Hz.Muhammed(SAV)'in Doğumu-Çocukluğu-Gençliği-Evliliği ve Risaleti / Ahmet Tekin

Hz. Muhammed (sav), Abdülmuttalib’in oğlu Abdullah ile, Vehbin kızı Âmine’nin tek çocuğudur. Ataları Hz. İbrahim (as) ve oğlu Hz. İsmail (as) tarafından kurulan Mekke’de, M.S. 569 yılının Rebiülevvel ayının 12’si pazartesi günü (Hicret’ten önce 53. yılda) dünyaya geldi. Şifâ-i Şerif’te nakledilen bir hadisinde Hz. Muhammed (sav); “Ben; atam İbrahim’in duası, kardeşim İsa’nın müjdesi, annem Âmine’nin rüyasıyım.” buyurmuşlardır.

 

Peygamberimiz’in soyu, sonradan Araplaşan kavimlere dayanır. Yirmi birinci göbekten dedesi Adnan, Hz. İsmail’in torunudur. Soy kütüğü Adnan, Mead, Nizar, Mudar, İlyas, Müdrike, Huzeyme, Kinane, Nadr, Mâlik, Fihr, Galib, Lüey, Ka’b, Mürre, Kilab, Kusay, Abdümenaf, Haşim, Abdülmuttalib, Abdullah, Muhammed olarak devam edip gelir. Büyük dedesi Hz. İsmail Arapça’yı 14 yaşından sonra öğrenmiştir. Annesi ve babasının soyunda düşük ahlaklı birisi olmadığı gibi, kavimleri arasındaki itibarları da yerindedir.

Babası, doğumundan birkaç hafta önce vefat etmiştir. Hz. Muhammed (sav) yetim ve yoksul olduğu için varlıklı göçebe süt anneler bu çocuğa süt emzirmeye talip olmamışlar, Sa’d b. Bekir kabilesine mensup yoksul Halime, emzirecek zengin çocuk bulamaması sebebiyle, eli boş dönmemek için Hz. Muhammed’i alıp kendi obasına götürmüştür. Halime alıp götürünceye kadar O’nu, amcası Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe emzirmiştir. Amcası Hamza, Ebu Seleme ve Şeyma da Hz. Muhammed’in süt kardeşleridir.

Annesi Âmine, hamileliği sırasında gördüğü rüyayı, önemli bir kişiye hamile olduğuna yormuş, kendisine, doğacak çocuğa Muhammed veya Ahmed adını vermesi telkin edilmiştir. Hz. Muhammed’i sancısız doğurmuştur. Doğuştan sünnetlidir. Doğunca melekler yıkamış ve iki omuzu arasına peygamberlik mührünü vurmuşlardır.

Hadislerde anlatıldığına göre, Hz. Muhammed’i alıp götüren Halime’nin eşeği, kervanın en hızlı hayvanı hâline gelmiş, süt sağılan devesi de bütün aileye yetip artacak kadar bol miktarda süt vermeye başlamıştır. Süt annesi Halime’nin yalnızca bir memesinden süt emmiş, diğer memesini süt kardeşine bırakmıştır. Halime’nin koyunları ve keçileri, otu kıt bir otlakta doymaya ve süt dolu memelerle eve dönmeye başlamışlardır.

Süt annede olduğu sırada, göğsü iki melek tarafından yarılmış, kalbi dışarı alınarak semavi bir su ile yıkanmış ve tekrar yerine konmuştur. Hz. Muhammed (sav), bu suyun serinliğini daima hissettiğini söyler. Bu dönemde melekler vasıtasıyla her çeşit mahlukata tanıtılıp tanıştırıldığı da nakledilir.

Süt annedeyken, omuzunu ısırarak iz bıraktığı süt kardeşi, daha sonra esir olarak Hz. Muhammed’in karşısına geldiğinde, kendisini omuzundaki diş izinden tanıtan Şeyma, süt kardeşi Muhammed tarafından büyük iltifata mazhar olmuştur.

Annesi ve Ümmü Eymen ile, Medine’de dedesi Abdülmuttalib’in akrabalarının yanında kaldığı sıralarda, oradaki bir su birikintisinde yüzmeyi öğrendiğini, kaldığı evin kızı Üneyse ile konağın kulesine konan kuşu uçurarak oynadıklarını daha sonra zaman zaman anlatmıştır.

