Güzellik, beğenilen işte, beğenilen konuşmada, beğenilen düşüncede, beğenilen şekilde ve beğenilen herşeyde olabilir.
Güzellik, neyde ve nerede olursa sevgi de oradadır. Zira ışık güneşten, ısı ateşten, soğukluk kardan ayrılmadığı gibi sevgi de güzellikten ayrılmaz.
O zaman güzel konuş, güzel düşün, güzel çalış, güzel ibadet et, Allah yolunda güzel malı harca, insanlarla güzel geçim yap, komşulukta ve beşeri münasebetlerinde güzel davranışlarda bulun.
Hulasa güzellik, senin her işinde her gidişatında her düşünce ve bakışında olmalıdır.
Amel ve ibadet güzel olmayınca, güzellik sınırına kavuşmayınca, Yüce Allah’ın katında kabulden yer alamaz. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurur ki: “Allah güzeldir ve güzeli sever.”
Ey insan! Tüm davranışların imana ve insanlığa yakışır bir biçimde güzel olmalıdır. Zira güzellik beğendirme ve kabulun etkenidir.
Mademki Yüce Allah (c.c.) güzeli sever; sen de ahlakında, düşüncende, giyim kuşamında ve her davranışında güzel ol ki Allah (c.c.) seni sevsin. Zira “Allah güzeldir ve güzeli sever.”
Yüce Allah (c.c.) bir kulunu severse onu koruma altına alır. Şeytanın vesvesesi, şehvetin itişi, nefsin isteği, dünyanın sevgisi, kötü arkadaşlıklar, ortamın kirli ve bulanık olması kendisine hiçbir zarar vermez. Çünkü güzeldir. Yüce Allah’ın sevgisine mazhar olmuş, kabulden yer almış ve koruma altındadır.
Şeker kardeş! Kalitesi düşük olan kumaştan dikilen bir elbiseyi dünya güzeline takdim edersen kabul eder mi? Belki kabul etmesi akla dahi gelmez. Çünkü dünya güzelidir. Kendisine takdim edilen güzelliğin zirvesinde olacaktır.
Bütün güzellerin güzeli Yüce Allah’tır. Çünkü bütün güzelleri ve güzellikleri yaratan O’dur. Yüce Allah’a takdim ettiğin sarsılmış amel ve bulanık ibadet kabulden yer alır mı? Hayır hayır! Zira mealen buyurur; “O’na sadece güzel kelimeler yükselir.”
Evet, maden toprağını fırına atarsın, eritip analize edersin. Hurda yerde kalır, kaldırılan güzel özdür. Bir cevizi kırarsın, kabuğunu yere atarsın. İnsanın içinde insanla beraber olan ve o beraberliğin şerefini kazanan içtir, özdür. Çünkü güzellik kaynağı odur.
O zaman sevgi ile yaşamı dilersen, güzel komşuluk yap, insan camiasında güzel beraberlikte bulun, ticarette ve her muamelende güzellikten ayrılma. Güzellikten ayrılmadığın takdirde sevgi de senden ayrılmaz. Öyleyse sevgi ile hayat sürdürmelisin. Zira sevgi ile hayat huzurun yegane etkenidir. İşveren işçilerine güzel davranırsa, işçiler güzel çalışırlarsa, idareci güzel idarede bulunursa, halk vatandaşlık görevini güzel bir şekilde yerine getirirse, bir ülkede yaşayan çeşitli ırklar birbirlerine güzel davranırlarsa; barış, kardeşlik, kaynaşma, huzur, güven, birleşme, kucaklaşma olmaz mı? Elbette olur! Çünkü ruhlar kelebekler gibi çimenleri ve çiçekleri severler, zira güzellik oradadır.
