevgi görmüş, şefkat ve merhamet kanatları arasında büyümüşüz. Bizi büyütmede ve hayata hazırlamada hiçbir fedakârlığı esirgememişlerdir. Bunun için onları severiz. Şimdi düşünelim: Bizi yaratan ve sayısız nimetler veren kimdir? Bizi akıl ve düşünce gibi üstün yeteneklerle donatan ve diğer varlıkları hizmetimize veren kimdir? Hiç şüphe yok ki, Allah Teâlâ'dır.
O halde, en çok sevgiye lâyık olan da O'dur. Bunun için O'nu her şeyden daha çok sevmeliyiz.
Allah'ı sevmek, O'nu bilmeye ve tanımaya bağlıdır. Çünkü insan, ancak bildiğini ve tanıdığını sever. Allah'ı sevenler ancak O'na inananlardır. Nitekim Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyrulmuştur: "İnsanlardan bazıları Allah'dan başkasını Allah'a denk tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi." (Bakara Sûresi, Âyet 165)
Allah'ı seviyoruz demek yeterli değildir. Bunun bir belirtisi olmalıdır. O da, gönderdiği ve görevlendirdiği son peygamber Hazreti Muhammed Aleyhisselâtu Vesselâm'a uymaktır. Onun izinden gitmek ve güzel ahlâkı ile ahlâklanmaktır. Bu aynı zamanda Allah'ın emirlerine uyup, yasaklarından da sakınmak demektir. Bu konuda Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyuruluyor:"(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir." (Al-i İmran Sûresi, Âyet 31)
İnsan, sevdiğini unutmaz. Allah'ı sevenler de O'nu unutmaz, daima onu zikrederler. Bir insanın sevdiğini sık sık anması ve O'nun memnun olacağı davranışlarda bulunması kadar tabii ne olabilir ki?
Allah'ı zikredenleri Allah da zikreder. Çünkü Allah, kendisi için yapılan hiçbir şeyi karşılıksız bırakmaz. O'nu seveni O'da sever. O'ndan isteyeni boş çevirmez. O'na güveneni korur ve yüceltir.
Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyuruluyor: "Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin!" (Bakara Sûresi, Âyet 152)
ALLAH KORKUSU : Allah celle celâlühu bize şah damarımızdan daha yakındır. Bizi her zaman her yerde görüp gözetmekte, yaptıklarımızı bilmektedir. Yerde ve göklerde O'na hiç bir şey saklı değildir. Hiç kimsenin göremiyeceği kapalı ve tenha yerlerde yaptıklarımızı görür, söylediklerimizi işitir, içimizden geçenleri bilir. Bir gün yaptıklarımızdan bizi hesaba çekecektir. İyi iş yapanları mükafatlandıracak, kötülük işleyenleri ise cezalandıracaktır. O'nun katında, dünyada yaptıklarımızın hesabını verirken hiçbir şeyi gizlemememiz mümkün olmayacaktır.
Allah'a böyle inanan kimse, elbette O'ndan korkar ve O'na derin bir haşyet duyar.
Allah'tan korkmak demek, O'nun emirlerine uyup yasaklarından sakınmak demektir. Allah celle celâlühu korkusu dünya ve ahiret mutluluğunun temelidir. Allah'tan korkan ölçülü hareket eder. Her işinde dürüst olmaya ve herkese iyi davranmaya çalışır. Günah işlememeye ve herkesle iyi ilişkiler içinde olmaya çaba harcar. Yalnız insanlara değil, tüm canlılara merhamet eder. Çünkü, yaptığı her işi Allah'ın gördüğünü ve bir gün bunları kendisinden soracağını bilir.
Allah celle celâlühu korkusu insanı Allah'a yaklaştırır, O'nun rızasını kazanmasına ve cennetine girmesine vesile olur. Mü'minin korkusu, dolayısıyla, Rabbinin rızasını erememekten doğar.
Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyrulmaktadır: "Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştırmış kimse için, Şüphesiz cennet (onun) yegâne barınağıdır." (Nâzi'ât Sûresi, Âyet 40-41)