Ziyaret maksadıyla gittiği ve bir yıl kaldığı Medine’den Mekke’ye dönerken Annesi Âmine, Ebva’da vefat etmiştir. Yaşının küçük olmasına rağmen çok üzülmüş ve annesini hiç unutamamıştır. Ne zaman yolu Ebva’dan geçse, annesinin mezarı başında durup gözyaşı dökmüştür. Huzurunda korkanlara:

“Ben kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum.” diyerek tevazuunu ifade etmiştir.

Annesinin defnedilmesinden sonra Ümmü Eymen, Hz. Muhammed’i, 108 yaşındaki dedesi Abdülmuttalib’e götürüp teslim etti.

Dedesi Abdülmuttalib, ne zaman şehir meclisini toplayıp müzakere yapmak üzere serdiği halının üstüne otursa, Muhammed (sav) oyuncaklarını bir kenara atar, meclisin bu toplantılarına katılırdı. Dedesinin yanıbaşında oturmak isterdi. Amcaları buna mani olmak isteyince de dedesi:

“Bırakın, O, kendini büyük adam yerine koyuyor. Ümit ederim ki O bir gün büyük adam olacak kadar akıllı.” derdi. Meclistekiler çocuk Hz. Muhammed’den rahatsız olmazlardı. 

Bir kuraklık senesi, dedesi Abdülmuttalib torunun başı için Allah’a niyaz edip yağmur istemiş, Allah ümidini boşa çıkarmamıştı. Akrabalarından kim bir şeyini kaybetse Hz. Muhammed (sav) bulup getirmiştir. Otlakta kaybolan develeri bulmaya gittiğinde, gecikerek karanlığa kaldığı için dedesi gece dağlara düştü, sonra Kâbe’ye gelip tavaf yaptı ve:

“Ya Rabbi bana küçük Muhammed’i getir. Beni böylece nimetlerine gark eylemiş ol.” diye dua etti. Geldikten sonra da bir daha böyle işlere göndermemeye ahdetti. 

Hz. Muhammed (sav) 8 yaşındayken dedesi de vefat etti. Artık Amcası Ebu Talib’e emanetti. Ebu Talib eşine ender rastlanan gani gönüllü bir adamdı. Hanımı Fatıma binti Esed’in de Ebu Talib’den aşağı kalır yanı yoktu. Yengesi öldüğü zaman çok üzülen Hz. Muhammed’e:

“Yaşlı bir kadının ölümüne niye bu kadar üzülüyorsun?” diyenlere Hz.Muhammed (sav):

“Nasıl üzülmeyeyim? Ben onun yanında yetim, sığıntı bir çocuk olduğum halde, o çocuklarını aç tutar, önce beni doyururdu. Benim saçlarımı taramak için kendi çocuklarını bir kenarda bırakırdı. O benim anam gibiydi.” demiştir. Ebu Talib, çocuklarıyla birlikte sofraya üşüşmediğini gördüğü yeğenine ayrı sofra kurdururdu. 

Hz. Muhammed (sav) bir süre çobanlık yaptı. Çobanlık yaptığı sırada, iki defa şehirdeki şölene katılma niyetiyle çoban arkadaşlarıyla anlaşarak şehre inmişse de, ilâhî bir tecelli ile olsa gerek şölene katılması kendisine nasip olmamıştır. Bir daha da böyle şeylere katılmayı aklından bile geçirmemiştir.

Amcası Ebu Talib ile birlikte 10 yaşındayken bir ticaret kervanına katıldı. Kudüs ile Şam arasındaki Busra kasabasında, Rahib Bahira’nın uyarısı üzerine, Hz. Muhammed’in başına bir sıkıntı gelmemesi için, amcası Ebu Talib Hz. Muhammed’i Mekke’ye adamlarıyla geri göndermiştir. Çünkü Rahib Bahira Hz. Muhammed’in yüz hatlarından ve bulutun kızgın güneş altında ona gölge yapmasından, O’nun beklenen peygamber olacağının haberini vermiş ve korunmasını istemiştir.

Mekke bayramına katılmayan Hz. Muhammed’i bir defasında halaları azarlayarak, ilâhî azab ile tehdit ederek katılmaya zorladılar. Bayramdaki coşkunun doruğa çıktığı bir sırada, Hz. Muhammed (sav) sapsarı bir yüzle, titreyerek kendisini çadıra zor attı. Tuhaf bazı kimselerin bayrama iştirakine mani olduklarını anlattı. Gençliğinde, putlar adına kesilen kurban etinden yemediğini de anlatmıştır. Bunlar Muhammed’in, etrafında cereyan eden olayların şuuruna vardığının delilidir.

