Değişmek

Değişmek, kelime olarak eskiyi bırakmak, başka biçim ve duruma girmek, yeni olanı kabul etmektir. Nedir değişim? Hamur iken pişip ekmek olmak, ağaç iken odun, odun iken ateş olmak mı? Yoksa körpe fidan iken meyve veren ağaç olmak mı? Çorak toprak iken işlenen, yağmurla yoğrulan verimli toprak olmak mı?

İnsan, değişimi, değişmeyi, yenilikleri sever. Çünkü zamanın değişimlerine tanık olurken bir yanda kendi hayatını da ele alır. Ergenlik döneminde sorumluluk almaya başlayan bireyler, ebeveyn olma yolunda ilerlerken, yaşlılığa giden yolda kendine kendi aynasından bakar. Madde âleminde beden değişmişken, sorumluluklara boğulmuşken, mana âleminde hiç değişimi bilmeden, görmeden, fark etmeden yaşar. 


Oysa yaş kemâle ermeye doğru gittikçe insan kendi bedeninde hissettiklerine, fikir çatışmalarına, duygu paradokslarına kapılır gider. Çok cılız da olsa içindeki sesleri duyar, cevap vermeden de dinler. 

Toplumsal hayatın içinde bir birey olma vasfını eline aldığında nelerden eksik, noksan olduğunu görmeden, maddede boğulan bir varlık olduğunu göremez. Ona göre değişiyordur; yeni arkadaşlar ediniyor, yeni yemek tarifleri öğreniyor, zayıflamak için yeni diyetler buluyordur. Mesela, arabasını yenisi ile değiştiriyor, eski elbiselerini hiç giymiyor, moda olan kıyafetleri tercih ediyordur. Ayrıca, zamana ayak uydurduğu için kendini tebrik ediyordur. 

Oysa insan ruh, akıl, kalp ve vicdan dörtgeninde sürekli değişime aç ve açık iken, saçma sapan madde hamurunda duygularını karıştırıyordur. Karışan duygular onu, hayatında ne kararlar almaya iter ne yanlışlara sürükler ne sonu vahim çıkmazlara götürür fark edemez bile. Çünkü o, kendi aynasında değişiyor ve kendi dünyasında değiştiğini görebilmek için hangi ahlaki ve kişisel değerlerini ucuza satıyordur. 

Evet, değişim; sevdiği için benliğinin bütün arzu ve isteklerini bir kenara bırakıp O'nun istediği gibi olmak. O'nun sevdiklerine benzeyerek, nefsinin bütün çığlık ve itirazlarına karşın ona savaş ilan ederek yeni olmak ve içinde asıl olana geri dönmektir aslında. 

Asıl olanla yenilenmek yani. Bize ezelde verilen o güzelliği, duygu yozlaşmasından çekip çıkarmak. Pırlantayı çakıl taşlarının içinden çekip almaya benzer. Onu fark etmek onca taş yığının içinde. Pırlantaya değer ruhlarımız ve ruhlarımızdaki o nefes. Neyle kirlenirse kirlensin bu beden, bu ahlak ak işte, pak işte. 

Kendi aynandan bak, kendi pırlantanı görebilecek bir gözün var mı? O göz var ama sana ait değil, bize ait değil. O göz bizi aynayla tanıştıran, değişmemiz gerektiğini yüzümüze vuran işte. O'nu seviyoruz. O'nu öyle seviyoruz ki canımızı acıtsa da haset, cimri ve ucublu olduğumuzu görmeyi, gurur ve kibrimizden görmek istemesek de aynadaki görüntümüzü kabul ediyoruz. 

O bizi seviyor. Sevdiğini sevdiriyor ve sevdiğini bizlere lütfediyor. Peki, "NEDEN?" "DEĞİŞ" diye, "ARIN" diye, verilen "ONCA LÜTFU FARK ET" diye. O'nu sevdiğimizi, O'ndan başka sevilmeye layık olan olmadığını biliyoruz, idrak ediyoruz. Peki ya fiiliyatımız? 

Sevmek, iliklerimize kadar hissetmek ve O'nda, O'nun için, sevdikleri için var olma duygusu. Öyleyse değişelim. Bize bu zamanda en sevdiklerini bahşettiyse Yaratan, sevelim ve değişelim. 

Değişmeyi isteyelim en başta. Kabul edelim ahlaksızlığımızı, kabul edelim bizi yanlışa sürükleyen ölçüsüzlüğümüzü. Kabul edelim ekmeğin kızgın fırına girmeden pişmeyeceğini. Duygularımızın bizi nelere ittiğini; kimi, neyi, neyin uğruna harcadığımızı kabul edelim. Ve kabul edelim ki hasta olduğumuzu, iyileşmeye bir adım daha yaklaşalım. 

Kolay mı kızgın kumda çıplak ayakla yürümek? Evet, hiç kolay değil ama yolun sonunda seni bekleyen rahmet kapısı sonuna kadar açık. Sen, kumda yürürken ayakların yanacak, yalnız yürüyeceksin bazen. Bazen, bitkin yorgun düşeceksin. Belki de vazgeçeceksin. 

Sevmek, değişmeyi istemekse, O'nun sevdiklerine benzemekse asla bırakma istenmeyi, asla bırakma sevmeyi ve asla düşme o ümitsizlik çukuruna. 

Seni ve herşeyi yaratan Allah herşeyin sahibidir. Herşeyi en iyi bilen ve yoluna koyan O'dur. O, her şeye gücü yetendir. O'na teslim ol. O ne güzel vekildir! 

Değişmeyi istemek sevgi kapısını çalmakla olur. Sevmekse sevdiğine teslim olmakla. Bırak, düşünme artık nasıl olacak diye. Allah'a teslim ol, O'nun sevdiklerine de. O'nun davasına sahip çık ve artık bu aynadan bak kendine, gülümse… 

Allah'a emanet olun.