Yüce Allah (c.c.) mealen buyurur: “O Allah ki yarattığı herşeyi güzelleştirmiştir.” Gökyüzünü yıldızlarla süslemesi güzel değil midir? Kirli bir nutfeden oluşan ve düşünen mükemmel insanı yaratması güzel değil midir? Güneş ışığıyla, ağaç yaprağıyla, hayvan etiyle sütüyle herşey, üzerinde bulunduğu şekliyle güzel değil midir? İşte Allah (c.c.) bize ifade eder, ta ki her davranışımızda güzel olalım, her işimizi güzel yapalım. Tekrarla söylüyorum; sevgi güzelliğin uydusudur. Kinle, nefretle değil, sevgi ile huzur ile yaşamayı amaçlarsanız her halükarda güzellikten ayrılmayın.
Görmüyor musun? Keklik etiyle, rengiyle, sesiyle her türlü zarar ve ziyandan uzak olmasıyla güzel olduğundan sevilir. Kanarya ve bülbül sesleriyle, biçimleriyle ve rakslarıyla güzel olduklarından insanların durduğu noktalarda, altın kafeslerde beslenip koruma altına alınırlar.
Karga gibi yaralayıcı, rengiyle, sesiyle çirkin olan kuşlar da taşlanıp uzaklaştırılırlar. Keklik, bülbül ve kanarya gibi kuşlar en iyi şekilde beslenirler. Karga ve ona benzer kuşlar ise ayaklarıyla gagalarıyla daima pislik içindedirler ve pislik ile beslenir.
İşte güzelliğin ve çirkinliğin bilançosu budur.
Herşeyin güzelliği tadıyla, şekliyle, rengiyle ve sesiyle ölçülür. Ancak insanın güzelliği aklıyla, ahlakıyla ve diniyle ölçülür. Bir insanda bu güzellikler olmayınca diğer güzellikler hiç sayılır derecede değersizdir. Hatta “Çirkin ahlakın yüz güzelliği ateşperest mezarında parlayan lamba gibidir.” denilmiştir.
Yani iç ve ahlak güzelliği olmayınca dış güzelliğin kıymeti kalmaz, yararı olmaz. Parlayan lamba ateşperestin mezarı üzerinde, ateşpereste ne menfaat sağlayabilir? Elbette hiçbir yarar sağlayamaz.
Dış güzelliği, iç bozukluk ve çirkinliği ile asla insanın yücelmesine amil olmaz. Bilakis dış güzelliği iç çirkinliği ile şerrin kaynağıdır, yaşamın kiri ve geleceğin karanlığıdır. Ahlaksız ve edepsiz insanda yüz güzelliği, ses güzelliği ve boy uyumluluğu kendilerine şerden başka ne kazandırabilir?
Evet, altın güzel bir cevherdir, değerli bir kurdur. Şayet zulüm, yangın, fuhuş, düşmanlık aracı olarak kullanılırsa olmaması olmasından daha iyi değil midir?
İki mantar vardır. Birisi et gibi leziz ve güç vericidir. Diğeri ise daha parlak, daha yuvarlak, şekilce daha güzel görünümlüdür ama zehirlidir. Bu ikincisinin dış güzellikleri, aldatmadan başka neyi insana kazandırır?
Ey insan! Hiçbir zaman cevizin kabuğuna aldanma, esas ceviz içte gizlidir. Mantarın parlaklığına ve rengine kanma, esas taşıdığı yeteneğidir. Yılanın yumuşaklığına güvenme. Çünkü bunların tümünde dış güzellik var ama içleri bozuktur. İnsanı rahatsız edebilir veya öldürebilir!
Yüce Allah (c.c.) mealen şöyle buyur: “Mutlak egemenlik elinde bulunan Allah yücedir. Gücü herşeye yeter. Hanginizin amelinin daha güzel olduğunu denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O herşeye kadirdir, çok bağışlayıcıdır.”(Mülk - 1,2) Ayetlerden anlaşılıyor ki Yüce Allah (c.c.) amel ve ibadetin çokluğuna önem vermez. Belki amel ve ibadetin kurallara uygun edasına ve güzelliğine bakar.