Bir gün Ebu Leheb, kardeşi Ebu Talib’i altına alıp döverken, Hz. Muhammed (sav), Ebu Leheb’i iterek amcası Ebu Talib’i kurtarmış, Ebu Leheb’in dövülmesine vesile olmuştur. Ebu Leheb bunu hiç unutmamıştır.

Hz. Muhammed’in, gençliğinde Mekke’de dükkan açtığı ve Mekkeli Saib adında biriyle ortaklık ettiği nakledilir. Ortağı Saib:

“Hz. Muhammed (sav) kervanla geri döndüğü zaman bana, ticaretimizin kârının zararının hesabını vermeden evine gitmezdi. Ben kervanla dışardan geldiğimde ise bana sadece sağlığımla ilgili haberler sorardı.” demiştir. 

Hz. Muhammed (sav), yirmi dört yaşında, müstakbel eşinin kervanının başında Suriye’yi tek başına yeniden ziyaret etmiştir. Tamamı ticari amaçlı olmak üzere Yemen’i, Basra körfezinin sahil kısımlarını (Abdülkays ülkesini) uzun sürelerle ziyaret etmiş, muhtemelen Kızıldeniz’i geçerek Habeşistan’ı ziyarette bulunmuş ve herkesin dilinde “el emîn” güvenilir lakabını kazanmıştır. Birçok kimse, tasarruflarını Hz. Muhammed’e emanet etmiştir. Nitekim Medine’ye hicret edeceği zaman, emanetlerin sahiplerine teslimi işini Hz. Ali’ye havale ederek yola çıkmıştır.

25 yaşındayken kendisinden üç yaş büyük dul bir hanım olan Hz. Hatice ile evlenmiştir. 7 çocuğu dünyaya gelmiştir. 28 yıl süren evlilik hayatlarında Hz. Hatice Hakk’a yürüyünceye kadar Hz. Muhammed ikinci bir hanımla evlenmemiştir.

Mekke ve civarındaki haksızlıkları, zulümleri, kabadayılıkları önlemek, ortadan kaldırmak için amcası Zübeyr’in başkanlığında kurulan Hılfül füdul - Erdemliler meclisi-ne katılmıştır. Hılfül füdul ilkelerini çiğneyen Nübyeh b. Haccac’ı, Übey b. Halef’i ve Ebu Cehil’i cezalandırmıştır. Zaman zaman:

“Onların meclisine katıldım. Bu meclisten çekilmem için bir deve sürüsü verseler bile bu üyelikten vazgeçmezdim. Hatta bugün dahi böyle bir teşkilata davet edilecek olsam, bunu derhal kabul eder, yardımlarına koşardım.” demiştir.

35 yaşındayken Kâbe’nin (özgür mabedin) tamiratında taş taşımış, taşın omuzunu daha fazla kanatmaması için bir defasında diğerleri gibi izarını (eteğini) çıkararak katlayıp omuzuna koymak istediğinde yere düşürülmüş ve örtünmesi emredilmiştir. Yine Kâbe tamiratı sırasında, Hacerül Esved’in yerine konulması savaşa sebep olmak üzereyken, tesadüfen gelecek ilk kişinin hakemliği kabul edilmiş, gelen ilk kişi, her zaman olduğu gibi oraya çalışmaya gelen Hz. Muhammed olmuş ve O’nun hakemliği herkesi memnun etmiştir.

Hz. Muhammed’in, peygamberliğinden önce insana, insan hak ve hürriyetlerine verdiği değeri ifade eden önemli bir hadise vardır. Oymağından çocuk yaşta kaçırılıp köle pazarlarından Hz. Hatice tarafından satın alınan Zeyd b. Harise, Hz. Muhammed’e düğün hediyesi olarak verilmiştir ve bu sıralarda da Zeyd’in babası ve amcası Zeyd’i bulmuşlardır. Muhammed’e gelerek:

“Ya Muhammed! Her ne bedel istiyorsan ödeyelim, oğlumuzu bize ver, götürelim.” teklifinde bulunmuşlardır. Hz. Muhammed (sav):

“Zeyd köle değildir, hürdür. Sizinle gitmek istediği takdirde bir bedel istemiyorum. Gitmek istemediği takdirde siz de O’nu rahat bırakır mısınız?” karşı teklifinde bulunur.

