Hazreti Ali (Radıyallahu Anh)'ın Üstün Meziyeti

İmam Suyuti İtkan adlı tefsir kitabında diyor ki: "Ashab-ı kiramlardan tefsir ilminde en meşhurları on kişidir. Dördü Hülafa-i Raşidindir. Diğerleri ise; İbni Mesud, İbni Abbas, Ubey İbni Kaab, Zeyd Bin Sabit, Ebu Musa el Eşari, Abdullah bin Zübeyr'dir. Hülafa-i Raşidin'den tefsir ilminde en çok Hazreti Ali'den rivayet olunmuştur.

Diğer üç halifeden rivayet az olmuştur. Bunun sebebi de önceden vefat etmeleridir. Ashab-ı kiramın içerisinde tefsir ilminde en meşhur olanlarının birincisi Hazreti Ali'dir. Sonra İbni Abbas ve İbni Mesut gelir." Hazreti Ali (radiyallahu anh) hakkındaki bu şöhret üç sebebe dayanmaktadır:
1- Sahabelik zamanının daha uzun olması. Çünkü çocukluktan itibaren Allah Rasûlü Efendimiz'in yanında O'nun terbiyesi ile yetişmiş, Peygamber Efendimiz'in vefatından sonra da uzun yıllar yaşamıştır.
2- Hz. Ali (kerremallahu veche) çok fehimli, idrak, ilim ve hikmet sahibi idi.
3- Hilafet görevinden uzun zaman uzak kalmış ve bu uzak kalış üçüncü halifenin son zamanına kadar devam etmiştir.

Buna ilaveten İslam'ın kıtalarda yayılması ve Arapların dışında İslam'ı kabul edenlerin çoğalması, Arap lügatinin hassasiyetinin neredeyse kaybolma seviyesine gelmesi dolayısıyla Kur'an-ı Kerim'in tefsirine çok ihtiyaç duyuldu. Böylece Hz. Ali gibi, Abdullah ibni Abbas ve İbni Mesud tefsir ilminde öne çıktılar. Çünkü onların da sahabelik zamanları uzun sürmüş ve Peygamber Efendimiz'in yanında çok kalmışlardı. Ayrıca Kur'an ve Arap lügatinde Rasûlullah onlara yardım etmişti.

İbni Abbas (radıyallahu anh), İbni Mesud'a göre Peygamber Efendimiz'in vefatından sonra büyük sahabilerin yanında daha az bulunmuştu. Burada on meşhur ashab-ı kiramdan başka da tefsir ilmiyle ilgilenen sahabiler vardır. Bunlar; Enes bin Malik, Ebu Hureyre, Abdullah bin Ömer, Cabir bin Abdulllah, Abdullah bin Amr bin As (Allah onlardan razı olsun). Ancak bu sahabelerin, diğer on meşhur sahabe kadar Kur'an tefsirinde şöhretleri olmamıştır.

Ashab-ı kiramlardan (Allah onlardan razı olsun) tefsir ilminde en meşhuru Ali bin Ebu Talip'tir. (kerremallahu vechehu - Allah yüzünü mükerrem kılsın) Bütün ashab-ı kiramdan bahsedilirken radıyallahu anhüm denilir. Ama Hazreti Ali'ye "radıyallahu" ve "kerremallahu vechehu" denilmektedir. Bunun sebebi buluğ çağından önce küfürde yaşamaması, küçük yaşta İslam'a girmesi, ne kendi ne de başkasının avretine bakmamasıdır. Bu nedenle ismi zikredilirken "kerremallahu vechehu" denilir.

Bu ilim tefsirinde meşhur sahabiyi (Ali bin Ebu Talip'i) tanıyalım:
Ali bin Ebu Talip, künyesi Ebul Hasen, babasının adı Ebu Talip bin Abdülmuttalip bin Haşim bin Abdülmenaf ve Kureyşidir.
1- Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin amcasının oğlu, damadı ve Fatıma adlı kızının eşi idi. İslamiyet'te çocuklar içerisinde en önce İslam'a girenlerdendir. Üzerindeki Allah'ın fazlından daima şöyle bahsederdi ve bunu kendisine üstünlük sayardı: "Ben buluğ çağına ermeden, yaşça hepinizden önce Müslüman oldum." Allah O'nun vechini mükerrem kılsın. Çünkü hiç putlara secde etmemiştir. İslam'a girdiğinde dokuz yaşında, bazı rivayetlere göre de yedi yaşında idi. Mekke'de Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemin evinde büyümüştür. Peygamber Efendimiz'in hicret ettiği gecede Kureyşliler Rasûlullah'ı öldürmeye teşebbüs ettikleri zaman, Peygamber Efendimiz'in emriyle, Rasûlullah'ın yanındaki emanetleri sahiplerine teslim etmek için Peygamber Efendimiz'in yatağında yatmıştır. Bu yatışı da Hz. Ali'nin cesaretinden kabul edilmiştir. Emanetleri sahiplerine teslim ettikten sonra kendisi de Medine-i Münevvere'ye hicret etti. Medine-i Münevvere'de Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) Muhacir ve Ensar arasında kardeşlik bağı kurarken Hz. Ali'yi kendine kardeş etti ve dedi ki: "Ali, dünya ve ahiret benim kardeşimdir."

Devamı Feyz Dergisi 238.Sayımızda