Mesela, iki insan iftar yemeği verirler. Binlerce insanı sofralarına çağırırlar, oruçlarını açtırırlar. En güzel yiyecekleri, içecekleri ve hizmetleri en güzel ortamda ve şekilde sunarlar. Birisinin niyeti sadece fakir fukaranın karnını doyurup dualarını alarak Yüce Allah’ın rızasına varmak ve ahiret sevabı kazanmaktır. Bunun ameli ihlasa mebni olduğundan kabulden yer alır, dünya ve ahretin mutluluğuna nail olur. Yüce Allah’ın rızasına ve kurallarının sevgisine behemehal vesile olur. İkincisi ise aynı masrafı yapar, aynı hizmeti yapar, aynı insanları doyurmaya vesile olur. Fakat hedefi duyuru, gösteriş ve nam yapmaktır. Bu insan dünyada şöhret sahibi olabilir, cömert lakabını kazanabilir ama ahirette nasibi olamaz. Çünkü amelinde ihlas ve güzel niyet yoktur.
Fahr-i Âlem (s.a.v.) “Ameller ancak niyetlerledir.” (Buhari/Müslim) buyurdu. Yani amelin ve ibadetin değeri niyete bağlıdır. İnsan niyetinde güzel niyetleri seçerse yaptığı güzel olur. Niyetinde sadece dünyayı, insanların muhabbet ve iltifatlarını dilerse, ameli ihlas ve sadelikten uzak olduğundan dünyada nam kazanmaya vesile olabilir ama asla ahiret sevabına vesile olamaz.
Rabbimiz (c.c.) Kur’an-ı Kerim’inde, beşeriyeti irşad etmek için alışverişlerinde, niyet ve düşüncelerinde her çirkinden ve çirkinlikten uzak olup güzel ve güzelliğe teşvik etmek için mealen şöyle buyurur:
“...Onlardan bir kısım; ‘Rabbimiz! Dünyada bize ver.’ derler. İşte bunlara ahirette hiçbir nasip yoktur.”(Bakara - 200) Çünkü sadece dünyalık için istemişler, hem de helal haram demeden çirkin güzel demeden…
Akabindeki ayetinde ise şöyle buyurmaktadır: “Onlardan bir kısım vardır ki; ‘Rabbimiz! Bize dünyada ve ahirette güzeli ver, bizi Cehennem azabından koru.’ derler. İşte onlar için kazandıklarında büyük bir nasip vardır.” Çünkü niyetleri güzel ve dünya ve ahirete yöneliktir. Elbetteki petrol mesabesinde olan onların bu güzel niyeti, amellerini uçurarak kabul makamına götürür.
İmam-ı Şafii (r.a.) bu ayeti tefsir ederken şöyle der: “Dünyada güzel, iman ve salih ameldir. Ahirette ise güzel rahmet ve Cennet’tir.”
Evet, bir insan dünyada imanlı yaşar helal peşinde koşar, güzeli seçer; ahirette ise Yüce Allah’ın lütfuna sığınarak rahmet ve Cennetini ister, çalışmaları da bu yönde olursa elbetteki sevaptan büyük nasiplere kavuşur.
Allah’ım! Nurani kalbi, temiz nefsi, üstün ahlakı, anlar aklı, güzel niyeti, salih ameli, dosdoğru istikameti bizlere, mü’min kardeşlerimize nasip eyle. Zira bütün mutlulukların ve saadetlerin hazineleri katındadır. O hazinelerin kapılarının anahtarları da kudretinin elindedir. Dilediğin kimselere lütuf kapılarını açar, onları aziz ve mutlu edersin. Layık olmayan kimsenin üzerine de o hazinelerin kapılarını kapatır, onları rezalet ve mutsuzluluk sahrasında perişan edersin.
Ya Rab! Mübarek günlerde yaşıyoruz. Bedenlerimizi güzellikte kullanmak için -içten- lütfundan medet umuyoruz. Bizden yardımını esirgeme.
Ya Rab! Lütfun kavuşmazsa, bu dünyada volkanlara benzer şer ve şehvet ortamından kendimizi korumak mümkün değildir. Ya Rahim! Muhtaçlara rahmet eyle. Ya Latif! İnsanlara lütuf eyle. Ya Rezzak! Helal rızkı, parlak geleceği, gücü güveni, birleşme ve sevgiyi imanlı âleme bağışlayarak Cennetî bir hayatı onlara nasip eyle. Amin, amin, amin…