İki taraf da seçimi Zeyd’e bırakır. Zeyd:

“Sahibimde (arkadaşımda) öyle bir şey gördüm ki kıyamete kadar O’nu herkese ve her şeye tercih edeceğim.” diyerek babası ve amcası ile gitmeyi reddederek Hz. Muhammed’i tercih eder. Bu ve benzeri hadiseler Nur sûresi 35. ayette ifade edildiği üzere Hz. Muhammed’in ilâhî vahiy ile görevlendirilmeden önce de insanlığa faydalı olabilecek niteliklere, ahlak-ı hamideye sahip bir kimse olduğunu gösterir. 

Hz. Muhammed’in 35 yaşından sonra derin ve manevî düşüncelere daldığını görüyoruz. Dedesi Abdülmuttalib gibi Ramazan ayı boyunca, Nur dağındaki Hira mağarasında inziyava çekiliyor, dua ediyor, tefekküre dalıyor ve elindeki azıcık yiyeceğini gelen geçenle, kurtla kuşla bölüşüyordu.

Hira’da, inzivaya çekilmeye başladığının beşinci yılı Cebrail ile muhatap oldu. Kendisine Alâk sûresinin ilk beş ayeti indirildi.

96/1 Her şeyi emsalsiz güzellikte yaratan Rabbin’in, insan, toplum, tabiat ve yaratıcı ilişkilerine meşruiyyet getiren, düzen içeren kitabını, Kur’an’ı, Rabbin’in adı, izni ve yardımıyla oku, düşün, duyur!

96/2 O, insanı aşk ve sevgiden, bir ilişkiden, rahim duvarına yapışıp yerleşen döllenmiş hücrelerden yarattı.

96/3 Meşruiyyet kitabını, düzen içeren Kur’an’ı oku, düşün, duyur! Rabbin sonsuz kerem sahibidir, cömertliğine diyecek yoktur.

96/4 Kalem ile yazmayı ve bilgiyi öğretendir.

96/5 İnsana bilmediklerini öğretip belleterek hayata intibakını kolaylaştırandır.

Bu durum, Hz. Muhammed’i endişeye ve iç muhasebeye sevketti. Bu durumda iken en büyük yardımcısı Hz. Hatice idi:

“Hiç korkma, Allah seni asla kötülük içine atmaz. Allah sana mutlaka iyilik ve ihsan ile muamele yapacaktır. Çünkü sen yakınlarına yardım ediyorsun, ailene bakıyorsun, hayatını dürüstlükle kazanıyor, insanların doğruluktan ayrılmamalarını sağlıyorsun. Yetimlere sığınacak yer temin ediyorsun. Doğruları söylüyor, emanete hıyanet etmiyor, hiç dayanağı olmayanlara yardım ediyorsun. Muhtaçlara iyilik için koşuyor, herkes ile iyi geçiniyor, nezaketle muamele ediyorsun.” diyordu.

Daha sonra, Nur sûresinin 35. ayetinde de anlatıldığı gibi, vahiy indirilerek kendisindeki cevher harekete geçirilmese de, O, insanlığa örnek olabilecek, faydalı olabilecek bir yaratılışta idi.

24/35 Allah, göklerin ve yerin hayatiyetlerini, ihyalarını sağlayan nûrudur. Göklerde ve yerde yaşayanların önünü ve ufkunu aydınlatır, hidayet rehberlerini gönderir. O’nun nûru, üzerinde sabah aydınlığına benzer ışık veren bir direkteki lambaya benzer. O ışık kristal bir ampul içindedir. Kristal ampul, doğu ve batı güneşinden istifade etmeyen faydalı, bereketli zeytin ağacı gibi doğu ve batı medeniyetinden etkilenmemiş bir medeniyet ağacından yakılan, peygamberler soyundan gelen sanki inciye benzer parlayan bir yıldızdır. O ağacın mahsulünden elde edilen yağ, neredeyse yakılmasa da çevresini aydınlatır. İşte bu, nur üstüne nurdur, kat kat aydınlıktır, Kur’an’dır, Muhammed’dir. Allah, sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu varlıkları nûruna ulaştıracak hidayet vesileleri, Hakk’a yönlendirici, aydınlatıcı bilgiler veriyor. Allah insanlara işte böyle misaller getirir. Her şey Allah’ın ilmi, planı, iradesi dahilinde cereyan etmektedir.

