Zaman akıp giderken, dopdolu bir sayıyla yine birlikteyiz.
Dr. Mehmet Öztürk, rüyalara dair derinlikli analizler içeren yazısında; “Rüyalar; Allah’ın varlığı, eşyanın hakikati, kaderin gerçekliği, zaman-mekan algısındaki rölatiflik, ahiretin varlığı , İslam’ın hak oluşu, materyalizm ve pozitivizmin çürütülmesi, ruhun varlığı, sonsuzluk, sınır ve son problemi, fizik-metafizik ilişkisi, değişik boyutların varlığı, gaybın bilinmesi vb. çok değişik konularda müthiş deliller ortaya çıkartan bir inkişaf sahası olmuştur.” diyor.
Her yıl daha geniş kitleler tarafından büyük bir iştiyakle kutlanan “Kutlu Doğum” etkinlikleri hepimiz için başlı başına mutluluk kaynağı. Her vesileyle O’nu (sav) anlatmak, en mühim görev ve aynı zamanda aşk meselesi. Bu sayımızda da Ahmet Tekin Hocamız’ın kaleminden Hz. Peygamber’in Doğumu-Çocukluğu-Gençliği-Evliliği ve Risaletini bir kez daha işledik…
Yine bu sayımızda, yakın zamanda Rahman’a kavuşan, çok değerli bir İslam âlimi olan Tahir Büyükkörükçü’yü rahmetle anıyoruz. Abdurrahman Büyükkörükçü’yle yaptığımız mülakatla o güzel insanı okuyucularımıza anlatarak bir kez daha kendisini dualarla uğurlamış olduk. Mekanı cennet, makamı âli olsun.
Ali Faik Yurtöven Efendi, yazısında, Ehl-i Beyt sevgisinin ne büyük bir hazine oluduğunu ayet ve hadislerle geniş bir şekilde işlemekte. Günümüz Müslümanlarının üzerinde en çok durması gereken konuların başında gelen Ehl-i Beyt sevgisi, ahir zaman şuuruna sahip olanların ayırt edici vasfı. Hem Hz. Peygamber’den 15 asır sonra O’na olan sevgimizin, saygımızın ve muhabbetimizin bir karinesi, aynı zamanda dini bir hüküm olarak, hem de hâlâ toplumsal beraberliğimizin mayası ve ümmet olma şuurumuzun belirleyici vasfı olması hasebiyle bu böyle…
Seyyid Enver Geylani Efendi ise yazısında Hazreti Ali (ra) Efendimiz’in üstün meziyetlerini; ilim, hikmet ve idrakini bizzat bir Ehl-i Beyt olarak kendisi okurlarımıza anlatmaktadır. Her bakımdan gönüllerimizde baş tacı ettiğimiz Hz. Ali Efendimiz’in üstün özelliklerini büyük bir coşkuyla okuyacağınıza inanıyoruz.
Eyyubi Işıksal ise “Bir Gün Göz Yaşlarıyla Ezanlar Okunur” isimli yazısında, yakın tarihimizde dini yozlaştırma amacına yönelik olarak ezanın Türkçe okunduğu zamanların ne denli bir toplumsal acıya dönüştüğünü, akabinde yapılan düzeltmelerin toplumda nasıl tarifsiz bir mutluluğa dönüştüğünü gayet güzel bir şekilde anlatıyor.
Son iki ay içinde İslam dünyasında özelde Ortadoğu’da yaşananlar, tam olarak kendi dinamikleriyle ayağa kalkamayan İslam dünyasının 1500 yıllık birikimlerini güçlü öngörülerle ortaya koyamamalarının bir sonucu. Bugün gelinen nokta ise Anadolu deyimiyle “namerde muhtaç olmak!” noktasıdır. Gelinen noktada, asgari insan hakları standardında toplumsal düzen uygulamalarını başıboş bir dünyaya ne yazıkki “medeniyet” olarak sunmayı başaran Batı’nın en önemli avantajı, dünya toplumlarına bugün fiilen de söz söyleme hakkını eline geçirmiş olmasıdır. Görünen odur ki, bunlar da Batı’nın son çırpınışlarıdır. Hür dünyanın son 100 yıldaki en acı garabeti, İslam’dan mahrum bir dünyada, dünya dengelerinin sömürgeciler lehine sonuçlanmış olmasıdır. Bu şartlarda, insanlık onuruna, insan türünün haysiyetine yaraşır bir zihinsel dünya, belki de bu acıların gölgesinde insanlığa hediye edilecektir.
Tüm bu gelişmeler karşısında ferasetin ve sağduyunun hakim olması dileğiyle…