Hayat dediğimiz gerçeklik, belli bir zaman dilimi içerisinde yerküredeki yaşama şartlarımızı bize sunan, içinde bulunduğumuz ve yaşamak zorunda olduğumuz bir süreçtir. Ömür takviminde işte bir dönemi daha geride bırakmak üzereyiz! Tam da uygun bir zaman; hayatı gözden geçirebilmek ve iç gözlem yapabilmek adına.
Yoksa hayat hengâmesi ve koşuşturmacalarımız, böyle bir iç gözlem yapmaya müsaade etmiyor. Çatlatırcasına koşturuyor, çatlayınca da başarısız olarak ilan ediyor. Bir tantana, bir şaşaadır devam ediyor.
Eski zamanları ve insanları hatırlayınca içsel olarak ne kadar da rahattılar diye, ister istemez hayıflanıyoruz.
İş çoktu, ama zaman genişti. Makineler yoktu, işler el yordamıyla yapılırdı; fakat insanların borcu azdı. Tüketim sınırlıydı, ancak herkes kendi ürettiklerini tüketirdi. Ve o devrin insanlarının büyük çoğunluğu mutluydu! Gerek iç dünyalarındaki yansımadan, gerekse ikili ilişkilerindeki gülen yüzlerden belli olurdu bu mutlulukları...
Hayat bu denli hızla akarken ne yazık ki biz de zaman selinin içinde akıp giden nesnelere döndük. Bu akış hızı bizi, bir taraftan kısır döngülerin içine iterken diğer taraftan da alabildiğine duygu donukluğuna itmedi mi?
Ne yapmalıyız peki?
Öyleyse zamanı iyi kullanmalıyız. Mademki hayat denizinin içinde çırpınmaktayız, o zaman güzel yüzme öğrenip hayat derinliğinden inciler çıkartacak çalışmalar yürütmeliyiz ki dünya sınavımızı kazanmış olabilelim...
Kendimize şöyle bir soralım: "Ömrümün bunca geçen zamanında ne yaptım." Geriye dönüp bakalım ve hayatımızı şöyle bir gözden geçirelim. Mazimizi bir kaset gibi geriye saralım, elde kalan ne olacaktır tahayyül edelim. Sonra, bir miktar daha sürem var deyip içinde bulunduğumuz ânı kendimize bir milat ilan edelim.
Farz edelim ki müzmin bir hastalığa yakalandık ve ömrümüze süre biçtiler! O zaman da kendimizi yine aynı hengâmenin içine bırakır mıydık? Menfaat, bencillik ve ayak oyunlarının içinde yer alabilir miydik?
Yoksa şöyle mi derdik:
"Üç günlük dünya, hiçbir şeye değmiyor!"
Öyleyse hayat bizi yutmadan, henüz hayatta iken, gelecek hayatımızı kazanabilmeyi sağlamak adına; "Adam gibi bir duruş sergileme mecburiyetimiz vardır." desek çok mu iddialı bir söz sarf etmiş oluruz?
Mademki öyle, ne duruyoruz? Kendi iç dünyamıza doğru yoluculuk yaparak bu sorularımızın cevabını aramak ve hayatın anlamını keşfetmek gerekmiyor mu?
Hayatımızı sağlık ve güzelliklerle dolu geçirebilmeyi temenni ediyorum.
Kaliteli bir hayat yolculuğunun ardından herkesin, finalini güzel yapabilmesi dileklerimle...
Allah'a emanet olunuz.