Bundan sonra Müzzemmil sûresinin ilk ayetleri (73/1-9) ile, Müddesir sûresinin ilk âyetleri (74/1-6) indi.

73/1 Ey hırkasına, örtüsüne sarınarak endişeli bekleyiş içinde istirahate çekilen, sorumluluk yüklenen peygamber!

73/2 Geceleri kalk, geceleri ibadetle ihya et, geceleri az uyu.

73/3 Yarısını uyanık geçir. Yahut yarıdan biraz azalt.

73/4 Yahut yarıdan biraz çoğalt. Kur’an’ı yüksek sesle, tane tane, tertil üzere oku.

73/5 Sana, vahyi sıkıntılı, sorumluluğu ağır, değeri yüce bir kelâmı Kur’ân’ı vahyedip, O’nu senin kalbine, hafızana yerleştireceğiz.

73/6 Gece yapılan ibadet, ilmî çalışma, gündüz yapılandan daha etkili, daha kalıcı, daha samimidir. Kur’an daha iyi anlaşılır. Söz daha güzel söylenir, daha iyi dinlenir, daha derin manalara nüfûz edilir.

73/7 Ayrıca, gündüz, senin, uzun uzun meşguliyetlerin, önemli işlerin için zamana ihtiyacın var.

73/8 Rabbin’in adını zikre, şükre devam et, Rabbin’e ibadet et, Rabbin’in dinini, şeriatını anlat. Bütün varlığınla O’na yönel.

73/9 O, doğunun ve batının Rabbi’dir. O’ndan başka tanrı yoktur. Bu sebeple O’nu kendine hâmi, güvence edin. O’na danış.

74/1 Ey peygamberlik hil’ati giyen, inzivaya çekilen Muhammed!

74/2 Kalk, meydanlara çık, artık insanları ve cinleri uyar.

74/3 Yalnız Rabbin’i yücelt, O’nun büyüklüğünden bahset.

74/4 Elbiseni, kendini, işini, düşünceni, inancını, yolunu, yakınlarını temiz hâle getir.

74/5 Pisliklerden, putlardan, heykellerden, azaba sebep olacak günahlardan uzak dur.

74/6 Verdiğinden daha fazlasını almak için kimseyi minnet altında bırakma. Yaptığın iyiliği çok sunarak, başa kakma, karşılık bekleme, nazlanma.

Ebu Talib’in, sağ olduğu sürece yeğenini himaye edeceği ilanına karşılık Ebu Leheb ve karısı, Hz. Peygamber ile bire bir her ortamda mücadele ediyorlardı.

Bir gün, Hz. Muhammed Kâbe’nin gölgesinde dinlenirken, Müslümanlar şikâyetlendiler. Rasûlullah yerinden doğrularak oturdu:

“Size yapılanlar geçmişteki mü’minlere yapılanlara göre hiçbirşey değil. Bir mü’minin mezarı kazılır. Mezarın içine dikerler, başına bir testere korlar. İmanından vazgeç derler. Mü’min imanından vazgeçmez. Başına koydukları testere ile vücudunu yukardan aşağı ikiye bölerlerdi.” diyerek, her türlü sıkıntıya göğüs germeyi, iman nimetinden vazgeçmemeyi tavsiye etmiştir.

Muhtemeldir ki ambargodan önce, müşriklerle münazara sırasında Hz. Muhammed’den, hak peygamber olduğuna delil olarak ayı iki parçaya ayırmasını istediler. Rasûlullah aya bir işaret verdi. Ay ikiye ayrıldı. Daha sonra birleşti. Bunun üzerine İslam’a girenler oldu. Sık sık, kendisinden mucize isteyenlere:

“Allah her şeye kadirdir. Kudreti yücedir. Her şeyi yapmaya gücü yeter. Ancak ben mucizeler göstermek üzere gönderilmedim. Benim vazifem, sizi doğru yola sevketmek, Allah’ın emir ve hükümlerinden sapanları uyarmaktır.” demiştir.

Bu arada önemli bir olay, Miraç olayı gerçekleşti. Her türlü sıkıntıya göğüs geren Rasûlü’nü Allah Miraç ile ödüllendirdi. Cebrail gelip O’nu Miraca, ilâhî huzura çıkardı, huzura kabul olundu. Yeryüzüne dönerken, ümmetine, herkesin Allah’a özel Miraç ve ilâhî huzura kabulü demek olan namazı, ilâhî armağan olarak getirdi.